Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Sevmenin Ölçüsü, Ölçüsüz Sevmektir Özcan Köknel
Sevgi Olmadan 'İnsan' Olunmaz. insanlar bedensel gereksinimleri olan beslenme ve korunmayı sağladıktan sonra ilgi, sevgi gereksinmelerine doyum aramaya başlarlar. Sevgi olmadıkça insanlar arası ilişki olumlu, sağlıklı ve sürekli olamaz. Güven duyulmaz, saygınlık kazanılmaz, insanın yaratıcı olmasına ve kendisini gerçekleştirmesine olanak bulunamaz. Tek cümleyle, sevgi olmadan 'insan' olunamaz. Kişinin ve toplumun yaşamını etkileyen güçlü ve temel bir duygudur sevgi. İnsanlara haz, dirlik, düzenlik veren duygusal bir yaşantıdır. Tanımı güç bir kavramdır. Başka bir kişiye, varlık ya da nesneye karşı duyulan güçlü bir yakınlık ve bağlılıktır. Kimi kişilerin, nesnelerin insanın duygusal yaşamında bıraktığı iyi, güzel, tatlı bir izdir. Sevgi sadece soyut bir kavram, duygusal bir yaşantı değil, bütün tutum ve davranışların temelinde bulunan toplumsal bir güçtür. Bebek doğar doğmaz sevgi gereksinimine doyum arar. Bu dönemde sevginin diğer güdülerle sıkı bağlantısı vardır ve bu güdülerden kaynaklanır. Güdülerle sağlanan doyumun niceliği ve niteliği sonucu çocuğun eriştiği haz ve duyduğu rahatlık sevginin ilk tohumlarını atar. Annenin bebeği tutarken kol kaslarındaki gerginlik ya da yumuşaklık; meme verirken hareketlerindeki karışıklık ya da düzen; altını temizlerken gösterdiği tiksinme ya da özen bebek tarafından haz ya da elem doğrultusunda algılanır. Kişinin Tüm İlişki ve Davranışlarının Temelinde Sevgi Gereksinimine Doyum Bulup Bulmaması Yatar Anne ve babanın ses tonundaki yumuşaklık, ilgilerindeki sevecenlik, ilişkilerindeki özveri çocukta sevinç, neşe ve mutluluk duygularını doğurur. Bu duygular sevginin ilk tomurcuklarıdır. Çocukta sevgi anne babanın gösterdiği denge, düzen, ilgi, anlayış, bağlılık, beğeni, sevecenlik ve özveri oranında gelişir, insanın bütün yaşam boyu duyduğu ilgi ve sevginin açılıp gelişmesi, olgunlaşması, renklenmesi çocukluk çağında sevgi gereksinimine sağlanan doyuma bağlıdır. İnsanın bütün ilişkilerinde görülen olumlu ya da olumsuz tutum ve davranışlarında bu doyum önemli rol oynar. Çocuk büyüdükçe anne babadan aldığı sevgi oranında çevredeki kişilere, nesnelere, olaylara ilgi ve sevgi göstermeye baslar. Ana baba sevgisine aile, kardeş, arkadaş sevgisi eklenir. Zamanla bunlara doğa, insan, evren sevgisi katılır. Sevgi nitelik ve nicelik açısından gelişip yayıldıkça, renklenip biçimlendikçe kişiliği olgunlaşır ve yüceltir. Kişilik gelişmesinde önemli rol oynayan sevgi yeterince doyurulmazsa ya da aşırı doyurulursa güvensizlik yaratır. İnsanları ve çevreyi içten ve yeterince sevmeyenler, kendilerinin yeterince sevilmediğine inanırlar. Kendilerinin göstermediği sevgiyi başkalarından beklerler. Bunu bulamadıklarını düşündüklerinde olumsuz savunma düzenleri ortaya çıkar. Ya güvensiz, kuşkulu, sert, soğuk, kinci davranırlar ya da çevreden uzaklaşıp her şeyi, herkesi kötülerler. İnsan, sevgisini çevresinde bulunanlara sıcak bir bakış, tatlı bir gülüş, güzel bir söz, candan bir ilgi, içten bir yardımla gösterebilir. Bu biçimde açığa vurulan duygular sonucu kolay, olumlu, sağlam, güvenli ilişkiler kurulur. Bu tür ilişkiler kişiliğin olumlu, güçlü, sağlıklı biçimde gelişmesini sağlar. Karşılık beklemeden sevmek, bunu günlük yaşamın gereği saymak, insanların başkaları tarafından da sevilmesine uygun ortamı hazırlar. Sevgi gereksinimi yaşam boyu sürer. Sevginin yaşı, yeri ve ölçüsü yoktur. Yeni doğan bebek de, yaşı ilerlemiş insan da sevmeyi, sevilmeyi ister. Sevgi Emektir Sevmek ve sevilmek için çaba gereklidir. Kişi uğruna çaba harcadığı nesneleri, kişileri sever; sevdikçe ilgisi artar. Onları tanır, anlar, bilir. Bildikçe daha çok sever. Sevdikleri için özveride bulunur. Her tür çabayı yüksünmeden gösterir. Sevip sevildikçe sevgiyle bağlı olduğuna inandığı kişiler çoğaldıkça güven duygusu da artar. Spinoza'nın dediği gibi, 'Sevmenin ölçüsü, ölçüsüz sevmektir1. Sevgi olan yerde dirlik, düzenlik, uyum vardır. Yunus Emre bunu şöyle dile getirmiştir: Sevgi gelince tüm eksikler biter. Mutluluk Bir Barış Bilincidir İnsanların yaşamdan haz duyması, mutlu olabilmesi ve doya doya yaşayabilmesi için, önce kendi iç dünyasıyla, sonra yakın ve uzak çevresiyle, toplumla barış içinde olması, güzel, iyi, olumlu, sağlıklı ilişkiler kurup sürdürmesi gereklidir. Bir barış bilincidir mutluluk. Ancak sevildiğini, sayıldığını, güven içinde olduğunu bilen insan kendisiyle, dünyayla barışık olabilir. Sevgiye sağlanan doyum, insanın kendisine ve başkalarına güven duymasını kolaylaştırır. Başkaları tarafından sevilen, beğenilen, ilgi gören insanlarda güven duygusu gelişir. Bu duygunun kaynağı çocukluk çağında ana babanın ve çevrenin gösterdiği sevgidir. Yeterince sevgi görmeyen çocuklarda güvensizlik ve buna bağlı türlü yakınmalar, belirtiler ortaya çıkabilir. Yaş ilerledikçe insan güvenlik gereksinimine doyum sağlamak için çaba harcamak zorunda kalır. Toplum Güven üstüne Kurulmuştur insanın çalışması, iş ve meslek edinmesi, türlü ilişkiler kurması, bir yandan saygınlık kazanmak, bir yandan da güven içinde olmak için yapılan girişimlerdir. Ekonomik güvenini sağlayabilen insan, toplumsal güvenini de sağlamak amacıyla olumlu, sağlıklı iletişim ve etkileşimde bulunma gereğini duyar. Kendini bilen, güçlerini, yetenek ve olanaklarını iyi tanıyabilen insanda güven duygusu tamdır. Kendisine güvenen herkes, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir. Sorunlara gerçekçi çözümler bulabilir. Kişinin kendine ve başkalarına duyduğu güven sağlıklı toplumsal ilişkilerin temelidir. South'un dediği gibi, 'Toplum güven üstüne kurulmuştur.' Güven gereksinimine doyum bulan, özellikle ekonomik güvenliğini sağlayan insan, toplumunda başarılı görünmek, üstünlük kazanmak, etkin rol oynamak için çaba göstermeye başlar. Saygın, bilinen, tanınan, beğenilen bir kişi olmak ister. Saygınlık gereksinimini bedensel ya da zihinsel gücüyle doyurmaya çalışır. Eksiklik, yetersizlik, aşağılık duygulan bireyde kaygı, gerilim ve tedirginlik yaratır. Bu duygulara düşmemek, düştükçe kurtulmak amacıyla harcanan çabalar saygınlığı arttırır. Çocukluk çağında bedensel hastalık ve sakatlık geçiren özürlü çocukların bir bölümü, özürlerinden gelen aşağılık duygusundan kurtulmak amacıyla üstün bir çalışma gücü ve çaba gösterirler, özürlerine karşın toplumda saygı gören olumlu girişimler yaparlar. Çocukluk çağında sevgiye doymamış, yeterince ilgi görmemiş, baskı altında ezilmiş kimi insanlarda oluşan aşağılık duygusu ender de olsa aynı biçimde saygınlık kazanma çabasına dönüşebilir. İnsan saygınlık kazanmak için kendisini gerçekleştirecek girişimlerde bulunurken kazandığı başarılar oranında mutlu olur, yaşamı anlam kazanır.
Özcan Köknel
Özcan Köknel
·
91 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.