Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

152 syf.
·
Puan vermedi
Kendinizi tanıyor musunuz? Ben dediğiniz kendiniz için neler yaptınız? “Bir Ben var benden içeri,” derken o içeriyi de büyüttünüz mü, nelerden geçti o ben, çocuk mu hala? Yaşınız kaç olursa olsun, doğrularınız ve inançlarınız yaşam tarafından kaç kere sınandı, kaç kere şaşırdınız, kaç kere hayal kırıklığına uğradınız, kaç kere yıkıldınız ve yeniden ayağa kalktınız? Tam buldum dediğiniz anda kaç kere başa döndünüz? Tatmadığımız duygular karşısında bilginin gücü nedir? Salt bilgi huzur verir mi? Huzur mahrumiyetten mi gelir? Mahrumiyet merak duygusunu daha çok kamçılamaz mı? Sorularınıza cevaplar aradınız mı? “Hiç kendini denemeyecek misin? Ne olduğunu, kim olduğunu öğrenmeden mi öleceksin? Ahmet Hamdi Tanpınar “Bilinmesi gereken şeyleri insanın kendisinin tanıması iyidir.” (Sayfa – 99) Dünya üzerinde insanlar çeşitli inançlar doğrultusunda hep içindeki Ben’i aramışlardır. Budizm felsefesi ışığında hayatına yön vermeye çalışan Siddhartha ve Govinda’nın hikayesi de Ben arayışıyla başlıyor. Anne- baba, doğum yeri, coğrafya, toplum, inanç… dünyaya gözümüzü açtığımızda hazır olarak sahip olduğumuz şeylerdir. Peki bunu kabul edip böyle mI devam etmeyiz. Coğrafya kaderdir diyip kendi coğrafyamız ve düşüncelerimizden sıyrılıp başka dünyalara bakmamalı mıyız? Hayat bazı şeyleri deneyimlemeden önce sözcükler olarak hayatımıza koyar. Kimimiz bu sözcükleri deneyimlemek için yola çıkmayı aklımıza getirmeyiz. Belli bir düzenimiz, bize sunulan bilgiler vardır. Bunun ışığında hayata devam eder gideriz. Kimimiz yola çıkma gayreti gösterir yoldaki zorlukları fark eder vazgeçeriz. Kimimiz değişim için çıkar yolda başka bir sürünün yeni üyesi oluruz. Kimimizde her şeye herkese rağmen o yolu gideriz, olacak olandan kaçmadan. Bu zamanlamanın bir kronolojisi var mıdır? Tabii ki var. Hayat beşikten mezara bir yaşam serüveni, aynı zamandan beşikten mezara bir öğrenme serüvenidir. Bu serüvende en cesur ve atılgan olduğumuz zamanlar genelde gençlik dönemlerimizdir. İşte kırılma noktası sorularla gelen değişim furyası. Siddhartha bize bu konuda çok benziyor. Budizm üzerinden bir anlatım olsa da temelde hepimizi anlatıyor. Arayışlarımızı var oluş çabamızı radikal karar alarak yapıyor. ----Spoliler------ Kitabın kahramanı Siddhartha delikanlılık çağında yaşamın anlamını sorgular, hayatın sırrına erişmek için en yakın dostu Govinda ile birlikte evini terk eder ve yollara düşer. Bir süre yaşamın nimetlerinden el etek çekerek bu sırra kavuşmaya çalışır, aradığını bulamaz, bir süre de yaşamın nimetlerinin tadını sonuna kadar çıkararak amacına ulaşmayı umar. Hangi yolu seçse ilk başta doğru yolu bulduğunu düşünür, ancak aradığını bulamayınca yeni yollara sapar. Yolculukları sırasında Govinda ile Buddha’ya rastlarlar ve Govinda Buddha ile kalır, Siddhartha Buddha’ya saygı duyar ama ulaşmaya çalıştığı şey için Buddha’da da yeterli değildir. Siddharta yolculuğunun aşamalarından birinde tüm öğretilerin yetersizliğini fark eder; “Bu yüzdendir ki yolculuğumu sürdüreceğim –bir başka öğreti, daha iyi bir öğreti aramak için değil hani, çünkü biliyorum ki böyle bir öğreti yoktur-, tüm öğretilere ve öğretmenlere sırt çevirip hedefime tek başıma ulaşmak ya da bu uğurda ölmek için yapacağım bu yolculuğu.” Bilmek istiyor Sidharttha aşkı, nefreti, yalanı da gerçeği de bilmek istiyor. Bilip uzaklaşmayı becerebilir mi onu bilmek istiyor. Kendini bulmayı istiyor. Yüzleşmeye giden yolda gelişmek istiyor. Bu uğurda gençliği boyunca öğrendiği üç şeye sarılıyor. Oruç tutmak, Düşünmek, Ve sabretmek. Siddhartha, sıradan insanlardan farklı olduğunun bilincindedir. O insanlara “çocuk insanlar”. Onlara karşı öğretilerini kullanarak özel olduğunu gösterir. Farkı vardır gerçekten ve bu farklar ona istediği her şeyi kolaylıkla sağlasa da gün gelir, çocuk insanlardan hiçbir farkı olmadığını, hiç kimsenin bir başkasından farklı olmadığını görür, yaşamın mükemmelliği de bu birlik halidir zaten, bunun farkına varır… Yaşlılık döneminde aradıklarına kavuşmuş gibidir. Birçok insan gibi yaşamının ileri dönemlerinde o da doğa ile buluşur; bir ırmakla dost olur, bir ırmakla konuşur, onun öğütlerini dinler. Kitabın altın vuruşu bu bölümdür. Çünkü dinlemeyi bildiğimizde tüm cevapları doğayla tefekküre geçen Sidhattha’nın ağzından duymaya başlıyoruz. Doğa gerçekten konuşur, hem de insanlardan daha önyargısız, daha içten ve daha olduğu gibi konuşur. Günaha girmiş biri buddha olabilir mi? Günahtan arınmak diye bir şey var mıdır? Kaderi etkileye bilir misiniz? Tüm bu soruların cevabını Siddhartha’nın yolculuğuna onunla yürüyerek öğrenmeye ne dersiniz… Bu eser daha çok konuğu hak ediyor. Bir dönem Hindistan’da yaşayan, hem Hint kültürü hem de Budizm ile ilgilenen Herman Hersse kitabında, arayışları ve sorularına, Budizm ve Uzak Doğu öğretilerinin cevap verip veremediğini irdelerken bir yandan da öğretileri, herkesin sorgusuz sualsiz peşine takıldığı din ve inanışlarına Sidhattha üzerinden kendini bütünleştirerek cevap veriyor. Siddhartha der ki; “Zaman gerçek değildir, Govinda, ben sık sık yaşadım bunu. Zaman da gerçek değilse, dünya ile sonsuzluk, acı ile mutluluk, kötü ile iyi arasında var gibi görünen çizgi de bir yanılgıdan başka bir şey değildir.” Zamansız bir kitap…. Keyifli okumlar!
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202037,8bin okunma
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.