Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
9/10 puan verdi
Yusuf'u kaybettik bir otel odasında.
Ne ölüyüm, ne sağım. On sekiz kırk treninin geçişi, gürültülü ve kendini belli eden, birçok gürültünün arasından sızarak otele dolan, otel mi? Renkli Rüyalar Oteli, ha yok daha çok Renksiz Düşler Oteli bu, öyle ahım şahım bir isimle anılmak istemez Zebercet, otel katibi, ya da sahibi, ortalıkçı kadınla dünya üzerinde bir silik izden ibaret ancak, olanlar ile olmayanların kesiştiği bir noktada olmayanlar üzerine kurulu bir yığın hayalle olurları mümkün kılan, renksiz düşler otelinin geleni gideni hep aynıdır, soğuk henüz düşmemişse de, yağan yağmurun getirdiği buzumsu kütle derin soluklara kadar işlerdi bununla beraber kimseler yanaşmazdı otele, üst katların soğukluğunu bilinecek derece eskiydi çünkü yeniden bekleriz'lerin arkasında bir umutsuzluk saklıydı ve kimseyi beklemiyordu esasen, tek beklenilenin gelmeyeceğini işaret miydi açılan kapının güçlü ellerle vurulması, yanık bir umudun zihinden gözlere inişi, Zebercetin kaleminden 6 katlı ve rahat oda kadar bir yansımaydı, adını bile bilmediği bir rüyanın veyahut geliştirilmiş haliyle bir hayalin ardısıra koşacak kadar hayatsızdı, olayların sıradanlığına bir darbe niteliğindeydi o geliş, gelişlerin tümünü bir kefeye koyup terazinin diğer tarafına geçtiğinde eşitlenen ağırlığıydı, hatta bir üst raddede onlardan üste gelişiydi, beklemenin en kötü tarafı beklenenin daima bu eylemi sonsuz kılmasıydı elbet, bir katibin sığ dünyasına böyle geniş bir bodoslama girişi bekleneni suçlu kılmazdı, ancak suçsuz da kılmazdı, neden, nasıl, niye gibi soru öbekleri hep aynı kapıya çıkardı, ancak soruların sakız gibi uzamasında önemli bir paya sahiplerdi. Yeri yoktu Zebercet'in, otelin 1 numarasında bir hayalet oturmaktaydı, kokusuna kadar hatırladığı, paralarını bile hatıra niyetine sakladığı, ulaşılabilirliğin en düşük seviyelerde kaldığına inandığı, ancak buna rağmen bir umudu yatsıya kadar içinde yakardı, yüzyıllar geçmişti de bir Zebercet dahi gelmemişti, dünyanın ana üssüne bir Zebercet dahi uğramamıştı, isimsel bir yalnızlığın üstüne yeri dolmayacak bir müşterinin hayaleti de eklenmişti, gerçek olmaya gerçekti, haftanın bütün günlerini onu anarak geçirmenin bir zararı yoktu, bir başkalaşım da hissetmiyordu, hissedilen tek eylemin beklemek olduğuna saatlerle olan göz teması karar veriyordu, insan inkar edemeyeceği gerçekler barındırırdı. Asıl gelen gelmedikçe bütün gelişler hızla anlamını yitiriyordu, dolu olan otel miydi, yoksa aklının her bir odasında yatan o kadın mıydı, bütün gelişlerin önünü kesti yalnızca bir geliş için kapının tıkırtısı ezsin diye içini, bilmediği sokaklardan bilmediği belirsizliklere yol alır olmuştu. Onu bekliyor muydu gerçekten? Belki de beklemiyordu. Çevresindeki nesneler, insanlar genel anlamda her şey ona benzemeye başlamıştı. Bütün gelişler zamanaşımına uğrardı, unutulurdu, yüreğini askıya alıp bir diğer çarpışmaya kadar dinlendirirdi insan, insan? Ne çetrefilli kavram, ezelden beri devam olan tüm çirkinliklerin ve güzelliklerin buluştuğu çelişkisel bütünlük, ne bekliyordu o kadından, ya da herhangi bir kadından, hiç, tüm eylemlerin vardığı son durak: hiç! Canı cehenneme tüm bu olmazların, olurların da canı cehenneme. Yusuf Atılgan Oğuz Atay'dan önce Yusuf Atılgan vardı. Bu cümleyi kurdurtan adamı hep merak ettim. Bilinç akışının (stream of consciousness) belki de ülkemizdeki ilk temsilcisi, ya da deneyeni. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Ahmet Hamdi ve Halide Edip'in öğrencisi olması ilgimi ikiye, üçe katlamıştı. İş bu romanını 1973'de yazdı. Her yazarın uğradığı o geçim sıkıntısını o da çekmişti. Yine birçok başarılı yazar gibi o da kendi hayatını resmetti bu romana. Kendi hayatını tamamen buraya aktarmak yerine taşıdığı izlerle, geçmişten gelen ışıkla yazdı bu romanını. (belki de) Yaşadığı anı anlamlandırmaya çalışan bir adam var: Zebercet. Varoluşçuluğa da göz kırpıyor haliyle. Hayatın elbet bir anlamı olmalıydı sonuçta, neden ve niçin yaşıyorum sorusuna cevap bulmalıydı insan. Ve bu soruların içinde yalnızlığın, aşkın ve cinselliğin karmaşasını da ortada herhangi bir perde olmadan soktu gözümüze Atılgan. Bilen olur bilmeyen olur filmini de şuraya iliştireyim: jetfilmizle.live/anayurt-oteli-i... Bir de şarkı size: youtube.com/watch?v=rI1VC2M...
Anayurt Oteli
Anayurt OteliYusuf Atılgan · Can Yayınları · 202329,9bin okunma
··
396 görüntüleme
Gülcan Coşkun okurunun profil resmi
#67287006 Yusuf Atılgan’dan önce de Marcel Proust varmış :) Zebercet’in yaşadığı hâli ben bu alıntıdaki duruma benzettim. O kadın, cazibesi ile Zebercet’in aşık olabilmesini sağlayacak eşref saati- bir çeşit tren saati de diyebiliriz- denk geldi diye düşünüyorum. Emeğinize teşekkürler:)
Homeless okurunun profil resmi
Böyle yerine oturan, birbirini karşılayan durumların hastasıyız:) Proust betimlemenin atası üstüne çıkabilen olmadı. Teşekkür ederim yorum için.
Zeynep okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş:D Dorian Gray'den katbekat iyi onun kadar beğenilmemiş ama. Garip 😈
Homeless okurunun profil resmi
Kime göre, neye göre? :) Herkese hitap eden bir kitap değil. İncelemede göreceli bir kavram sonuçta.
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.