Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

191 syf.
7/10 puan verdi
ölmeden evvel abbas kiyarüstemi’nin dinlediği son şarkı diye dolanan bir şeyler vardı, ölmeden evvel şarkı dinlemeyi istemek nedir? kaç kişinin aklına o korkunun içinde şarkı gelir? coşkuyla ölmek ne ola ki? güle oynaya ölmek mi? yoksa ölmek hazin mi? yaşamak ölmekten hazin geliyor –hakan taşıyan’ın bu bahsedişte işi ne? ha yapmazsam olmaz "ölüm ölüm dediğin nedir ki gülüm ben senin için yaşamayı göze almışım" var bir de- bilmiyorum nasıl ölünür, nasıl olunura da yabancı kaldığım için olsa gerek olmayı bilmeyince ölmeyi de bilmiyorsun. ölmeden evvel olamıyorsun da galiba. geçenlerde kendime sordum, ne buldum bu kitapta diye: oldum diyip olamamak meselesini buldum, bunu yakın buldum. bazen de hiç olamıyorum derim, ama çok nadir. oldum ümidine sarılmışımdır hep. bu hayat ümitsiz çekilmiyor, ille de sarılacağız bir sebebe. sarılacağız da koala gibi, yıkılmadan durulacak bir ağaç mıdır o ümitler, bilemiyoruz. o belirsizlik de bizi bitiriyor. “yavaş yavaş biteriz de” –arkadaş zekai özger- beni belirsizlik bitiriyor, kimilerini de kesinlik. işimize gelmeyince bitiyoruz, ne de kolay bitiveriyoruz. öyle bir hiçlik işte bizimki, hiç olamamanın ama kendi bile olamamanın hiçliği. -hiçlik en üst mertebedir laflarını kenara koyuyorum elbette- kendini arayan kitaplardan, insanlardan kendimden yoruldum. yok mu şöyle eğleneceğimiz kitaplar, biraz gülelim eğlenelim oturmaya mı geldik arka taraf? ne diyordum oldum diyip olamamak beni yoruyor filan galiba. işte olmamanın şeairi bu, oldum zehabına kapılmak; asıl olmamak budur. olanlar, hiç demiyor “oldum” diye. kim bu olanlar? nerede çabuk getirin, demeyince anlaşılmıyor da bir el etseler, göz kırpsalar ya. o zaman da vakarı kalmaz, hafiflik olur. ne garip iyiye hak ettiği iyiliği sunamıyoruz, buna onu layık bulamıyoruz. iyi yazarların kitapları çok satınca rahatsız oluyoruz, lüks araçları büyük evleri olunca ayıplıyoruz. lütfen ama diyoruz böyle olur mu olmak? alanında otorite isimlerden eğitim alıp lüks mekanlarda yemek yemesini kaldıramıyoruz. istiyoruz ki zahid olsun, takvasını tüm alem görsün e tabi o alemin içinde biz de görelim. bize bir kere daha rüşdünü ispat etsin istiyoruz, mecburiyet hissini de yükleyerek. insan bu memlekette bir rahat nefes alamaz bunlara akıl yorarsa. ağabey seni anmadan edemem, kitapların pahalı diye biraz sana kızıyorum ama öte yandan istiyorum ki şöyle pek geniş beş oda bir salon, iki balkonlu falan bir evde otur ama daha fazlasında da oturma lütfen. çok kibirli konuşunca kızıyorum, sıkış sıkış gittiğin o metrolarda görünce de epey üzülüyorum daha bir seviyorum seni. ne bileyim iyi yaşa ama çok da iyi yaşama istiyorum, böyle bilinmen hoşuma gidiyor ama öte yandan böylesine bilinmen beni rahatsız da ediyor. coşkuyla yaşa isterim, coşkuyla öleyim ben de. öleyim ve rahata ereyim, hiç yarın yokmuşçasına. coşkuyla ölecek yaşa geldim, ama ölmeyi de kaldıramam ölürüm direkt. hesap vermeyi de bilmem ki, ömrümde bunları yaptım filan zor şeyler, her şeyi biliyorsun utandırma işte allah’ım halden anlarsın. hazinen bolmuş oradan harcasam, ömrümün karşılığı senin hazinenden bir zerre olsa. ömrüm zaten senin hazinenden bir zerreydi, belki zerre bile değil. neyse biliyorum da işim bu hesaba gelmiyor, zor şeyler. –işte en çok bu yüzden ölmek istiyorum, daha fazlasına müşahid kılamam ki kimseyi, kılmayayım istiyorum hiç değilse. yaşadıkça dünya yüküyle günah birikiyor- güneşin doğuşunu sabahları seyrederken sana hayran oluyorum allah’ım iyi ki varsın, çok küçülmüş hissederim böyle seni düşününce. iddia ediyorum -ama bu iddiayı ispatla mükellef değilim, sallıyorum işte temel düzey bir okur olarak-, bu kadının en iyi olduğu nokta aklından geçen, hayatından giden şeyleri akıcı, yalın yazması. nasıl bir ilüzyon ki kendimizi o sanıyoruz, onu biz? hep güzelleme güzelleme oldu bu yazı ama öyle değil tabii, bir kusur görüyorum. belki yazan ben olsam tarzım bu benim derim, benim izim de bu derim. okuyucu olunca o emeği de görmeyince biraz rahat verip veriştirebiliyoruz işte, şu konfor alanımız bizi helak edecek gibi geliyor bazen. son hikaye yani “rüya imiş”i hariç tutarak söylemeliyim ki erkekler erkek gibi düşünmüyor. bu kadar nahif erkek mi olur? yani olur da o zaman sanki gündelik dünyadan sıyırmış oluruz onu, biraz itlik serserilik falan da olması lazım, okuyanlar hak verir –yani versin ya da vermese de olur- bu kadarı da fazla diyesi geliyor insanın. böyle ince düşünmek, orada kalmak zor iş. erkek fıtratında yok gibi geliyor bana. ilk üç hikaye böyle olmasına rağmen son hikaye neden erkek gibi? nasıl başarmış ya da daha doğru ifadeyle ilk üç hikayede neden bunu tercih etmiş? orhan pamuk’ta da var bu problem, kadın gibi düşünmeyi bilmez. e zor da iştir karşı cins gibi düşünmek ve dahası onu okuyucunun okurken hissetmesini sağlayacak kadar tafsilatlı anlatmak. hüseyin rahmi abimiz bunu iyi yapardı o da sanıyorum örgü öre öre ince işleri öğrendi, reçel yapmak ruhunu tatlılaştırdı. belki hep öyleydi, okuyunca güldüren, ince mizahını da belki yakın hissettiren böyle şeylerdi. hüseyin rahmi abi, ben, şule hanım birlikte bir çay içsek ama çayı da hüseyin rahmi abi demlese, şule hanım yıkasa ben de öyle dinlesem. benim hizmet etmem gereken yerde onlar kalksa yani, ayıp değil ki ben sevineyim diye yazmamışlar mı? benim için belki senelerce uğraştıkları kitapların yanında bir çayın, bir bardağın lafı mı olur? başka bir kusur da bulamıyorum. yok göremiyorum da değil bulamıyorum. bile isteye kusur aradım, kusur görülende mi bulanda mı deseniz, bulanda derim. yine bana dokundu işin ucu, tamam kusur bendedir, o tercihin bir özgünlük olduğunu görememişim, o aslında bir izdir kalbin kabaran mayalı hamurunda. -ikinci okuyuşum olması sebebiyle çok da istediğim randımanı alamadım, üst üste şule hanım okumaları doğru da değilmiş, maalesef zamanın farkında kitabından ayıramıyorum, bu bakımdan zayıf. yazılarında kanonik bir yapı bulunması da güçlü yapı.-
Coşkuyla Ölmek
Coşkuyla ÖlmekŞule Gürbüz · İletişim Yayınevi · 20211,894 okunma
·
206 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.