Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kendime Mülhem Fikirler -3-
ب ح ص "Kendimizi, kendi içimizde; fert ve cemiyetimizi içinden ve dışından kucaklayarak kendi içimizde tamamlığa erdirmeden dışarda gözü olmak, bu iç oluşa ihanettir. Ötesi,olduktan sonra düşünülecek iş…" ,(
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
İdeolocya Örgüsü,sayfa 10) "Kişi kendini bildiğince Rabbini bildi" ölçüsü, ben kimim ıstırabının hakikatini gösterir." diyor Mirzabeyoğlu. Necip Fazıl'ın başeserim dediği kitabından bir iktibasa onun fikir çapında belki de belli mevkilerde onu dahî aşan eseri diyilebilecek Mirzabeyoğlu'ndan yardım alarak başlamış oluyorum. (Bu aklınızda bulunsun. Çünkü Necip Fazıl'ı tanıdığını iddia edip de hâla Mirzabeyoğlundan bihaber olanlar var çünkü.) İnsan dünyaya ölmek için değil olmak için geldi. Ölmek bu olmanın noktalanıp kendi kıvrımları içerisinde artık 'oluş ve ölüşü emredene' doğru dönüşünün ilk başlangıcı.Sonu değil ama, mebdesi. Bu ince çizgiyi kaçırdığımızdan ve taşırdığımızdan tüm isyan ve nisyanlarımız. Ortada bir oluşu emreden var ve olmak ile olmayı ertelemek, oluşu ölüş anına raptmek (ki artık son nefeste imanın yâni olmayı emredenin tasdik edilmesinin bir ehemmiyeti yok -örnek Firavun-) seçenekleri arasında muhayyer bir varlık söz konusu. Esfeli safiline fırlatılma ve âlâ-i illiyyîne vasıl olmak arasında bir ömür. Kader sırrını kabul etmeyenler baştan kendilerini ölüme mahkum kılanlardır. Ki bu ölüme mahkum kılış perdeler ardından ve sahte bir kılıştır. Madem öleceğim neden dileğimce yaşamayayımın ifadesidir. Halbuki hakiki ölüm sırrına mazhar olmanın manası ölümü öldürmek ve yarın ölecekmişcesine ahirete, hiç ölmeyecekmişcesine dünyaya çalışmaktır. (Burada da bir parantez açayım ki bu sır daima aklımı kurcalamıştır. Özellikle ikinci kısmından kastedilen acaba madem ölmeyeceğim öyleyse şu şu işleri de ikame edeyim -mesela şu gökdeleni de dikeyim- midir yoksa madem ki zaten ölümsüzlük sırrına erdim o zaman rızk peşinde düşerek bana emredilmişlerden yüz çevirmek yerine hayatımın ekserisinde amellerimi O'na müheyya kılmalıyım mıdır? -Şerhlere bakmadım, bakmalıyım, bakmalıyız-) Kader hususunda bilmemiz gereken levhi mahfuzda yazılanların Allah Teala tarafından emri bir şekilde değil ihbâri bir şekilde yazıldığı hakikatidir. Yâni biz Allah Teala yazdığı için yaşamıyoruz, tam aksine bizim nasıl yaşayacağımızı bilerek yazmış oluyor Allah. Mesela Zeyd mümince yaşasın ve mümin olarak ölsün diye yazmak yerine Allah külli ve mutlak ilmiyle Zeyd mümince yaşayacak ve mümince ölecek şeklinde yazmıştır. Meselenin arka planını bilmeyenleri mugalatalarıyla etkileyen modern paradigmalara peşinen teslim olmuşlara itibar etmeyiniz bu noktada. (Akidesi sağlam olmayan ilk rüzgarda sallanır ve küfre müptela olur, akide-akide-akide!) Konu yalpalandı yine. Asıl meselemize dönelim ve şöyle diyerek bir kapı açmış olalım: "Henüz olmamış-olma yoluna dahî girmemiş kimselerin oldurma ve oluş yoluna birilerini sevketme iddiası o kişiler için bir oluşun mu yoksa ölüşün mü habercisidir?" Birilerini bir yerlere sevketme, kendi siyasi ve hatta dini görüşlerini başkalarına pazarlama derdinde olanların kendilerinin olma yolunda olup olmadıkları umurlarında bile olmaz çoğu kez. Kendilerini yerleştirdikleri mevzi tenkit kabul etmez çünkü. Ters tarafından şeytan onları kandırmıştır. Mesela insanları tevhid dinine davet ettiğini iddia etmek, sokaklarda dolaşırken, çarşıdan geçerken insanları bir delalet çukurunda tahayyül edip kafir topluluğu karşısındaymış gibi müstekbir davranmak bunun en bariz örneğidir. (Bu mesele üzerine, bu zihni yapıya dair uzunca tahlillerde bulunmak gerek ancak yeri burası değil) Necip Fâzıl bunu bilerek yola koyulmuş idi. Kendi fikriyatını takip edeceklere de daha baştan tembih ediyordu. Olmadan oldurma davasına düşülmez, aksi takdirde oldurmak öldürmeye tahavvül eder demek istiyordu. Bazı kardeşlerimi görüyorum, bizim tek bağlı olduğumuz mihrak Büyük Doğu-İbda'dır diyorlar. Bu bu davayı üstlenme ve kendini namzet görme vechesinden heyecan verici.(Memlekette başka sımsıkı sarılacak ve gençliğe yol gösterecek fikri bir akım mı var? ) Öte yandan da şunu hatırlamak gerek: Necip Fazıl pınarın başı değil, Kumandan Mirzabeyoğlu da öyle. Tüm fikir ve aksiyon adamları da öyle. Peki ya kim bu pınarın başı? Dön o zaman Necip Fazıl'ı Necip Fazıl yapana bak. Mürşidi!(Ki O'nun da silsiye yoluyla bağlı olduğu Kâinatın Efendisi) İrşad edeni olmayanın yolu eninde sonunda idlala çıkar. Fikri manada Necip Fazıl ve Mirzabeyoğlu öncülerimiz muhakkak, ancak mutlak olarak bağlı olduğumuz mihrak onların da bağlı olduğu mihraktır ancak. (Bunu tarîkat bağlamında söylüyorum ve sadece Nakşibendi'liği kastetmiyorum.) Olmadı, bugün bu iktibasla asıl demek istediğimi diyemedim. Yarın aynı iktibas üzerinden nasipse devam edeyim. Bunu bir serpiştirme kabul edelim. Hepinize selâm ederim. Gayret bizden tevfik O'ndan.
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.