Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Skolastisizme Saldırı
Elektör’ün Wittenberg’de reform yapma baskısı fırsat verdiğin­ de, Luther yalnızca teolojide değil, beşeri bilimlerde de skolastisizmin kararlı ve amansız celladı oldu. Elektör’ün danışmanı Spalatin’le kurmuş olduğu yakın ve güvene dayalı ilişki Luther’in etki­sini iyiden iyiye artırdı. Daha 1516 yılında Aristotelesçi usçuluğun Hıristiyan teolojisini anlamakta bir yararı olmadığı sonucuna var­mıştı. Hıristiyan teolojisi, bunun yerine, Erasmus Hümanizma’sının dilsel işlemlerinin rehberliğinde, Kutsal Kitabın sıkı bir metinsel incelemesine dayanmalıdır. 1516, 1517, hatta 1518 yıllarında Martin Luther’in aslında kilise için kapsamlı bir reform planı ol­mamıştı. Oysa, kendi üniversitesinde reform için açık seçik, güçlü bir biçimde dile getirilmiş ve köktenci bir planı olmuştu; teoloji eği­timi için düşlediği reformun, beşeri bilimler öğretim programında aynı derecede keskin bir reformun eşliğinde olmadıkça ilerleyemeyeceğini gördü. Luther hümanist olmadığı halde hümanist eğitim reformcularının dilini nasıl kullanacağını biliyordu kuşkusuz. Elektör’ün sarayına yazdığı mektuplar “dört bir yandaki barbar­lığı yok etme” ve sonunda tüm üniversitelerde reform yapma ar­zusunu dile getiriyordu. 1518 ilkbaharına gelindiğinde, Luther’in endüljansa yönelik ünlü saldırısı dikkatleri dini bir reformcu olarak onun üzerine çekmeye başladığında, Luther Wittenberg fakültesini zaten öğretim progra­mında kapsamlı bir dizi reforma doğru götürmekteydi. Hümanist düşünceler bunlar üzerinde öylesine baskındı ki, Almanya’nın her yerindeki hümanistlerin heretik olabileceklerini göz önüne bile alma­dan onun dini görüşlerini benimsemeleri bununla açıklanabilir. Yeni, daimi ve aylıklı Yunanca ve İbranice profesörlükleri mevcut hüma­nist Latince dilbilgisi dersi doğrultusunda kurulacaktı. Yaşlı Plinius’un Doğa Tarihi (doğa felsefesinde Aristoteles’in yerini aldı), Quintilianus (antikçağ retorikçisi) ve matematik üzerine yeni dersler olacak­tı. Aristoteles, Petrus Hispanus ve Guillaume Tartaret üzerine olan gününü doldurmuş dersler kaldırılacaktı. Aristoteles’in bazı konu­larda vazgeçilmez olduğu görülmüş olmakla birlikte bu dersler bile İtalyan hümanistlerin modern çevirilerine dayanan yeni hümanist tür­de olacaktı; doğrudan özgün metne odaklanan bu çeviriler ortaçağ yorumlarına verilen geleneksel önemden sıyrılmıştı. Önde gelen bir hümanist, Johannes Aesticampianus yeni Plinius dersi için tutulmuş­tu. Seçici yönetim yeni profesörlükleri hayata geçirmek için gereken ek kaynakları seve seve sağladı; özellikle de Erfurt reformcularının yoksun oldukları desteği. Elektör Friedrich Alman Hümanizma’sı­nın kıdemli siması Johannes Reuchlin’e bizzat yazarak yeni dilleri öğretecek nitelikte insanları bulmakta yardımcı olmasını rica etti. Re­uchlin buna kendi kardeşinin torunu Philip Melanchthon’u gönde­ rerek yanıt verdi. Melanchthon insanı ümitsizliğe düşürecek kadar gençti ama Yunanca kürsüsüne gelmek üzere amcasının rehberliğin­ de özenle yetiştirilmişti. Bu atama parlak bir başarı oldu. Melanchthon’un Ağustos 1518’teki açılış konuşması hümanist eğitim ideallerinden yana canlandırı­cı bir manifestoydu; ve Luther dini anlaşmazlıklardan giderek daha büyük bir kaygı duyduğundan, Melanchthon onun yalnızca teolo­ jide destekçisi değil, eğitim reformu konusunda da uzmanı oldu. Bir­ çok yere gitti ve Alman kentlerine ve prenslerine okul ve üniversite­lerin hem Lutherci hem de hümanist kurumlara dönüşümü konusun­da öğütlerde bulundu. Entelektüel bakımdan yaratıcı değildiyse de, çok sayıda ders kitabı ve elkitabı yazdı ve (belki de bu yüzden) öğ­ retmen ve öğrenciler için çağın toplumsal ve entelektüel koşullarına çok uygun kitaplar sağladı. Onun kitapları retorik ve doğa felsefe­si gibi alanlarda Almanya’nın Katolik bölgelerinde bile benimsene­cek denli başarılı olmuştu. Wittenberg genelde bir “üç dilli üniversite” olarak anılmaz. Ge­nelde bu unvan hemen hemen aynı dönemde Leuven’de kurulmuş olan Collegium Trilingue için kullanılır. Bununla birlikte, 1518 so­nuna gelindiğinde, Wittenberg hiç değilse program bakımından Leuven ya da Ispanya’da Alcalâ’daki San Ildefonso (1508’de kurulmuş­tu) kadar üçdilliydi. Aslında, Wittenberg’in Leuven karşısında önemli bir üstünlüğü olmuştu. Wittenberg’deki yeni dil dersleri be­şeri bilimler fakültesinde öğretim programının ayrılmaz bir parçasıyken, Leuven’deki Üçdilli Üniversite ayrı bir kurumdu. Genel ola­rak üniversiteyle bağlantısı çok geçmeden bir tartışma konusu oldu ve buradaki dersler öğrencilere olağan akademik diplomalar alma­ya hak kazandıran dersler olarak kabul edilmemişti. Luther, bu başarılara karşın, kendi reformlarını hayata geçirmek­te birçok sorunla karşı karşıya kaldı. Yeni parayla yeni program­lar yürürlüğe koymak eskileri kaldırmaktan ve kaynakları yeniden tahsis etmekten daha kolaydı. Aristoteles mantığı ve fiziği üzerine olan eski derslerin bir arada öğretilmesine devam edildi. Çünkü Wittenberg her zaman öğrencilere bu konuları ya Tommasocu gelenek­ten yana olan ders kitapları ve öğretmenlerden yararlanarak bu üs­lupta ya da rakip Scotusçu üslupta okuma seçeneği sunmuştu. Luther yeni dersler yürürlüğe koymanın yanı sıra eskileri de kaldırma gayesindeydi; ve 1518 sonbaharında Aristoteles’in Etik'i konusun­daki zorunlu dersin (1509’da kendisi gönülsüzce bu dersi vermiş­ti) seçmeli yapılması; diploma için gerekli koşullara yeni dersleri da­hil etme yollarına ilişkin bir çalışma yapılması; ve parayı idareli kullanmak ve tekrardan kaçınmak için, Tommasocu ve Scotusçu ders­ler arasındaki geleneksel benzerliğin kaldırılması ve Tommasocu man­tık dersi veren öğretmenin bunun yerine hümanist bir konuda, Ro­malı ozan Ovidius’un Dönüşümler'i konusunda ders vermek üze­re atanması gerektiğinde ısrar etti. Bu şekilde, Aristoteles’in man­tık ve fiziği üzerine olan dokunulmaz dersler öğrencilerin diploma almaya hak kazanabilmeleri için verilmeye devam edecek ama öğ­retme çabası yarıya inecekti; ve beşeri bilimlerdeki bütün program tam da hümanist reformcuların arzu ettikleri gibi daha dilsel ve ya­zınsal bir nitelikte olacaktı. Luther fakültedeki meslektaşlarını ola­ğan derslerini vermeyi bırakma ve insani bilimlerde yeni eğitim uzmanlıkları geliştirme izni için dilekçe vermeye bile ikna etmişti. Üni­versitenin önde gelen Tommasocu ve Scotusçu teologları ayrı Tom­masocu derslerin kaldırılması talebinde Luther’e katıldılar. Luther’in önderliğinin elektörlük gücü ve parayla birleşmesi, onun çoğu öne­risinin kabul edilmesini sağladı. Luther her istediğini hemen elde etmedi. Kendi teoloji fakülte­sinde, yeni gelen öğrenciler henüz yeterli bir Yunanca ve İbranice eğitimi görmediklerinden, Peter Lombard’ın Book of Sentences adlı geleneksel ders kitabını şimdilik elde tutmak gerektiğini kabul edi­yordu, ama Kutsal Kitap derhal başlıca çalışma konusu yapılmalıy­dı. Genelde, 1519-21 yılları daha başka akademik reformlar açısın­dan elverişli olmamıştı. Hem Luther hem de elektörlük yönetimi Lut­her’in doğmakta olan dini akımının dini ve siyasal sonuçlarından endişe duyuyordu. Ama Melanchthon 1521’de mütevazı bazı ek re­formları yürürlüğe koymakta başarılı oldu. Ortaçağ öğretim prog­ramının büyük bölümü, üniversite 1530’lu yıllarda yeni bir hüküm­ dar döneminde adamakıllı bir biçimde yeniden örgütleninceye değin varlık gösterdi. Bununla birlikte, 1521 yazma gelindiğinde, Wittenberg skolastik ve Katolik bir üniversiteden hümanist ve Evanjelik bir üniversiteye dönüşmüştü. Beşeri bilimler fakültesinde eğitim artık ağır­lıklı olarak mantık ve felsefeye değil, antikçağ dilleri ve yazınına da­ yanıyordu. Luther hümanist eğitimi benimsemesinin ardındaki gü­düyü açıkça ortaya koydu; Aristotelesçi felsefeyi Hıristiyan teoloji­sine uygulamaya yönelik skolastik yöntemin yıkıcı bir yanlış oldu­ğu inancını. Bu kaçınılmaz olarak geç ortaçağ kilisesinin sağlıksız teo­ lojisine yol açmıştı. Bununla birlikte, hümanist eğitim reformunun gerçekleştirilmesinde kendi çağdaşlarından, hatta Erasmus’tan bile daha büyük bir başarı gösterdi. Luther’in akademik reformdaki öncü rolü dini öğretilerinin be­nimsenmesini kolaylaştırmıştı. Erasmus’un zaten bir hayranı olan ve Luther’i Nisan 1518’de Heidelberg’de yeni teoloji anlayışını sa­vunurken dinlemiş ve Wittenberg’deki eğitim reformları konusun­da onunla özel olarak görüşme fırsatı bulmuş olan genç Dominiken frer Martin Bucer’e göre, Luther tıpkı Erasmus gibiydi; belki daha bile iyiydi. Çünkü “Erasmus’un yalnızca işaret ettiğini, [Luther]... açıkça ve içtenlikle öğretmektedir.” 16. yüzyılın bitiminden ve birçok yerde, 1546’da Luther’in ölü­münden önce, Evanjelik din ve Wittenberg tarzı üniversite reformu Heidelberg, Leipzig, Rostock, Greifswald, Tübingen, Frankfurt an der Oder’de ve Marburg ve Jena gibi yeni Protestan üniversitelerin­ de başarılı olacaktı. Bazı Alman üniversiteleri, Katolik ortodokslu­ğu desteklemeyi sürdürdü: Köln, Freiburg-im-Breisgau, Ingolstadt, Mainz ve Viyana; ama bunlar bile Hümanizma’ya yönelimden et­kilenmişlerdi. Yeni eğitim modasına gönülsüzce boyun eğenler uzun bir gerileme dönemi yaşadılar ve eski formuna kavuşan Katolik üni­versitelerin birçoğu (örneğin, Köln) bunu ancak yüzyılın ortaların­dan sonra yapabildi. Bu döneme gelindiğinde, bu üniversitelerin be­şeri bilimler fakülteleri artık bir bölümüyle ya da bütünüyle, ken­di katı ortodoks hümanist eğitim programı versiyonunu geliştirmiş olan yeni Cizvit tarikatının denetimine girmişti.
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.