Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

111 syf.
·
Puan vermedi
Albert Camus - Yabancı Üzerine
Merhaba arkadaşlar, blog hesabımı da takip edebilirsiniz; metalyorgunluk.blogspot.com GİRİŞ Psikanalizin temel amacı insan ruhunu ve problemlerini çözümlemektir. 1880’lerde Viyana’da Dr. Breuer tarafından muayenelerde hastalarını iyileştirmek için ortaya çıkmıştır. Breuer’dan sonra öğrencisi Freud psikanalizi geliştirmiştir. Psikanaliz nedensellik ilkesine dayanır. Yapılan her bir davranışın altında bir neden olduğunu düşünür. 19. Yüzyılın sonlarında ise psikanaliz insanın bilinçaltında yatan duyguları etkisiz hale getirmeyi amaçlar hale gelmiştir. Albert Camus’un yaşadığı dönem savaş yıllarıdır. Camus; Adolf Hitler istilasını, dünyadaki insanların çektiği açlık ve sefaleti ve insanların acımasızlığını görmüştür. Bu olayları yaşayan ve gören Camus’un eserlerinde bu olayların izlerini taşımaktadır. Yaşadığı dönem buhranların olduğu dönemdir. Camus'un kitaplarına sırayla baktığımız zaman ilk eserlerinde toplumdan dışarıya kendisini iten insan tipi ortaya çıkmaktadır. Sonraki eserlerinde ise bu insan tipinin yerini başkaldıran insan almaktadır. Albert Camus’un “Yabancı” isimli kitabı, Meursault’un hayatı algılayış şeklini anlatır. Onun hayatı algılayış şekli ile toplumun algılayışı arasında pek çok vardır. Bu farklar gözle görülen farklardır ve bu nedenle toplum tarafında hoş karşılanmaz. Kendisi adına normal olan her şey hor görülür. Kitap İncelenmesi : Meursault’un kendisini toplumdan soyutlaması kitap içinde en fazla öne çıkan olaylardan birisidir. Bu yalnızlık isteği kendisinden kaynaklıdır. Kendisi dışında olan herhangi bir olay; onu ilgilendirmiyorsa veya da ilgisini çekmiyorsa onun için önemsizdir ve o olayla ilgilenmez. Onunla iletişimlere geçseler bile o çoğu zaman sohbet etmekten kaçmıştır: “Uyandığımda, bir askerden yana yığılmıştım. Bana gülümsedi, ‘Uzaktan mı geliyorsunuz?’ diye sordu. Fazla konuşmamak için, ‘Evet,’ dedim.”(Camus, 2017:12). Burada gördüğümüz gibi kısa ve net cevaplar vererek konuşmaktan kaçar. Çünkü konuşmanın hiçbir faydası olmadığını düşünen birisidir. Meursault’un kendisini toplumdan bu derece kısıtlamasının nedeni ise geçmişindeki başarısızlıklardır. Elinden gelenin fazlasını yaptığı dönemler olmuştur fakat bu girişimlerden herhangi bir olumlu sonuç alamamıştır. Bu başarısızlıklar onu hiçbir şeyi önemsememe gibi bir eğilime yönlendirmiştir. Bu nedenlerden dolayı kendini toplumdan soyutlama ihtiyacı duymuştur: “Onu kırmak istemezdim ama yaşantımı değiştirmek için de bir sebep göremiyordum. İyi düşünülürse, mutsuz değildim. Henüz öğrenciyken bu tür hırslarım vardı. Ama öğrenimimi yarıda bırakmak durumundan kaldıktan sonra bütün bunların gerçek anlamda önemi olmadığını çabucak anladım.”(Camus, 2017:43). Meursault’un geçmişi, gelecekteki yaşamına perde çekmesine neden olmuştur. Bu nedenden ötürü hayata ve topluma verdiği değeri daha da düşürmüştür. Ama tüm bunlara rağmen yine de konuşma ihtiyacı duyduğu zamanlar da olmuştur fakat geçmişinde gördüğü tepkileri yeniden görmeye devam etmiştir. Lafı her zamanki gibi kesilmiş, hedefine ulaşamamıştır. Tüm bu olumsuzluklar onun fazla konuşmamasına, olaylara daha da sessiz kalmasına sebep olmuştur: “Bir dosyayı inceledikten sonra, ‘Madam Meursault buraya üç yıl önce geldi, onun tek dayanağı sizdiniz,’ dedi. Bana serzenişte bulunduğunun sandım, ona açıklama yapmaya başladım. Ama sözümü kesti, ‘Kendinizi haklı göstermeye çalışmanıza lüzum yok evladım,’ dedi. ‘Annenizin dosyasını okudum. Onun ihtiyaçlarını karşılayacak kadar paranız yoktu. Annenizin bir bakıcıya ihtiyacı vardı. Mütevazi bir aylığınız var. Neticede, o, burada hayatından daha memnundu.’ Ben, ‘Evet, müdür bey,’ dedim.” (Camus, 2017:12). Burada toplumdaki diğer insanlar tarafından da sorguya çekildiğini görüyoruz. Dosyadaki herhangi bir bilginin okunmasını duyduktan sonra kendisini savunmaya başlamıştır. Fakat kendisini savunurken bile lafı kesilir. Çünkü onun konuşmasına yazar tarafından izin verilmez. Meursault, insan davranışlarının alışkanlıklardan ibaret olduğuna kabullenmiş bir kişidir ve ona göre dünyada yaşanmayacak olay yoktur. Kendi doğruları vardır, toplumun doğru olarak görmüş olduğu davranışları kendisine uygun değilse kabul etmemiştir. Çünkü onun için bunun bir mantığı yoktur, onun tek mantığı ise gerçekliktir. Bu düşünceyi kitapta bize göstermiştir: “Yurda gelişimim ilk günlerinde sık sık ağlamıştı. Fakat alışkanlık yüzünden. Birkaç ay sonra da onu, yurttan çıkarsalar bu yüzden ağlayacak duruma gelmişti. Hep alışkanlık yüzünden.” (Camus, 2017:13). Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi, ona göre insan alışkanlıklardan ibarettir. Bu onun doğru kabul ettiği bir düşüncedir. Çünkü ona göre toplum her şeye alıştırılmıştır, her birey kendi özünden daha farklı olarak toplumsal kurallara ayak uydurmuştur. Meursault hayatında etkisi olan bir baba figürü hiç olmadı. Babasını sadece annesinin anlattığı bir hikayeden biliyor: “O anlarda annemin, babamla ilgili olarak bana anlattığı hikayeyi hatırladım. Babamı tanımamıştım. Bu adam hakkında bildiğim tek belirli şey de belki annemin bu hikayeyi bana anlatırken söyledikleriydi.” (Camus, 2017:99). Babası hakkında hiçbir bilgisi yoktur, onu hiç görmemiştir. Geçmişinden kalan bu travma onda eksik duyguların oluşmasına sebep olmuştur. Babalık duygusunu bilmeyen bir kişi olarak önüne çıkan baba figürüne karşılık hiçbir tepki veremiyor çünkü bu figürün ne anlama geldiğini, nasıl davranışlarda bulunacağını bilmemesidir: “Ama bu sefer, annemin eski bir arkadaşına cenazede bulunmak için izin vermişti: ‘Thomas Perez adında birisiydi bu.’ Bunu söylerken müdür gülümsedi. Bana, ‘Anlıyorsunuz ya, biraz çocukça bir duygu bu,’ dedi ‘ama anneniz ile o, hiç birbirlerinden ayrılmazlardı. Yurtta herkes onlara takılırdı’ Perez’e ‘Senin nişanlı’ diyorlardı. O da gülüyordu. Hoşlarını gidiyordu bu.” (Camus, 2017:20). Burada herhangi bir tepki vermemesi ve daha sonra annesinin tabutuna gömmeye giderken de Thomas Perez ile konuşmamasının nedeni ise baba figürünün ne olduğunu bilmemesi ve Oidipus Kompleksidir. Çünkü nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını karakterimiz maalesef bilmiyor. Thomas Perez’in hakimiyeti altında kalıyor ve onunla konuşamıyor. Meursault’un kitapta açığa çıkan en belirgin özelliği ise cinsellik arzusudur. Meursault, cinselliği sürekli arzulamasa bile idinin açığa çıktığı, bu durumda da bu isteğin doyumsuzluğunu gördüğümüz özelliği budur. Libidosunun yükseldiği kişi ise Marie Cardona’dır. O, Meursault’un cinsel objesidir. Ona karşı bir sevgi duymasa bile cinsel arzularının etkilerini onunla birlikte azaltır. “Suda, Marie Cardona’ya rastladım, kız eskiden bizim büroda sekreterdi ve onu arzulamıştım. Sanırım, o da beni arzulamıştı.” (Camus, 2017:24). ‘’O sırada Marie yanıma geldi, suyun içinde bana yapıştı. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Dili dudaklarımı serinletiyordu, bir süre dalgaların içinde yuvarlandık.” (Camus, 2017:37). Bu örneklere baktığımız zaman Marie’na onun cinsellik, açlık, doyumsuzluk yönünü temsil ettiği görülür. Onunla zaman geçirir, eğlenirler. Meursault’un konuştuğu, samimi olduğu pek fazla kişi yoktur. Fakat kitaba baktığımızda ise Raymond ve Salamano, Meursault’un bilinçaltının yansımasıdır. Raymond, Meursault’un idinin saldırganlık ve kaba kısmını temsil eder. Onda, kendisinde bastırdığı duyguları görür. Onun yanında olmasının ve ona yardım etmesinin asıl nedeni bunlardır. “ ‘Ben fena adam değilim, Mösyö Meursault,’ dedi, ‘ama biraz sertim.’ ”(Camus, 2017:32). “Ama Raymond bana o mektubu yazmayı beceremediğini söyledi ve bunu onun için yapabileceğimi düşündüğünü söyledi. Ben sesimi çıkarmadığım için hemen yazıp yazamayacağımı sordu, ‘Olur,’ dedim.” (Camus, 2017:35). Bu iki örnekte görüldüğü gibi Raymond’un saldırganlık yönü fazladır. O, Meursault’un içinde tuttuğu saldırganlık hissinin var olmuş halidir. Salamano ise Meursault’un Eros’unu ve Thanatos’unu temsil eder. Köpeğe duyduğu bir sevgi vardır ve bu sevgiyi farklı bir köpeğe gösteremez. Thanatos’u ise dışa dönüktür. Köpeğine eşsiz bir sevgi duymasına rağmen onu döverek Thanatos’u ortaya çıkarıyordu. Köpeğinin değerini ise onu kaybettiği an anlıyor. Çünkü sevgisinin ulaştığı varlığı kaybetmiş olması, hislerinin boşluğa düşmesine sebep oluyor: “Yüzüme bakmadan, ‘Onu benden almazlar, değil mi mösyö Meursault? Ama alacaklar galiba. O zaman ben ne yaparım,’ dedi.” (Camus, 2017:41). Salamano’nun köpeğe duyduğu bu sevgi Meursault’un zamanla yitirdiği sevgidir. Meursault Arap’a önce bir el sonra ise dört el ateş ederek onu öldürüyor. Asıl olayın başladığı yer burasıdır. Çünkü bu olaydan sonra Meursault insanların göz önüne açık bir biçimde çıkacak: “Bütün benliğim gerildi, tabancamın üzerindeki elim kasıldı. Tetik oynadı, kabzanın cilalı yüzü elime değdi. İşte her şey o an, o hem sert hem sağır edici gürültünün içinde başladı. Teri de güneşi de silkeledim . Günün dengesini bozduğumu, üzerinde mutlu anlar geçirdiğim kumsalın olağanüstü sessizliğini mahvettiğimi anladım. O zaman, hareketsiz vücuda dört el ateş ettim, kurşunlar birbiri peşi sıra bu vücuda gömüldü. Felaketin kapısına vurduğum dört sert darbeydi sanki bunlar.” (Camus, 2017:58). Felaket olarak kastettiği şey ise insanların onu ilk defa ciddi şekilde fark edip dışlamaya başlayacak olmasıdır. Çünkü bundan sonra yaşadığı olaylar hapishaneye düşmesiyle davranışları herkesin ilgi alanına girecektir. Toplumla alakası fazla olmamasına rağmen, toplumdaki herkes mahkeme ile birlikte onu ayıplamaya başlayacak. Peki, tüm bu olacakları felaket olarak görmesine rağmen neden pişman değil? Çünkü burada öldürdüğü kişi aslında bir Arap değil, kendi özü; egosudur: “Yalnız, hep o aynı hafif bezgin tavırla bana işlediğim fiilden dolayı pişmanlık duyup duymadığımı sordu. Düşündüm, gerçek bir pişmanlıktan çok, biraz sıkıntı duyduğumu söyledim. Sözlerimi anlamıyormuş gibi geldi bana. Ama o günlük iş, bu kadarla kaldı.” (Camus, 2017:67). Kendisini toplumdan soyutlamaya başlamasını bu simgelerle ifade edilmiştir. Bu sorun aslında onun kişisel bir sorunu değil, tamamıyla toplumun sorunuydu. Toplumun sorununu ise onu ilgilendirmiyordu. Kitabın ikinci bölümünde geçen iki mekan vardır. Bu mekanlar mahkeme ve hapishanedir. Mahkeme karşımıza ego olarak çıkıyor. Meursalt idi ile süper egosunu dengeleyemediği için mahkemede eleştirilmeye, yargılanmaya başlanıyor. Mahkeme id ile süper egonun arasıdır. Meursault’un yargılanma nedeni ise karşımıza annesinin öldürmesinden daha çok davranışları ile çıkmasının da asıl nedeni budur. Hapishane ise toplumun ona verdiği cezanın başlangıcıdır. Bu ceza toplumdan soyutlanmasının somut belirtisidir. Toplumsal doğruların ile kendi doğruları arasında olan farkı biliyordu ama bu gerçekler ona açıkça belirtilmemişti. Açıkça belirtilmeye başlandığı yer ise mahkeme salonu, orada bulunan insanlar ve o insanların değerlerini üstüne toplanıldığı savcı tarafından olmuştur: “Annemi görmek istemediğim istemediğimi, sigara içtiğimi, uyuduğumu ve sütlü kahve içtiğimi söyledi. O zaman, salonun bir şeye isyan ettiğini hissettim ve ilk kez, suçlu olduğumu anladım.” (Camus, 2017:83). Yargılanma ile birlikte ilk defa kendisini suçlu hissetmiştir. Suçlu hissetmesinin nedeni ise toplumun kültür ve geleneğini yok etmesi, onlardan kendisini soyutlamasıdır. Savcının bu sözleriyle; “Fakat savcı yine gürledi: ‘Evet, jüri bu noktayı göz önünde bulunduracaktır. Fakat şu sonuca varacaktır, bir yabancı kahve ikram edebilir ama bir evlat, kendisini doğuran kadının ölüsü başındayken bu kahveyi reddetmekle yükümlüdür!’ Kapıcı gidip yerine oturdu. (Camus, 2017:84). karşımıza süper ego olarak çıkar. Tamamıyla toplumsal değerleri ve manevi düşünceleri temsil eder. Meursault’un yargılanma nedeni burada bariz olarak belirtilir. Aslında onun sucu bir Arap’ı öldürmesi değil, tamamıyla duygularını öldürmesidir. Savcı; yani toplumsal değerler, manevi düşünceler Meursault’un olumsuz davranışları sebebiyle cezasını çoktan vermişti. Hatta Masson'un onun için anlattıklarını üstünkörü dinlemekle yetindiler: “Ondan sonra Masson’u pek üstünkörü dinlediler, Masson, benim namuslu bir adam olduğumu, ‘hatta, mert bir adam’ olduğumu açıkladı. Salamano, köpeğine iyi davrandığımı söylediğinde ve annemle benim hakkımdaki bir soruya, annemle konuşacak bir şeyim olmadığını, onu bunun için bakımevine yatırdığımı eklediğinde dinlemediler bile. Adamcağız boyuna, ‘Anlamak lazım efendim, anlamak lazım,’ diyordu. Onu da götürdüler.” (Camus, 2017:87). Ceza en başta verildiği için iyi yorumlar sadece lafta kalmıştır. Meursault, toplumdan kendisini ittiğini, olması gereken bir birey olmadığı için yargılandığını burada açıkça görüyoruz. Meursault’un avukatı isyan etmeye başladığını görüyoruz. Avukat aslında Meursault’un başkaldıran halidir. Savcı ise burada toplumu temsil ediyor. Toplumsal olguları, manevi düşünceleri kabul etmeyenleri cezalandırmak için buradadır. Egosu daha az gelişmiş olanlara(Meursault vb. kişiler) ise saldırı yönü ortaya çıkıyor: “Efendim, bilmek istediğim şu: ‘Müvekkilim annesini gömdüğü için mi, yoksa bir adamı öldürdüğü için mi yargılanmaktadır?’ diye sordu. Dinleyiciler güldü. Fakat savcı tekrar ayağa kalktı, cüppesinin önünü kavuşturdu ve bu iki olay arasında derin, dokunaklı ve esaslı bir ilginin bulunduğunu sezmemek için sanık avukatı kadar saf olunması gerektiğini söyledi. ‘Evet’ diye haykırdı, ‘bu adamı, bir anneyi bir cani kalbiyle gömmüş olduğu için suçluyorum.’ (Camus, 2017:88). Burada görüldüğü gibi asıl yargılanma nedeni onun toplumsal değer yönünü kaybetmesidir. Meursault, insanlardan farklı davranmasının diğerleri için sorun teşkil etmesine anlam vermeye çalışıyor fakat tüm bunlara bir mana veremiyor. Diğerlerinin bu doğruları içinde kendi doğrusunun eriyip gittiğini görüyor. Bu nedenle hapishanede bulunmayı saçma buluyor. “Artık bana ait olmayan bir hayatın bütün hatıraları başıma üşüşüverdi. Evet, bu hayat bana ait değildi ama en küçük ve en güçlü mutluluklarımı; sevdiğim mahalleyi, gökyüzünün akşamları aldığı her çeşit hali, Marie’nin gülüşlerini ve giysilerini o hayatta bulmuştum ben. Burada oluşumun lüzumsuzluğu birdenbire canıma tak etti ve içimde yalnız bir tek şey için sabırsızlık hissettim: Bu işin bitmesi, hücreme ve uykuma dönmek.” (Camus, 2017:95). Uykuya dönmek istemesinin nedeni ise tüm bunlardan kaçıp, kurtulmak istemesidir. Kitabın sonlarına doğru ise Papazla görüşmesi gerektiği belirtiliyor fakat bu durumu yine reddediyor: “Cezaevinin papazıyla görüşmeyi üçüncü defa reddettim.” (Camus, 2017:98). Aslında reddettiği kişi Papaz, veya da herhangi bir din değildir. Hapishane ise toplumun ididir ve topluma ayak uyduramadığı için cezalandırıldığı yer olarak karşımıza çıkar. Burada ise papaz egoyu yani düzeni sağlayan toplumu temsil ediyor. SONUÇ Meursault’un insanlardan kaçtığını görüyoruz. Onun kendisine göre hal ve hareketleri vardır. Bu davranışları hayatı algılayış şekli toplumdan çok farklıdır. Meursalt’a göre hayatta yaşanmayacak bir olay yoktur. Yaşadığı her olayı normal olarak karşılar. Ona göre olması gereken olur, olması gerekmeyen şeyler ise olmaz. Meursault, babasız büyümüştür. Babasız büyümesi onun toplum içinde ezilmesine sebep olmuştur. Hayatındaki olaylara gençlik yılları dışında tepki göstermemiştir. Bazı zamanlarda tepki gösterdiği olsa da geçmişinde olduğu gibi sözü kesilir, yapmak istediğini yapamaz. Salamano ve Raymond onun birer yansımasıdır. Salamano onun Erosu ve Thanatosudur. Salamano köpeğini sever fakat ona karşı Thanatos’u ortaya çıkar. Raymond ise Meursault’un saldırganlık yönüdür. Kendisi tepkisizdir. Bu derece saldırganlık gösteren birisinin yanında durmasının nedeni ise budur. Çünkü bu karakterler onun bir yansımasıdır. Mariana ise Meursalt’un cinsellik yönünün temsil eder. Libidosunun onunla tatmin eder. Onu sevmediğini söylemese de zaman geçirip beraber eğlenirler. Onu doyum noktasına ulaştıran kişi Mariana’dır. Bunlar dışında olan avukat onun iç sesidir. Hiçbir olaya tepki vermeyen bireyin başkaldıran halidir. Gençliğindeki ses odur ama gençliğindeki gibi tepki vermenin bir anlamı olmadığını anlayıp susar. Meursault’u yargılayan savcı ise toplumun kendisidir. Meursalt’ı yargılama nedeni ise kendilerine yani topluma ayak uyduramamasıdır, farklılık göstermesidir. Çünkü toplumun kendi gerçekleri vardır ve bu gerçekler kendi milletinden insanlar için aynı olmalıdır. Ancak Meursault onların değerlerinin karşısında olan bir kişidir. Bu farklılık ise onun yabancılaştırılmasına neden olur. Meursalt’un yabancılaştırılması ise toplum kaynaklıdır. Çünkü toplum onu davranışlarından dolayı yabancı olarak eleştirir. Tüm gerçekler toplumun onu yabancı olarak görüp dinsel ve duygusal açıdan yargılamasından ileri gelir. Dipnot: Albert Camus felsefe okulunu bitirmiştir, yani bir felsefecidir. Savunduğu düşünceyi ile kitapları aracılığıyla yaymaya çalışır. Camus'un ''Yabancı'' isimli kitabı okunduğu zaman Meursault'a aslında bir ilgi duyulur. Fakat Camus, Meursault karakterini oluşturma sebebi aslında olmaması gereken insan tipini göstermek istemesidir. Yani Camus'un kitaplarını okuduğumuz zaman karakterin yapısının değiştiğini göreceksiniz. Fakat Camus trafik kazası geçirdiği için kitaplarını tamamlayamamıştır. Ona göre doğru insan ''Başkaldıran İnsan'dır. Çünkü insan hayata karşı ellerini bağlamamalı ve gözlerini kapamamalıdır. ''Başkaldırıyoruz, öyleyse varız.''
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019111,3bin okunma
·
118 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.