Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hanedanlar Savaşı
16. yüzyılda Avrupa'da çoğalan dini bölünmeler sadece mevcut hanedan çatışma­larının tırmanmasına yaradı. Bunun sonucu, büyük Osmanlı ve Ming imparator­luklarındaki nispeten istikrar ve barışla keskin bir karşıtlık içinde, bitmek bilmeyen savaşlar ile aşırı ölçüde dini hoşgörüsüzlüğün ve cezalandırmanın bulunduğu 16. yüzyılda Avrupa'yı Avrasya'nın en istikrarsız bölgesi yapmak olmuştu. Avrupa siyasetleri, "uluslar-devletler" tarafindan değil, aksine hükümran ve aristokrat ai­ lelerin hanedan çıkarları ve çoğu yüzyıllar öncesine dayanan belirsiz hak iddiaları tarafindan karakterize edilmişti. Bu bakımdan 16. yüzyıl Avrupa'sı Habsburglar, Luxemburglar ve Wittelsbachlar arasında yapılan imparator unvanı çatışmalarının veya 1330'larda YüzYıl Savaşları'na yol açmış olan İngilizlerin Fransa tahtı üzerin­deki "hak iddiaları"nın görüldüğü 14. ve 15. yüzyıl Avrupası'ndan farklı değildi. Diğer endüstri öncesi devletlerde olduğu gibi güvenli bir taht verasetinin sağlan­ ması hanedanın başarısı için hayati bir öneme sahipti. Osmanlı sultanı, unvanını garantiye almak için bütün erkek kardeşlerini öldürebilirdi ama İspanya Kralı II. Felibe deli oğlu Don Carlos'u öldürmek için komplo kurmuştu. İngiltere'de VIII. Henry'nin peş peşe yaptığı evliliklerio merkezinde bir erkek varise sahip olma ihtiyacı vardı ve kızı Elizabeth tahtı güvence altına almak için rakibi olan İskoçya Kraliçesi Mary'yi idam ettirmişti. 1494'de Fransa Kralı VIII. Charles Aragon kraliyet ailesine karşı Napoli tah­tına ait 200 yıllık Angevin hak iddiasını yeniden canlandırmaya karar verdi. Bu, düşman toprakları boyunca 650 kın'den uzun bir yolu geçerek istila yapmayı gerektiriyordu. Stratejik bir anlamı yoktu ve başarısız olması beklenmedik bir şey değildi. 1499'da Orltlans Dükü XII. Louis adıyla kral oldu ve diğer bir hanedan hak iddiasını buna ekledi: Ortlanslıların Milano dükalığı. Fransa hükümdarlığının bu iddiaları Habsburgların karşıt iddialarıyla (ve bazı durumlarda gerçek mül­kiyetleriyle) çakıştı. Habsburg ailesinin, imparator V Karl zamanında doruğuna ulaşmış hakimiyetleri altında büyüyen ve geniş bir alana yayılan toprakları, bir dizi hanedan çakışmasının ve evliliğin sonucuydu. Habsburglar 1477'de Burgonya ve Hollanda'yı elde geçirmişlerdi. En önemli evlilik (1508'den 1519'daki ölümüne kadar kendisi de imparator olan) I. Maximilan'ın oğlu Felibe ile Kastilya, Aragon, Napoli ve Sicilya'nın hükümdarları olan Ferdinand ile İsabella'nın kızı Juana ara­ sında gerçekleşmişti. Juana bu farklı krallıkları birleştiren ilk hükümdar olmuştu ama deliydi ve oğlu, Karl onun adına hüküm sürüyordu. Karl, Philip'in ölümü üzerine, Burgonya ve Hollanda'yı ve Alman banker ailesi Fuggerlerin ödediği muazzam bir rüşvetten sonra 1519'da imparator unvanını ele geçirdi. 1526'da es­ki Habsburg toprakları olan Bohemya'yı ve güdük kalmış Macaristan krallığını da aldı. V Karl dağınık ve birbirine benzemeyen bir ülkeler topluluğuna hük­mediyordu ve bunların arasındaki yegane bağ aynı hükümdara sahip oldukları gerçeğinden kaynaklanıyordu. Yine de, gelişmekte olan Fransa hükümdarlığının kendisini potansiyel olarak İtalya'daki hanedanlık iddialarına da karşı çıkan Habsburglar tarafindan sarılmış olarak görmesi kaçınılmazdı. Almanya'daki prensler geçmişte olduğu gibi genellikle herhangi bir imparatorluk hakimiyeti iddiasına karşıydılar ve Papalık (İtalya'nın ortasında geniş bir alana yayılan kendi toprakla­ra sahip olduğu için) Habsburgların giderek artan gücüne aynı şekilde şüpheyle bakıyordu. Sorun, Habsburgların Kataliklik davasının en önemli destekçileri ol­maları ve bu dini boyutun politikalarının önemli bir kısminı belirliyor olmasıydı: 1540'larda Almanya'da, 1566'dan sonra Hollandalıların isyanında ve hatta 1588'de Armada'nın İngiltere'nin karşı kullanılmasında. Avrupa tarihi 1500'den sonra yak­laşık 150 yıl Habsburgların kıtanın büyük bir bölümüne egemen olma çabalarının ve bunun harekete geçirdiği muhalefetin etrafinda dönüp durmuştu. Habsburg­ların ve İspanya hükümdarlığının bu işin mümkün olmadığını kabul etmeleri 1659'daki Pireneler Antiaşması'ndan sonra gündeme geldi. Çatışmanın ilk aşaması, 16. yüzyılın başlarında birbirine rakip Fransız ve Habs­burg iddiaları nedeniyle İtalya'daydı. Bu, bitmek bilmeyen savaşlar, iki taraflı istila­lar, muazzam kayıplar, giderek artan yıkım, yarımadanın küçük devletleri arasında değişip duran ittifaklar ve kesin bir zaferin olmadığı bir dönemdi. Fransa Kralı I. François 1525'te Pavia Savaşı'nda esir düştüğü zaman V. Karl başarı elde etmiş gibi görünmüştü. Serbest bırakılmasının bedeli, ertesi yıl François'nın Fransa kra­liyet ailesinin Napoli, Milano ve Cenova üzerindeki hak iddialarından vazgeçmek zorunda bırakıldığı Madrid Antlaşması oldu. Bunun ardından papa, Habsburglara karşı yeniden bir ittifak oluşturabilmesi için François'yı kolayca yükümlülüklerin­ den bağışladı. Bunun sonucu, Karl'ın kumandasındaki imparatorluk ordularının 1527'de Roma'yı ele geçirerek yağmalaması oldu. Ardından uzun süren bir ki­litlenme ortaya çıktı. Hem François'nın hem de Karl'in artık tahtta olmadıkları zamana kadar bu sorun çözüme kavuşmadı. 1559'daki Cateau-Cambresis Antiaş­ması mücadelenin ilk safhasına son verdi. Altmış beş yıl süren mücadeleden sonra Fransız kraliyet ailesi, doğu sınırında yer alan Metz, Toul ve Verdun'u elinde tutsa da İtalya'da bulunan önemsiz Saluzzo markiliğinden başka bir şeye sahip değildi. Habsburgların sorunu Fransa hükümdarlığıyla girişmis oldukları mücadelenin karşı karşıya olduklarından sadece birini oluşturmasıydı. Akdeniz'de Osmanlıla­rın üstün gücüne karşı Hıristiyanlığın koruyuculuğunu yapmayı, imparatorluk unvanının verdiği önemli görevlerden biri olarak görüyorlardı. Benzer şekilde Almanya'da Luthercilere karşı Katolikliği savunmak zorunda olduklarını düşü­nüyorlardı. 1540'ların sonlarında Mühlberg Savaşı'nda Protestan Schrnalkalden ittifakı'na karşı elde ettiği başarının ardından V. Karl, başarının ve kilisenin içinde­ ki bölünmeye zorla son vermenin eşiğinde gibi görünüyordu. Daha sonra kendisi­ne arka çıkan bazı prenslerin (kısmen Fransa'nın etkisi neticesinde) desteğini kay­betti ve 1552'ye gelindiğinde dini birliği zorla sağlama girişiminden vazgeçrnişti. 1555'te Augsburg barışı, dinin dünyevi hükümdarların emirlerini izlemesi gerek­tiğini onayladı ve Alman prenslerle kıyaslandığında imparatorun yüzyıllardan beri etkin bir güce sahip olmadığı gerçeğini gösterdi. Antlaşma, dini olarak aşırı Kal­vecilerle anlaşmaya varılmak istenmemesi gerçeğiyle daha kolay yapılmış olsa da, Almanya'nın yarım yüzyıl süreyle din barışına sahip olmasını sağladı. 1550'lerin ortasına gelindiğinde Habsburglar iflasın eşiğine gelmişlerdi (bu 1557'de gerçek­leşti). Avrupa'nın en zengin bazı yerlerinin (özellikle Hollanda'nın) dahil olduğu nüfusun yaklaşık dörtte birine hakim olmalarına ve Amerika kıtasının zengin­liğini ellerinde bulundurmalarına rağmen, bu kadar geniş ve birpirinden farklı toprakları hakimiyet altında tutacak etkili bir politika geliştirip uygulayamadılar. Bu, sınırlı bir altyapıya sahip endüstri öncesi bir hanedan imparatorluğu için çok büyük bir işti. V. Karl 1555'te tahttan feragat etti. Birçok hanedanlık hükümdan gibi hüküm sürdüğü toprakları paylaştırdı. Tahttan çekildiği zaman impatatorluk unvanın kardeşi I. Ferdinand'a (1555-1564) bıraktı ve Ispaqya'da iktidar oğlu II. Felibe'ye (1556-1598) geçti. Bundan sonra HabsburglarViyana ve Madrid'de yer alan farklı hükümdarlada gerçek anlamda ikiye bölündü.' Bu sırada, Il. Henry'nin 1559'daki ölümünden ve tahta on bes yaşındaki II. François'ın geçmesinden sonra Fransa hükümdarlığı Catherine de Medici ve kendi içlerinde de din bakırınndan bölünmüş olan aristokrat ve kraliyet ailelerinin güçlü etkisiyle hizipleşme içinde dağıldı. Navarre Protestan ve Guise Katolik­ti, Montmorencyler aslında Katalilderdi fakat daha sonra taraf değiştirmişlerdi. 16. yüzyılın geri kalan bölümünde sekiz iç savaş ve neredeyse tamamen yıkılan bir Fransa devleti vardı. Sorunların çoğunun sebebi Kalvecilerin artan gücüydü.Katolikler, 1559'da kızı Mary'nin naibesi olan Mary de Guise'in iktidardan uzak­laştırtldığı İskoçya'da yaptıklarına çok benzer şekilde ele geçirilecek olmalarından korkuyorlardı. 1560'da dük de Guise'i öldürmeyi, genç kralı kaçırınayı ve iktidarı ele geçirmeyi hedefteyen "Amboise komplosu" çökertildi. 1572'de Paris'te yak­laşık 2000 Protestamu öldürüldüğü Aziz Bartolomeus "katliamı"ında ilk darbeyi indiren Katalikler oldu. Çatışma, aslında Protestan olan Navarlı Henri'nin kral olduğu ve Katolikliği gerçek devlet dini yaptığı 1591'e kadar sürdü. Nantes Fer­manı diğer Hıristiyanlara 1598'de hoşgörü bağışladı. Bunun sonucu, Henry'nin hoşgörülü ve dolayısıyla gerçek bir Katolik olmadığı gerekçesiyle 1610'da bir Cizvitin suikastine kurban gitmesi oldu. Fransızların iç çekişmeleri Habsburglara rahatça at oynatacakları daha büyük bir alan tanıyordu ama Hollanda'daki isyanı bastırmaya yeterli olacak gücü seferber etmenin zor olduğu anlaşıldı. 1580'lerin sonlarında ve 1590'ların başlarında, İngiltere ve Hollanda'ya Arınada'yı sevk et­meleri ve daha sonra bir İspanyol ordusuyla Paris üzerine yürüyerek amaçlarına ulaşabilmeleri mümkün görünüyordu. Ancak durumlari çok kısa bir süre içinde, bozuldu ve 1598'de Fransa'yla ve ardından 1604'te İngiltere'yle barış, 1609'da da Hollandalılarla uzun bir ateşkes yapmak zorunda kaldılar. Avrupa'yı etkileyecek olan bir sonraki büyük savaşlar dizisi, 1618'de Bohemya'mn Protestan malikanelerinin, onların Katalik Habsburg hükümdarına, (1619 ile 1637 arasında imparator olan) II. Ferdinand'a karşı isyanıyla başladı. İlk başlardaki Habsburg başartlarına giderek artan dış destekle kısa sürede karşılık ve­rildi. İspanya ile yaptığı ateşkesi son bulan Hollanda 1621'de ve Danimarka krallığı 1626'da işe karıştılar. Her şeye rağmen Wallenstein'ın kumandası altındaki impara­torluk orduları 1620'lerin sonlarında başarının eşiğindeymiş gibi görünüyorlardı. Bu sadece, 1630'da İsveç Kralı Gustaf Adolf ile başlayarak diğer devletleri bir Habs­burg zaferini önlemek amacıyla işin içine sürüklemiş oldu. İspanya'nın 1634'teki doğrudan ilgisi, tahmin edileceği üzere bir yıl sonra Fransa'nın dolaysız olarak araya girmesine yolaçtı. Fransa'nın bir İspanyol istilasına uğraması başarısızlıkla sonuç­landı ve 1640'larda Portekiz ve Katalanya'daki isyanlar Habsburgların durumunu sadece daha da zayıflattı. Her iki taraf da tükenıneye başlamıştı ama sorun herkesin onaylayacağı bir çözüm bulunmasıydı. Savaş 1648'de (Fransa'yı büyük bir mütte­fikten mahrum bırakan) İspanya-Hollanda barışı ve Vestfalya Barışı'nda Almanlada varılan daha genel bir anlaşmayla karmakarışık bir şekilde son buldu. Bundan sonra mücadele 1659'da Fransa'ya Artois ve Rousillon'u kazandıran barışa kadar tama­men Fransızlar ile İspanyollar arasında oldu. Habsburglar egemenliklerini Avrupa'ya kabul ettirmeyi başaramadılar. Ancak hükümran oldukları toprakların farklılığı, her yerin korumakta ısrarcı olabildiği ayrıcalıklar ve farklı kimlikler ve Habsburgların karşı karşıya kaldıkları stratejik sorunların karmaşıklığı göz önüne alındığında, bu­nun başarılması mümkün değildi.Yukün büyük bölümü onları destekleyecek güçlü bir ticari ve tarımsal temeli olmayan Kastilya'nın sırtına binmişti. 17. yüzyılın sonla­rına gelindiğinde İspanya nispeten ekonomik, sosyal ve siyasi bir gerileme içindeydi.
··
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.