Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

64 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Hikaye, isimsiz anlatıcının, 1912’de “ Oceania” transatlantiğiyle Hindistan’dan Avrupa’ya yolculuğu ile başlıyor. İsimsiz anlatıcı, tabuttan farksız olan kamarasında rahatsız olduğu için, gece yarısı nefes almak için güverteye çıkıyor; “Öylece durdum ve gökyüzüne baktım; kendimi, yukardan sıcak suyun döküldüğü bir banyoda gibi hissediyordum, elimi yıkayan tek şey o beyaz ve ılık ışıktı; omuzlarıma, başıma yumuşacık dökülüyor adeta içime işliyordu, çünkü içimdeki bütün karanlıklar birdenbire aydınlanmıştı. Özgürleşmiş gibi nefes alıyordum; arınmış, bir anda saadete kavuşmuştum.” Okurken ben de kendimi bir an için okyanusun ortasında bir geminin güvertesinde hayal ettim, ışık olmayınca, bulutsuz gecelerde yıldızlar çok parlak ve yakın gözüküyor, tam da Yazarın söz ettiği ”beyaz hiyeroglifler” gibi… Bir yerde rahat oturup ya da bir şezlonga uzanıp, onları izlemeyi kim sevmez ki ?! Hikayenin devamında, bir doktorun, daha doğrusu bir adamın, çünkü nihayet, doktorlar da insanlar, bir kadına karşı duyduğu, karmaşık duyguların sürükleyici hikayesini dinliyoruz. Ben okumadım, dinledim âdeta… Amok bir yerel hastalık olduğunu bilmiyordum, öğrendim…Hakikaten, İbni Haldun çok haklı, “coğrafya kaderdir” ve hepimiz, doğduğumuz ve yaşadığımız coğrafyanın az çok etkisini taşıyoruz. Son zamanlarda yazları Türkiye’de sık sık çöl sıcakları yaşadığımızda, havanın etkisini bizzat üzerimde, Zweig’in tarif ettiği gibi hissediyorum “…insanın iliklerine işler, halsiz ve bitkin düşersiniz, pelteleşir, denizanası gibi olursunuz.” O yüzden sıcak ülkelerin insanları tembel olur, bir deniz anası ne kadar haraketli olabilir ki?! Genelde iki ya da üç kitap aynı anda okurum, okuldan kalmış bir alışkanlık ve tamamen tesadüfen, Amok Koşucusu ile birlikte, Roy Jacobsen’in Görülmeyenler romanı denk geldi. Aynı dönemler, fakat çılgınca farklı coğrafyalarda… Jacobsen, Lotofen Norveç bölgesinde yaşayan beş kişilik bir balıkçı ailesinin 1913’ten 1928’e uzanan hikâyesini anlatıyor…Orada insanlar feci soğukla mücadele ettikleri için, pelteleşmeye hakları yok, çünkü hayatta kalamazlar…Daha dinç ve daha çok çalışmak zorundalar hayatta kalabilmek için ve haliyle işlerini kolaylaştırabilmek için kafaları da daha çok çalışır…Bu da benim keşfettiğim, doğru ya da yanlış bir teori, ve kendime göre neden teknolojik gelişmeler, genelde daha soğuk ülkelerde öncü olduklarının açıklamalardan birisi belki... Konuyu yine dağıtmaya başardım, çok konuşan, fakat somut bir şey anlatmayanlar geldi aklıma, ne de olsa coğrafya kaderdir : )))) Amok Koşucusu, okuduğum sürece, “İnsanım, insana dair olan hiçbir şey bana yabancı değildir!” Terentius'a ait olan vecize dönüyordu aklımda, çünkü çok sahiciydi dinlediklerim… Kitabın bende bıraktığı kasveti ve karamsar havayı dağıtmak adına böyle bir inceleme yazmak geldi içimden. Bundan sonra, zaman kaybetmemeniz için, okumanıza gerek yok… *** Okuduğum kitapların düşündürdüklerini, hissettirdiklerini, anımsattıklarını yazmak, benim için hiçbir zaman kolay olmadı, fakat buna rağmen eskiden daha çok yazardım. Giderek bu eylemin güçleşmesinin sebebini kendimce anlamaya çalışıyorum; elde tembellik var bir kere, fakat bu durumumun altında yatan başka sebepler de olsa gerek… Devretmiş olduğum kitapların listesi artarken, yazmayı erteledikçe, kitap günlüğüm yerinde sayıyor… Bu gün için kitaplarla ilgili son durumumu özetlemem gerekiyorsa;1. Kitap yorumları okuma ve araştırma, 2.Kitap edinme, 3. Kitap okuma , 4. Kitap günlüğümde yazma… Bu sıralamadan pek memnun kalamadım, her neyse fazla lafı uzatmadan son devrettiğim kitap hakkında edindiğim bilgiler ve düşüncelerimi yazıyor olmak içimi kıpır kıpır etmeye yetti. Yıllar sonra, geçmişte yazmış olduğum satırları okumayı çok seviyorum, kitaplar hakkında, kendime yazılmış mektuplar gibi hissediyorum. Başka zaman olan benden, o anki bana yazılmış notlar olarak da adlandırabilirim; genellikle tebessümler içinde ve çözmeye çalışarak okumama rağmen, olağanüstü keyifli bir deneyim benim için… Bir ülkede, yabancı edebi bir eser kaç kişi tarafından tercüme edilir? Bir, üç, beş, yedi, on, yirmi… En son devrettiğim Amok Koşucusu kitabını edinme aşamasında, şaşırtıcı bir gerçekle karşılaştım… Benim bulduğum yirmi beş (25 ) farklı çeviri, belki de sayı daha fazla…Üşenmedim ve tek tek bulduğum çeviri yapanların isimlerini yazdım; Merve Doğruer, Gülperi Sert, Mehmet Ortaç, Ebru Akyürek, Elvan Aytekin, Aycan Özüpek, İlknur Özdemir, Songül Albayrak, Tahir Sami Eren, Özden Saatçi Karadana, Eşref Gökçe, Leyla Uslu, Mehtap Kazar, Muhsin Altıntop, Senem İnal, Semiha Yücesoy, Sarp Kanşay, Selçuk Ünlü, H. Merve Çakmak, Safer Gürensel, Gizem Özlem Demirtaş, Serdar Yüce , Aslı Güçlü, Levent Bakaç ve benim okuduğum Murat Demir… Tamam kısacık bir kitap, ama, çeviri çok ciddi bir iş… Elbette ki saydığım isimlere bir gönderme yapmıyorum, umarım hepsi işini ciddiye almışlardır, yine de bu rakam bana çok tuhaf geldi…Mübalağa etsem, neredeyse kitabın okuyanı kadar tercümesi de var…Gülsem mi ağlasam mı halimize bilemedim. Şimdilik, benim bilgim dahilinde, bir kitabın en çok Türkçe çevirisi olan Amok Koşucusu … En’ler, ilk’ler, böyle gereksiz bilgiler toplamaya bayılıyorum… Tesadüfen bulduğum bu şaşırtıcı bilgi, başka en’leri bulmamı teşvik etmiş oldu. Bu satırlarımı okuyanlarla ve elbette ki ilgi duyanlar varsa nette ( şimdi her şey çok kolay! ) kısa bir araştırma sonucu bulduklarımı paylaşıyorum; Türkiye’de 2016’da kişi başı okunan 8.4 kitapla dünya okuma alışkanlığı sıralamasında 86’ncı olmuşuz. Vay Canına! 86 ülke say deseler, bir anda sayamam, ki coğrafya konusunda çevremde hiç kimse benimle yarışamaz, en sevdiğim derslerden biriydi ve coğrafi bilgilerime güvenirim...Günde ortalama bir dakika kitap okuyormuşuz ve o bir dakikayı da en çok Stefan Zweig’a ayırıyor muşuz ( ! ) zira en çok satan O. Dünyanın en çok çevrilen kitabı Bu gün, dünyanın en çok çevrilen kitabı, İncil'dir. Dini yayınları hariç tutarsak, dünyanın en çok çevrilen kitabı Carlo Collodi'nin "Pinokyo" 1883 yılındaki ilk baskısından beri 260'tan fazla dile çevrilmiş. Antoine de Saint Exupéry'nin "Küçük Prens"i de büyük başarı göstererek 1943 yılındaki ilk baskısından beri 253 dile çevrilmiş. Dünyada en çok satılan kitap ise ;İki Şehrin Hikayesi-Charles Dickens Stefan Zweig hakkında yeni öğrenmiş olduğum bilgiyle uzun incelememi sonlandırıyorum. “ Çok varlıklı bir aileden gelen Stefan Zweig’ın, paranın da yardımıyla müzik konusunda 20. yüzyılın en kapsamlı koleksiyonlarından birinin sahibi yapıyor. Yazarımız, Mozart ve Beethoven’dan başlayarak Strauss ve Mahler’e kadar bütün manüskrileri toplamış, İngiltere’ye kaçarken koleksiyonu da kaçırabilmiş, üstelik Beethoven’ın yazı masasını bile taşımış ve romanlarını hep bu masanın başında yazmış.”
Amok Koşucusu
Amok KoşucusuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021111,4bin okunma
·
130 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.