Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

520 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
İnceleme gibi değil de daha çok aklımda kalanları bende uyandırdığı hisleri yazmak istiyorum. İster istemez spoiler olabilir ona göre dikkat etmenizi tavsiye ederim. Martin Eden kitabını, bu kitabı okumaya çalışan çoğu insanda gözlediğim gibi bende en az bir iki kere başlayıp bırakarak başladım okumaya. Hani “her kitabın bir zamanı olduğu gerçeğini hatırlatırmış gibi tam da bu zamanda okumam gerekiyormuş” dedim sonra. Aslında kitabın değindiği ve benimde müzdarip olduğum sıkıntılar ilk kez düşündüğüm şeyler değildi elbette. Belki de en yoğun bu sefer düşünmüştüm ve bunu düşünmeye kitaba başlamadan önce başlamıştım. Ve cevap arayan her insan gibi bildiğim kapılara gidip “ben geldim böyle böyle oluyor ne yapabiliriz ne yapmalıyız” tarzında sorular sordum. Az çok tahmin edileceği üzere “çok fazla düşünmeye gerek yok bunları, yaşa geç işte” felsefesine geri dönmek üzereydim ki kitap o sırada Martin’in burjuvadan birine aşık olmasıyla geri canlandırdı sönmekte olan alevi. Okuduğumuz kitaplarda kendimizi karakterlerle özdeşleştiğimiz oranda bağlılık duyarmışız ya, bende Martin Eden olmuştum. Ne yazık ki onun gibi ne burjuvadan ne orta sınıftan ne de aşağı sınıftan birine aşık olmuştum ama kaygılarımız aynıydı. Dedim ki o ne yapıyorsa nasıl kurtulacaksa (kurtulacağı biraz dikkatli okuyucular için kitabın başından belliydi) bende aynı şeyleri yaparak bulunduğum sınıfı değiştirebilirim. Evet bildiğim bir iki yöntem vardı ama bunlar çok uğraştıracaktı, dört başı mamur bir Türk olarak benim daha kısa yoldan çözüme ulaşmam gerekliydi. İşte zaten şu yazdığım son cümle benim hangi sınıfın mensubu olduğumu göstermiştir. Her neyse okumaya başladım okudukça Martin Eden’e başta ayak uydurabiliyordum ama sonraları insani sınırların ötesine geçti ve ben yine aynı kişi olarak dedim ki “bu adam çıkmayacak da ben mi çıkacağım bu sınıftan devam et kaptan beni bekleme” o dakikadan sonra kendimi bir yana koydum. ((Tabi iş buraya gelene kadar bir şeyler öğrenmiştim, Martin gibi Ruth’un tavsiyelerini yerine getirecektim ve her şey çok kolay olacaktı. Zaten Martin’den her halükarda ilerdeydim başlarda o yüzden de ağırdan almak istedim. Bu arada yazıyorum ama kitabı okumayanlar için bu söylediklerim çok anlamsız gelecektir. Ne anlatıyor bu diye. O kişilerden olup da hala bu yazıyı okumaya devam edenler varsa etmesinler, gidip kitabı okusunlar Neyse ne diyordum acele etmeme gerek yoktu, yavaş yavaş gelişiyordum. Bu gelişmelerin zihnimde olması dışında bir sıkıntı yok tabi ki. Uzun zaman önce açtığım parantezi kapatayım burada şimdi sizi oraya döndüreyim )) Artık Martin’le aramızda ortak şeyler gittikçe azalmıştı. O 5 saat uyuyor 19 saat çalışıyor bense sıkılmasam 19 saat uyuyordum kalan 5 saatte de hatırlanmaya değecek bir şeyler yapmıyordum. Sonra yine o saatlerce okuyor, bıkmadan yazıyor, tükenmeden direniyordu hayata karşı. Bense böyle şeyleri yapmadığım için bu kitabı okuyordum zaten. Baktım da yazı baya uzamış çok uzatmadan sona gelmek istiyorum. Kitabın sonuna geldiğim de “ya dedim Martin efendi olacağı buydu. Biz nasıl yaşıyoruz ya, sen tabi aşık ol birine olmayınca, amacım kalmadı ben kaçar de sal kendini. Ama bizde öyle değil ki. Hayatın tam da içinde anlamlı anlamsız, dur durak, doymak bilmeyen bir sürü amacımız, merak edenimiz o yoksa merak ettiklerimiz var. Öyle Spencer, Darvin filan olmuyor Türkiye’de. 25 yaşında da olsan 35 yaşında da olsan annen baban bakıyor sana aç kalmıyorsun. Hep bir birileri tarafından korunup kollanıyorsun. Bizim toplumumuz böyle bir toplum. Tabi aradan kaçan giden kayanlar da olmuyor değil. Onları zaten hiç hatırlamıyoruz, görmezden gelmek daha çok hoşumuza gidiyor. Neyse yine hatırlayıp tadımı kaçırmayayım bende(!). Öyle işte senin demirini almak vaktin geldi zamandan belli ki, sıra bize ne zaman gelecek oturup onu bekleyeceğiz heralde. Çünkü öyle görünüyor ki içinde bulunduğumuz şartlar, içinde bulunduğumuz şartları değiştirmeye elverişli değil. Yeri gelmişken Ahmet Şafak’tan alıntı yapmak istedim. Ne alaka bilmiyorum da aklıma geldi işte. Biz, ebabil kuşuyuz gülüm Gölgesini büyük sayan mağrur fillerin belalısıyız Kısa çöpüz Uzun çöpte hakkımız vardır da gözümüz yoktur Olsa bile biz tembeliz, tembel olmasak, umudumuz az, umudumuz olsa enerjimiz az. Ne? Birisi “coğrafya kaderdir” mi dedi. Evet dediyse aynen öyle, demediyse de kesinlikle öyle değil hatta alakası bile yok. Anlayacağın bahane bitmez, biri çıkıp da bize bir “çamaşırhane” bağışlamadığı sürece aylaklık etmeye devam edeceğiz. Ama garip bir şekilde hep hayatta kalacağız, tüm beklentilerin tam tersine, yaşadığımız yer anca aldığımız nefese yetse de nefes almayı bırakmayacağız. Vakit gelmeden gitmeyeceğiz, kazanmasak da kaybetmeyeceğiz. Ve şunu unutmayacağız, her zaman bulunduğun şerit her ne kadar sana öyle gelmese de en hızlı akan şerit olacaktır. Şeridimizi değiştirmeyeceğiz. Ama bu demek değil iyice umarsız olacağız, yine de sarılacağız güç alacağız birbirimizden. Güç alacağımız birilerini bulacağız. Bu bazen Maria olacak bazen Lizzie bazen, Fatma olacak, bazen Didem bazen de Göksel olacak. Ama hiçbir zaman Ruth olmayacak bunun farkında olacağız. Ve nefes almaya devam edeceğiz. Yaşamaya…
Martin Eden
Martin EdenJack London · İndigo Kitap · 201890,5bin okunma
·
53 görüntüleme
Saide Kurt okurunun profil resmi
Hakikaten ne anlatıyor bu dedim 😅 fakat kitaba merakım arttı. Ben de başlayıp bırakmıştım ama kitabı bitirince yorumunu tekrar okuyacağım ama güzel bir yoruma benziyor her halükarda. Teşekkürler 🌈
Göksel Göktürk okurunun profil resmi
tamam ben burda bekliyorum o zaman :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.