Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

248 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Aslında size bu sefer roman türünde bir kitapla geldim. Fakat bu roman alt metin olarak bakıldığında felsefi meteforlarla bizi karşılıyor. İlk olarak bence kitabın ismi daha çarpıcı ve farklı olabilirdi. Bunu söyleme sebebim ise kitabı rafta gören okuyucunun almak isteme arzusunu tetiklemek olacaktır. Değilse romanı içerik gayet ideal, akıcı ve tatmin edici buldum. Roman 80 darbesi döneminde öksüz kalmış ve bu yüzden yetimhanede büyüyen bir piskoloji öğrencisinin hayatı ele alınmış. Aslında bakıldığında kısa filmi yapılmış olsa gerçekten izleyicisi yüksek olacak türde bir kitap… Özellikle ilk sayfalarında çok kaliteli betimlemeler yapılmış. Bende yazar gibi romanı ön planda tutup zaman zaman alt metinleri işleyerek bir özet ve eleştiri yazısı yazmayı planlıyorum. Roman kahramanımızın istanbul’daki üniversitesinin bahçesinde aşık olduğu Müjgan isimli kız ile başlıyor. Üniversite hayatında 3 zıt siyasi kutupla tanışan kahramanımız, devrimci kız arkadaşına çok aşık olunca başına gelmeyen kalmıyor. Kahramanımız sokaklarda savaş kol gezerken Marx’ı ve solu öğreniyor. Annesiz ve babasız yetimhanede yaşadığı hırçın ve kızgın devrimci ruhu zaman zaman beyninde seslere yol açıyor. Kahramanımızın adını kitabın sonuna doğru öğreneceğimiz için ona şimdilik seslenmiyorum. Kahramanımız sevdiği kızın diğer yoldaş müjdat ile birlikte olduğunu öğrenince sinirinlerine engel olamayıp müjdat ile karşı karşıya geldiği gece kendini hapishanede buluyor. Kahramanımızın ismi bir gece de‘’solcu başkana saldıran ülkücü oluvermiştir.’’ Daha sonra Faşist daha sonra Anarşist ve en son deli oluvermiştir ismi… Bu hızlı serüven daha sonra akıl hastalıkları hastanesinde devam edecek… İran devriminden kaçıp gelmiş deli diye ötelenmiş hastane arkadaşı Pertev ile konuşmaları asıl alt metini oluşturacaktır. Bu hastanede kimler yoktu ki; Mesih ,Tanrı, Mehdi, Atatürk’ün oğulları ve hatta kahramanımızın ikinci düşünce arkadaşı Nietzche… Zaman zaman delinin içsel yüzleşmeleri oluyor ama bir taraftan Müjgan’ı düşünmeden yapamıyordur. Bir süre sonra hastaneden kaçan delimiz soluğu sevdiği kızın evinde alır. Kocası onu dövmekte ve hor görmektedir. Tüm bunların yanında müjgan birde hamiledir ama kocası bebeğin ondan olduğuna inanmadığı için yine Müjgan geceleri dayak yemektedir. Daha sonra bir vesile ile kaçtığı anlaşılmayan delimiz taburcu olmak üzere hastaneye geri döner. Kimse onun kaçtığını anlamamıştır ve taburcusuna sayılı günler kalmıştır. Taburcu olacağı gün Müjgan’da onu karşılamaya hastaneye gelmiştir ama tamda Kenan Evren darbesinin olduğu güne denk gelen taburcular iptal olmuştur ve hapis hayatı sayılan hastane hayatına geri dönmek zorunda kalmıştır. Uzun bir süre sonra taburcu olan deli, Müjga’nın doğumuna hatta ölümüne denk gelir. Ve Müjgan sakat kız bebeğini deliye emanet etmiştir. Ahlakı suçu, insanlığı, şahsiyeti, ölümü,yaratını sorguladığı bir sürece tekrar girer. Delimiz amcasına bıraktığı bebeğin ardından yeniden Müjdat yüzünden hastaneye düşer. Bu sefer geri döndüğünde kendisine yanlı teşhisler koyup deli diyen doktorunda deli diye koğuşa düştüğünü görür. Artık deli doktor ile beraber hastane günlükleri dört kişiden oluşturmaktadir. Delimizin defalarca başhekime gidip uygulanan ilaç tedavilerinin yanlış olduğunu söylemesine rağmen hasta olan herkese aynı ve yanlış tedaviler uygulanmaktadır. Aslında bundan dolayı kimsenin iyileşmediği bir hastanedir burası… Mavi gözlü doktorun hastaneye deli diye düşme sebebi de başhekime yanlış tedaviler yüzünden kaşı gelmesi üzerine cezalandırma niteliğindedir. Doktorumuz deli olduğu için değil ama doktor olamazdığı için eşinide bu süreçte kaybedecek ve çocuğunu göremeyecektir. Burada yazar başka bir noktaya parmak basarak kişiliklerden önce sosyal kimliğimizin önemini vurgulamıştır. Aslında Başhemkimin işine gelmeyen kişileri deli diye çırılçıplak tıktığı hapishaneden dört kişilik güzel dostluklar çıkacaktır. Başhekim meğerse doğal seleksyone inanan birisidir ve hastalara yarı hayvan gözüyle baktığı için bu yanlış tedavileri uygulayan birisidir. Hastalar eksiktir ve elenmelidir diye düşünmektedir. İnsan evrimine yardım ettiğini düşünen bir çeşit Nazici’dir. İşte bu noktada tamda kitabın akışı beyninizde fişekler çaktıracak. Yazar çok önemli konulara ufak alt metinlerle romanın kahramanlarını oluşturmuştur. Pertev ile dışarı çıkan delimizi Pertiv’in aşkı Firdevs karşılar ve onun evinde kalırlar. Daha sonra Müjgan’ın kızınıda yanlarına getirirler ve romanımız burada biter. Sayfayı çeviriyoruz… 35 yıl sonra Türkiye Şizorfreni Vakfı Başkanı Behnan beyin konuşması ile sayfaları sona doğru çevirmeye devam ediyoruz. Behran beyin yani Müjgan’ın kızı Türkiye Engelliler Vakfı yöneticilerinden olmuştur. Yaptığı bu konuşmasının içeriğinden kahramanımızın yani delimizin adını nihayet öğrenmiş oluyoruz. Konuşmanın içeriğinde; kontrolsüzce verilen ilaçların hesabını yıllar sonra soruyor. Elit insanlar için hastalıklar; depresyon, narsizim,eşcinsellik,enses ilişkiler gibi kelimelerle nitelendirilirken bazılarına şizorfreni deyip geçmenin mantığını sorguluyor. Derken birden konuşmanın ortasında Müjgan’dan bir işaret buluyor ve ona gidiyor. Müjgan ölmemiş midir acaba diye düşünürken Müjgan ile Behnan bey konuşmaya başlıyor. Behnan beyin kızına baktığı için ve Pertev bey öldükten sonra ortada kaldığı için Firdevs hanımla evlendiğini öğreniyoruz. Öte yandan Müjgan ise kanserdir ve yine ölecektir. Behnan bey ölümü sorguladığı girdaplara tekrar girer derken uyanır… Pertev felçli kalınca dilini dağlayan Firdevs konuşamaz olmuştur ve kız bebeklğiyle Behran bey bir aile olmak için evlenmişlerdir. Hayal etmek istediğini geri kalan son bölümü yazar bize bırakmıştır.
Şizofren
Şizofren
Emre Timur
Emre Timur
Şizofren
ŞizofrenEmre Timur · Az Kitap · 2018417 okunma
··
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.