'Ben bayağıyım ama
yazdıklarım öyle değildir'
Kalabalıklarla sanatçılar arasındaki o
gerilimli alanda gezinen duygular, sanırım, kolayca
tarif edilemeyecek kadar karmaşıktır; kalabalıklar
hem hayranlık duyar hem küçümserler, hem sever
hem kızarlar, hem beğenir hem kıskanırlar, hem
çok akıllı bulur hem çok saf olduklarına inanırlar.
Sanatçıların, taklit edemeyeceklerine
inandıkları yaratıcı yeteneklerinden çok, onların
toplumun kurallarıyla sık sık çatışan bağımsız
kişilikleriyle ve davranışlarıyla ilgilenirler; onların
vahşiliğe yaklaşan özgürlüklerini kısıtlamaya,
onların her türlü sınırlamaya başkaldıran öfkelerini
evcilleştirmeye uğraşırlar; onların eserleri kadar
davranışları da tehlikelidir çünkü; bütün kuralları
reddederek başarılı olan biri, kendi varoluşunu
kurallara gösterdiği itaate bağlamış insanları
kuşkuya düşürür.
"Yaratıcılığın bize benzemiyor, ama
hayatın bize benzesin" derler, bunu dediklerinin
bile farkına varmadan.
Yaptıkları bizim yaptıklarımızdan farklı olan birinin hayatı nasıl bizim hayatımız gibi olabilir
sorusunu da sormazlar.
Ve onlara hayali misyonlar yüklerler.
"Siz topluma örnek olmalısınız" derler,
"ahlaklı olmalısınız, dürüst olmalı, iyi kalpli olmalı,
efendi olmalı, saygılı olmalı, mütevazı olmalısınız."
Bunlardan hiçbiri olmaz elbette.
Sanatçılar düzenin değil, kaosun
çocuklarıdır.
Bir hortlak sürüsü gibi hem hayatı
herkesten daha iyi görüp hem de hayata herkesten
daha yabancı olarak dolaşırlar; birilerine iyilik olsun
diye değil, doğuştan sahip oldukları hastalıkları,
eksiklikleri, acıları tedavi edebilmek için yaratırlar.
Katiller, hırsızlar, düzenbazlar,
sahtekârlar, hainler, vefasızlar, dolandırıcılar,
jurnalciler, casuslar, korkaklar, yalancılar,
kokainmanlar, alkolikler, gösterişçüer vardır
aralarında.
Mozart'ı, Beethoven'i, Wagner'i bir
insan olarak sevmeye uğraşırsanız zorlanırsınız;
onları ancak müzikleriyle sevmek mümkündür. Onların kişiliklerisaygıdeğer değildir
belki, ama insanlık onların eserlerisayesinde
saygıdeğer olmuştur.
Onlarsizden biri değil.
Sizin bilmediğiniz bir karanlığın
çocukları onlar, sizin bilmediğiniz bir acıyı
çektiklerinden öfkeli ve isyankârlar, hayatın
çeperlerine sığmayan kanatlarıyla ne bu hayatı bırakıp gidebiliyorlar ne de bu hayatın içinde
yaşayabiliyorlar; gerçek yüzleriyle
sevilmeyeceklerini bildiklerinden, çalışma
odalarında, atölyelerinde, stüdyolarında sürekli
yeni yüzler yaratıp duruyorlarsize göstermek için,
ama insafsızsınız; yarattıkları bütün yüzleri bir yana
itip en arkadakini, saklananı, gösterilmeyeni
görmek istiyorsunuz.
istediğiniz, sizden başka türlü yaratılmış
olanların zaaflarını bulmak, kanatlarının arasına
yerleştirilmiş kamburlarısaymak, sonra da sanki
kanatlan yokmuş gibi onların yalnızca kamburlarını
söylemek: "Bak işte kamburları var."
Var. Çok kamburları var.
Onların hepsinisizden önce saydı onlar.
Henry Miller karısınısatmıştı.
Siz karınızısatmazsınız, sanmam.
Ama onun gibi de yazamazsınız.
Peki, asla cevap vermeyeceğiniz şu
soruya ne dersiniz:
— Onun gibi yazabilmek için neyi
satardınız?
Hiçbirşeyisatmazdınız, onun gibi yazmak umurunuzda bile değil, namuslu, dürüst
olmak istiyorsunuz, 'pezevenk' olmak
istemiyorsunuz.
Olmayın.
Miller de yeteneksiz olmak
istemiyordu.
Sanatçıların gerçek yüzlerini
sevmezdiniz, onlar da biliyor bunu, size yeni yüzler
yapıyorlar işte, onlarısevin diye müzikler, kitaplar,
resimler, heykeller yaratıyorlar, bir çocuk gibi
getirip gösteriyorlar, biraz alkış, biraz sevgi
istiyorlar.
Amadeus'ta. Mozart'ın dediği gibi:
— Ben bayağıyım, diyorlar, ama
yazdıklarım öyle değildir.
Bugün, kendinize ait olduğunu sanarak
tekrarladığınız birçok kelimenin, cümlenin,
anlatımın altında onların imzası; yaralı bir canavar,
çirkin bir ucube gibisaklandıkları odalarında
yarattıkları eserlerin esintileri bulunuyor.
O adamları öldürmek, onları yok etmek
mi istiyorsunuz?
Yok edin isterseniz onları, öldürün, parçalayın.
Ama o zaman dilinizi, sözcüklerinizi,
cümlelerinizi kaybedeceksiniz.
Onlarsaygıdeğer de değillerdi ve hâlâ
değiller. Ama
onların yaşamadığı, var olmadığı, gizli
odalarında acı çekmediği bir hayat da saygıdeğer
olamıyor.
Onlar karanlıkların çocukları.
Ve onları yok ettiğinizde, ne garip, hayatın ışıkları kayboluyor.