Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.SFA hikayeciliğini üç döneme ayırır edebiyat uzmanları.Bu incelememe konu olan Alemdağ’ da Var Bir Yılan hikaye kitabı da üçüncü dönem SFA hikayeciliği örneğidir.
Kitap içerisindeki öykü başlıkları şöyle;
Öyle Bir Hikâye
Yalnızlığın Yarattığı İnsan
Alemdağın'da Var Bir Yılan
Panco'nun Rüyası
Melâhat Heykeli
Yani Usta
İki Kişiye Bir Hikâye
Rıza Milyoner
Sarmaşıklı Ev
Eftalikus'un Kahvesi
Hişt, Hişt!..
Dülger Balığının Ölümü
Kafa ve Şişe
Çarşıya İnemem
Dolapdere
Bir Hastalık
Yılan Uykusu
Bu öykü başlıkları içerisinde benim en beğendiğim ve keyifle okuduklarım ise ; Öyle Bir Hikaye, Çarşıya İnemem ve Yalnızlığın Yarattığı İnsan
Alemdağ’da Var Bir Yılan kitabı nasıl bir kitaptır? Hikayelere hâkim hava nedir? diye sorulduğunu uydursam zihnimde kitabı şu iki alıntıda özetlerdim.
1.ALINTI (Dülger Balığının Ölümü hikayesinden)
“İçimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. Bu hepimizin bildiği bir korku idi: Ölüm korkusu.”
2.ALINTI(Kafa ve Şişe hikayesinden)
“Vitrinli frijiderin, yahut frijiderli vitrinin önünde direğin kenarındaki iki kişilik masaya oturmuştum. Yalnızdım. Yalnızdım ama muhayyel bir arkadaşım vardı karşımda.”
SFA bu hikaye kitabını ölmeden iki ay evvel basıma vermiş.
Genç ölmüş bir yazar(48yaş)
Siroz hastalığından ölüyor.
Yukarıda bahsi geçen hikayeleri hastalığını öğrendikten sonra annesiyle beraber yaşadığı Burgazada’da yazıyor..
İçine çekilmiş.
Hasta olduğunu öğrendiğinde Fransa’ya tedaviye gidiyor ama ölümcülmbir hastalığa sahip olduğunu öğreniyor.
Döndükten sonra ilk hikayelerinde olduğu gibi sokaklar, insanlar, kadınlar,işçiler, hamallar ,kahveciler,seyyar satıcılar kısaca insan kalabalıkları yazdığı hikayelerde yerini hayali arkadaşlara ve yalnızlığa ,ölüm kavramına bırakmış.
SFA ,insanlardan uzaklaşmış,hastalığının da etkisiyle iyice yalnızlaşmış ,düş ve gerçekliği harmanladığı hikayeler yazmış bu kitabında..
Mesela, Öyle Bir Hikaye’ de bir evden bir adam fırlıyor saklanmak için onu susam kırıntıları dolu cebine saklıyor başlıyor onunla konuşmaya..
Mesela, Kafa ve Şişe hikayesinde bir meyhanede masada yalnız oturuyor karşışında hayali arkadaşı..
Mesela bu kitapda birçok yerde ismi geçen Panço adında bir arkadaşı var,Yorganının altında hayal ettiği,ne yaşarsa yaşasın ona anlattığı beraber yanında yürüyen hayali arkadaşı..
SFA ,hikaye yazmayı meslek edinmiş bir yazar..
Hikayelerine otobiyografisini en fazla yansıtan yazarlardan biri, diğeri de tabiki Proust:))(kurgu onda hiç yok hatta).
Hikayelerinde en çok tekrarlanan kelimeler konulu bir araştırma yapılmış bu kelimeler tekrar edilme sıklığına göre sırasıyla; insan, İstanbul, kahve, lokanta, kadın, ada, park, ayna, anne, aşk, balık, balıkçı, kuş, beyaz, siyah, köpek, ölüm, güzel, kötü.
Gördüğümüz üzre yaşamayı, insanları ,iyiyi ,güzeli seven ,sevgi dolu bir insan..
Bir yerde okurken rastlamıştım SFA neden yalnız bir adam, yalnızlığı seven bir adam, yalnızlığı bilinçli seçmiş bir adam diye..
Aylak adam olmaya elverişli maddi kaygılardan uzak bir hayat alt yapısının yardımıyla bol bol hikaye yazabilmek için yalnızlığı seçmiş bir yazar..
Gene bir yerde okumuştum ,yalnızlığı çekilmez ve mecburi bir şey olarak görmeyin, yalnızlığı bir seçim olarak gördüğünüzde keyifli ve güzel vakitlere dönüşebilir diye..
Biz okurlara bu çoğunlukla keyifli yalnızlığın bir ürünü olarak bu hikayeler miras kalmış..
Aylaklığın hakkını veren adam
İyi ki yaşamışsın ve iyiki hikayeci olmuşsun:)