Zoraki diplomat olduğundan mıdır bilmem ama diplomasi ve siyasetin en pespaye, en iç karartıcı ve en düşük yanlarını göstermekle başlıyor Karaosmanoğlu diplomatları anlatmaya. Ardından bir bir görev yaptığı yerlere dair anekdotlarını paylaşıyor. Eğer ikinci dünya savaşı tarihine ve avrupa kültürüne az çok hakim biriyseniz çok da yeni bir şey sunmuyor size, yine de Türk milletine ve Atatürk'e ilişkin anılarını paylaştığı bölümler güzel. Benim için dikkat çekici olan bölüm Tahran'daki elçiliği olsa da bu bölümü çok dağınık işlemiş.
Diplomaside de esasında her meslekte olduğu gibi eğer orijinal biriyseniz ve işinizi geleneksel yöntemlere veya akademide öğretilene göre değil de doğru olacağına inandığınız şekilde yaparsanız, meslekte hızlı ve güvenli bir yükselmeniz garanti olmasa da iyi anılacağınız kesindir. Özellikle sosyete olma yolunda halktan kopmak ve olaylara yukarıdan bakmak, bürokrasinin usulleri ile gerçeği tahlile kalkmak herkes için olduğu gibi bir diplomat için de, mesleğini kaybetmesine neden olmasa da, tehlikelidir.
Devletlerin harici politikalarında rehber olması gereken diplomatların tehlikelilere girmesi sadece onun değil, bütün milletinin aynı tehlikeye girmesi demektir.
Yakup Kadri'nin bu eserinden anlaşılacağı üzere döneminde ondan izinsiz Almanca'ya da çevrilmiş kitabı Yaban'ı pek beğenmemiş olsam da bu eserini hem mesleki tercihimden önemli buldum hem de anlatım olarak daha iyi olduğunu düşünüyorum.