Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

48 syf.
10/10 puan verdi
Emile Zola’nın Yüzbaşı Dreyfus’un Mahkumiyetine İlişkin ‘’Suçluyorum’’ Başlıklı Açık Mektubunda Ceza Muhakemesinin Temel İlkeleri 1) ‘’… ancak daha ilk kuşku Dreyfus’un üzerine düşer düşmez, Binbaşı Du Paty de Clam sahneye çıkar. Bu andan sonra, Dreyfus’u bulgulamış olan odur, olay onun kişisel olayı olur. Haini şaşırtmak, eksiksiz itiraflara yöneltmek savındadır.’’ (s. 21-22) Zola’nın buradaki Binbaşı Clam tarafından Dreyfus üzerinde baskı kurulması mealindeki -açıklamaları ‘’İfade Alma ve Sorguda Yasak Usuller’’ başlığı altında ele alınmalıdır. Engizisyon Mahkemesi’nde yargılanan sanık; Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘waterboarding’ tekniğiyle sorgusu yapılan bir şüpheli ya da Guantanamo Bay’de suçsuz bir mahkum; burada bahsi geçen kişiler yalnızca farklı zaman dilimlerinin insanlardır. Ceza Muhakemesi tarihsel süreç içerisinde değişim ve dönüşüm geçirmiş olsa da, şüphelinin ifadesinin alınmasında ya da sanık sorgusunda, devlet görevlilerinin, temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturacak nitelikte sorgulama yaptıkları tespit edilebilecektir. Başta işkence, kötü muamele, aldatma, yorma vb. birçok yöntemi içeren yasak usullerin Dreyfus’a karşı uygulandığı açıktır. O ‘suçsuzum’ derken kimse onu dinlememiş, Binbaşı Clam, eşi Madam Dreyfus’u korkutmuştur. Zola soruşturma hakkında şu tespiti yapar; ‘’Soruşturma işte bu biçimde, tıpkı bir IV. yüzyıl güncesinde olduğu gibi, gizem içinde, yabanıl çıkış noktaları karıştırılarak yapılmıştır.’’ Gerçekten de Ortaçağ baskı ve tehditlerle itirafların elde edildiği karanlık bir dönemdir. 2) ‘’… En sıkı kapalı oturum istenir. Bir hain, Alman İmparatorunu Notre-Dame’a kadar götürmek üzere sınırı düşmana açmış olsaydı, bu denli sıkı sessizlik ve gizlilik önlemleri alınmazdı.’’ (s. 23) Zola burada ‘’Halka Açıklık (Aleniyet) İlkesi’’ ne atıfta bulunmaktadır. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere yargılamaların aleni olması birçok amaca hizmet etmektedir ve tarihi bir tecrübeye dayanmaktadır. Ceza muhakemesinin kapalı kapılar ardında yapılması insan hakları açısından korkunç sonuçlara yol açar. Nitekim Ortaçağ Avrupa’sında bunun birçok örneği mevcuttur. Halka açıklık ilkesi kamuoyunun yapılan yargılamaları kontrol edebilmesine, yargılamanın kapalı kapılar ardında yapılmamasına ve adil bir yargılama yapılmasına hizmet eder. Aleni yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak ele alınmaktadır. Yapılan aleni yargılama sonucu yargılama organlarının tarafsızlığı ve bağımsızlığı kamunun vicdanı ile yüzleşme fırsatı bulur. 3) ‘’Ah! Bu suçlama belgesinin hiçliği! Bir insanın bu suçlamaya dayanılarak cezalandırılabilmesi bir haksızlık mucizesidir. Dürüst insanları bunu okumaya çağırıyorum, bakalım orada, Şeytan Adası’nda çekile ölçüsüz cezayı düşününce, yürekleri öfkeyle hoplamadan ve başkaldırılarını haykırmadan okuyabilecekler mi?’’ (s. 23-24) ‘’Kısacası, kala kala bordro (mektup) kalıyordu, onun üzerinde de uzmanlar anlaşmaya varamamışlardı. Anlatıldığına göre, kurul odasında, yargıçlar aklama kararı vereceklerdi. Ve, o anda, sanığın cezalandırılmasını haklı çıkarma yolundaki umutsuz inat, bugün gizli, altından kalkılmaz bir belgenin, her şeyi haklı çıkaran, görünmez ve anlaşılmaz Tanrı gibi önünde eğilmemiz gereken bir belgenin varlığından söz edilmesi çok iyi anlaşılıyor. Ben bu belgenin varlığını yadsıyorum, tüm gücümle yadsıyorum.’’ (s. 24) ‘’Dreyfus’u tanıklıklarıyla ezmeye gelmiş olan yirmi üç subaydan da söz ediliyordu. Şimdilik onların sorgulanmaları konusunda hiçbir şey bilmiyoruz ama tümünün onu suçlamamış olduğu kesin; ayrıca, hepsinin savaş bürolarından olması dikkat çekici.’’ (s. 24) Zola burada ‘’Delillerin Tartışılması ve Delillerin Serbestçe Değerlendirilmesi’’ hususunda yargılamada yapılan yanlışlara yer vermiştir. Açıkça belirtmek gerekir ki, mahkeme delili (mektubu) yeterince incelememiş ve tarafların tartışmasına sunmamıştır. En açık ifadesiyle ceza muhakemesinin amacı, adil yargılanma hakkına sadık kalarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve bu suretle cezai uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıdır. Bu amacı gerçekleştirmeye yönelik faaliyet de ispattır. Bu nedenle ispat konusu ile ceza muhakemesinin amacı arasında sıkı bir bağlantı vardır. Nitekim ispat, maddi olayın oluş biçiminin, bir diğer deyişle maddi sorunun çözülerek gerçeğe ulaşılmasıdır. Ceza davasına konu suçun (maddi olayın) işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği konusunda hakimin, vicdani kanaate ulaşması için toplanan ve ortaya konulup tartışılan delilleri değerlendirmesi gerekmektedir. Delillerin değerlendirilmesi, yargılamaya konu olayla ilgili bütün deliller toplanıp duruşmada ortaya konulduktan ve tartışıldıktan sonra hâkimin, hükümde göstermek zorunda olduğu tüm konular hakkında mevcut delillerden yola çıkarak bir oluş ve sonuç çıkarmaya yönelik yaptığı zihinsel bir faaliyettir. Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere delil değerlendirmesi sadece hakim tarafından yapılacak ve onun zihninde gerçekleşecektir. Ancak hakimin bunu gerekçede ortaya koyması ve anlaşılır kılması gerekir. Hâkimden başka duruşmaya katılan diğer süjelerin yaptığı değerlendirme ise delillerin tartışılması niteliğindedir. Sonuç olarak duruşmada ortaya konulmayan, kamuoyunun ve tarafların bilmediği, üzerinde tartışılamayan bir delile dayanılarak hüküm verilemez. 4) ‘’Askerlerin kanında bulunan üstün disiplin düşüncesi, doğruluk yetkesini saptırmaya yetmez mi? Disiplin demek boyun eğme demektir. Büyük önder, Savaş Bakanlığı, ulusal temsilcilerin alkışları arasında, yargılanmış konunun kesin yetkesini herkesin önünde ortaya koyduğu zaman, bir Savaş Kurulu’nun bunu kesin bir biçimde yalanlanmasını mı bekliyorsunuz? Aşama düzenine göre, buna olanak yoktur. General Billot demeciyle yargıçları etkiledi, onlar da ateşe gitmeleri gerektiği gibi, karşı düşünceler geliştirmeden yargıladılar. Kürsülerine kafalarında getirdikleri önceden oluşmuş kanıları şuydu kesinlikle: ‘Bir Savaş Kurulu Dreyfus’un ihanet suçuyla hüküm giymesine karar verdi, öyleyse suçludur; biz de Savaş Kurulu olarak onu suçsuz ilan edemeyiz; öyleyse Esterhazy’nin suçluluğunu kabul etmenin Dreyfus’un suçsuzluğunu ilan etmek olacağını biliyoruz.’ Hiçbir şey onları buradan çıkaramazdı.’’ (s. 30) Zola burada ‘’Bağımsız ve Tarafsız Hakim İlkesi’’ ne atıf yapmaktadır. Hak aranılan mahkemenin bağımsızlığı ve tarafsızlığı adil yargılanmanın temel şartıdır. Davaya bakacak olan hakimin, davanın taraflarına karşı eşit, tarafsız ve önyargısız durması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan, hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. 5) ‘’Yarbay Picquart konusunda, şu yüz kızartıcı işin yapıldığını da gördük: Bir Fransız mahkemesi bir muhbirin bir tanığa herkesin önünde saldırmasına, onu işlenen tüm hatalardan suçlamasına izin verdikten sonra, bu tanık yüzleşmek ve kendini savunmak üzere salona alındığı zaman, kapalı oturuma geçti. Açıkça söylüyorum ki, bu da fazladan bir suçtur ve bu suç evrensel bilinci ayaklandıracaktır. Gerçekten de, askeri mahkemelerin çok tuhaf bir adalet anlayışı var.’’ (s. 32) Zola burada ‘’Çelişmeli Muhakeme İlkesi’’ ne atıfta bulunmuştur. Çelişmeli muhakeme ‘hüküm faaliyetlerine katılacak olan süjelerin düşüncelerini karşılıklı olarak bildirmeleri olanağının sağlanması’ olarak nitelenebilir. Esas olan ceza muhakemesinde taraflar arasında bir dengenin sağlanmış olmasıdır. Yüzbaşı Dreyfus’a suçlanmasına esas olan belge gösterilmeyerek çelişmeli muhakeme ilkesi ağır bir şekilde ihlal edilmiş, içeriğinin bilmediği bir şeye karşı savunma yapmak zorunda bırakılmıştır. 6) ‘’Dreyfus olayı tamamen odur, onu ancak edimleri ve sorumlulukları dürüst bir soruşturmayla açıklıkla belirlendiği zaman tanıyacağız.’’ (s. 20) ‘’… Beni ağır ceza mahkemesine çıkarmayı göze alsınlar ve soruşturma gün ışığında, apaçık yapılsın. Bekliyorum.’’ (s. 35) Zola’nın açık mektubunun ana teması Yüzbaşı Alfred Dreyfus hakkında adil bir yargılamanın yapılmadığıdır. ‘’Adil Yargılanma (Dürüst İşlem) İlkesi’’ ceza muhakemesinin yürüyüşünde her aşmada dikkate alınması gereken temel ilkedir. Adil yargılanma (dürüst işlem) ilkesi ile ceza muhakemesi işlemlerinin; kandırma, yanıltma veya zorlama gibi irade serbestisini engelleyen veya savunmayı kısıtlayan yollara sapılmaksızın, hukuk devleti ilkesine uygun olarak, önceden kanunlarla gösterilmiş esaslar çerçevesinde yapılması kastedilmektedir. Adil yargılanma ilkesinden anlaşılması gereken tabii, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılamanın yapılması, görülmekte olan davaların makul sürelerde bitirilmesi, yapılan yargılamaların aleni ve duruşmalı olarak yapılması ve hakkaniyete uygun hareket edilmesidir. Adil yargılanma hakkı kapsamında, yargılamanın adil olup olmadığı, yargılamanın ‘bütünü’ dikkate alınarak değerlendirilir. Adil yargılanma ilkesi ile bağlantılı olan bir hak da savunma hakkıdır. Muhakeme işlemleri sırasında yargılama, iddia ve savunma makamlarının eşit haklara sahip olması gerekmektedir (silahların eşitliği ilkesi). Bu kapsamda sanığa olayla ilgili olarak yapılan isnad hakkında bilgi verilmeli ve sahip olduğu haklar hatırlatılmalıdır. Gerçekten de Yüzbaşı Dreyfus hakkındaki isnadı bilmeden tutuklanmıştır. Muhakeme boyunca birçok hakkında mahrum bırakılmıştır. 7) Açık mektuptan çıkarılabilecek diğer ilkeler; - ‘’Şüpheden Sanık Yararlanır (in dubio pro reo) İlkesi’’ : Yargılama makamı eğer ki kişinin o suçu işlediğine kanaat getiremiyorsa ve bu yönde de şüpheye mahal bırakmayacak deliller mevcut değilse kişinin o fiili işlemediğinin kabulü gerekmektedir. Yüzbaşı Dreyfus’un elinden çıktığı iddia edilen bordro(mektup) üzerinde birçok belirsizlik ve şüphe var iken mahkumiyet kararı çıkmıştır. Delilin değerlendirilmesi oldukça zayıf kalmıştır. Birçok şüpheli olmasına karşın Dreyfus bambaşka saiklerle suçlu bulunmuştur. - ‘’Maddi Gerçeğin Araştırılması İlkesi’’ : Hakime taraf beyanlarıyla veya dosyadaki diğer delillerle yetinmeyip kendiliğinden araştırma yapma yükümlülüğü yükler. Yargıç, maddi gerçeğe ulaşmak için her türlü delili mahkemeye getirtip tartıştırmalı ve değerlendirmelidir. Bu davada maddi gerçeğin gereği gibi araştırılmadığı açıktır. Zola açık mektubunun sonunda, suçlamalar bölümünde üç yazı uzmanını aldatıcı ve hileli raporlar düzenlemiş olmakla suçlamaktadır. - ‘’Masumiyet Karinesi’’ : Bir suçtan dolayı yargılanan bir kimsenin işlediği iddia edilen suç hakkında suçluluğu mahkeme kararı ile kesinleşmediği sürece hükümlü sıfatı ile değerlendirilemez. Masumiyet karinesi, sanığa mahkemelerin tarafsızlığı garantisini veren, yargılama süresince bir ön yargı oluşmayacak nitelikte suçlu gibi muamele görmesini önleyen bir haktır. ‘’Bir aile duruşmasıdır bu, kendi aralarındadırlar, şunu akıldan çıkarmamak gerekir: genelkurmay davayı istemiş, onu yargılamıştı, şimdi bir kez daha yargıladı.’’ dediği bölümde Zola, davada masumiyet karinesinin en baştan itibaren gözardı edildiğini vurgulamıştır. Son Not: Bu çalışma akademik bir gayeden öte yapılan bir okumanın daha verimli hale getirilmesi amacıyla yapılmıştır. Faydalı olması dileğiyle… Yasin DİNÇER
Suçluyorum
SuçluyorumEmile Zola · Can Yayınları · 20214,909 okunma
·
48 görüntüleme
Furkan okurunun profil resmi
Eline, emeğine sağlık dostum. Yargı; su, ekmek gibi bir nimettir yazdım az önce baska bir sosyal medya platformunda. Burada bir ekleme yapılmalı : İLKELER. Demek ki yargı ilkelerle bir nimetmiş. Zola bize insanlığın bu nimete kolay ulaşılmadığının portresini çiziyor. Ceza, insan yaşamı var oldukça adil düzenin devam edilmesini sağlayan en büyük toplumsal uzlaşlardan biri belki de birincisi oldu. Ancak insanlar ve toplumlar her zaman iyi olmadılar ve bu uzlaş bozularak suistimal edildi. İlkeler kayboldu mu düzenin nasıl bozulduğu ve bu bozulmanın aslında bozanların bile can güvenirliğini nasıl yok ettiğini tarih bize acı ibretlerle Orta Çağda gösterdi. Böylelikle güncel yaşadığımız hayata kadar ki gelen kural ve normların ne acı tecrübelerle oluştuğunu görüyoruz. Askerlik konusu geçmişken askeriyede mantık yoktur denir bunun nedenini hep merak etmiştim ve öğrendim. Çünkü askeriyede kurallar mantık ile değil kan ile yazılmıştır tıpkı günümüze ulaşan İLKELER gibi !
Yasin Dinçer okurunun profil resmi
Dostum senin kıymetli katkınla incelemenin faydasının arttığına eminim. Söylediklerine elbette katılıyorum. Ben de bir ekleme yapmak istiyorum; Hukuk fakültesinde iken çoğumuz Kamil Hocadan ders almasak bile ''İlkeler Işığında'' diyerek anlatığı derslere anlam veremezdik. Şu an 2-3 yıl geçti ve hukukun, hele ki yargılama hukukunun, ilkeler üzerinden yükseldiği konusunda hemfikirizdir diye düşünüyorum. Zaman bize hep bilgi ve görgü katsın kardeşim
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.