Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Emin Âkif Ersoy hakkında ulaştığım her bilgi-notuyla ilgili olarak kendi kendime, "Acaba merhum Akif, bu acı olaylardan haberdar olsaydı, kimbilir bir baba olarak ne kadar şaşıır, ne kadar üzülürdü" derdim. Gerçi aksini akla getirecek bazı şifahi rivayetler duymamış değildim ama yine de Akif 'in 1936 gibi erken bir tarihte vefat etmesi, tesbit edebildiğim hâdiselerin ise daha geç tarihlere rastlaması sebebiyle kendimi avutur, "Her hâlde bilmiyordu" deyip teselli bulurdum. .. Bu tür tevillere yönelmemin nedeni, sadece Akif merhuma karșı taşıdığım hürmet ve muhabbet hisleri değildi; bilâkis Emin Akif Ersoy'u da tanıdıkça, ızdırabına, başından geçenlere yakından şahit oldukça, kendisini daha da sevmiştim. Ne tuhaf değil mi, sevgi, sevileni bir bütün olarak kapsadığında, yakınındakileri değil sadece, aynı zamanda uzağındakileri de içeriyor. Acaba acıma duygusu mu? Bilemiyorum. İnsan, duygularının karmaşık hâle geldiği durumlarda tarafsız olmayı beceremez. Tarafsız olmadığım kesindi. Diğer yandan, eldeki tanıklıkların tamamı, bu bahtsız insanın, çok kibar bir beyefendi ve hassas bir insan olduğunu da gösteriyordu. Üstelik işin içinde -burada tafsilâtına giremeyeceğim- başka sebeplerin de bulunduğunu biliyordum. Peki bu durumda, yazgı deyip geçmeli miyiz? Niçin olmasın! Sebeplerin tüketilemediği bir noktada, 'yazgı' sözcüğü her derde deva bir müsekkin gibidir.
Sayfa 146 - Kapı, 2017
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.