Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

138 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Namık Kemal yahut "Kemal kamaşması"
Evvela kitabın akademik bir dili olduğu ve Yeni Türk Edebiyatı ile ilgilenmeyen okurların gerek içindeki mefhumları anlamak bakımından gerekte kitapta geçen kişilerin bağdaştırılması hususunda zorluk yaşayacaklarını söylemek isterim. Kitabın değerlendirilmesine gelirsem çok istifade edemediğimi belirtmek isterim. Çünkü yazarın amacı kendi meslektaşlarını bilgilendirmekmiş ve başka bir amacı yokmuş gibi günümüzde anlaşılması zor bir dil kullanmis( nasıl zor anlaşılmasın ki daha 50 yıl evvelin mütefekkirlerinin kitaplarını lügatsiz okuyamayan gençleriz biz. Ne hallere düşürüldük farkında mısınız ?) Kitabın incelenmesi hususundaysa kitabı bölüm bölüm açıklamaya çalışacağım. 1. Kısımda yazar Namık Kemal'in gerek döneminde gerek ölümünden sonraki edebi şöhretinin en büyük sebebinin Magosa'da zindan hayatı yaşaması olduğunu söylüyor.( Hakikatte zindan hayatı yaşamamış olduğunu da bildiriyor. Sadece Magosa şehrinden dışarı çıkmadığını bildirmek için karakola her akşam imza verme yükümlülüğü varmış) Yazar zindan hayatının sadece şöhret bakımından değil edebi çevrelerden kendisine gelen eleştirileri dahi edebiyatın edep mantığına mertliğe yakışmadığı için ters yön ettiğini söylüyor. Yazar diyor ki " Kemal bey bir zindan mahkumunun acılı hayatını kurguluyor." 2. Kısımda yazar Namık Kemal'e yüklenen anlamın bir "kemal kamaşması" olduğunu ve " yerini sağlamlaştırmak için ilk romanı onun yazdığı, tek vatan şairimizin o olduğu, en şiddetli gazete yazıları onun kaleme aldığı, edebiyattaki yolundan asla dönmediği, edebi tercihlerinde hiç hata yapmadığı, her eserinde çok başarılı olduğu, daima büyüklüğünü koruduğu ve hep koruyacağı gibi kocaman desteksiz keskin hükümler vermemize ihtiyacı var mıydı? " diye soruyor. Öyle ki bundan Namık Kemal'in dahi bihaber olmadığı ve buna binaen şu mısraları yazdığını söylüyor yazar; Budur ancak beni nakıs bırakan Her ne yazdımsa beğendi alem Yani çevresinde kimse tarafından eleştirilme yiyip sadece pohpohlanınca, kendini değiştirmek, tamir etmek, mükemmel aramak ihtiyacını duymadığına hayıflanan bu ses önemli... olduğunu belirtiyor. 3. Kısımda 'Namık Kemal divanında' şairin tüm şiirlerinin eklenmedigini ve sonraki basimda eklenmesi gerektiğini meslektaşlarına duyuruyor yazar. 4. Kısımda Namık Kemal vatan şairi midir diye soruyor ve cevabını müspet olarak veriyor yazar. Ama bu sıfatın dikkatli kullanılmasını ve başına "ilk" "tek" "en" gibi başka sıfatlar eklenmemesi gerektiğini söylüyor. Çünkü başka yazarların da vatan şairi olduğunu belirtmekte. Ve aynı zamanda eklemekte ki "Vatan" kelimesinin kullanımı Namık Kemal'den çok eskiye uzanmakta olduğu ve ona mal edip methetmenin "kemal kamaşması" olacağını da bildiriyor. Bu kesimde benim gözüme takılan Namık Kemal'in 14 yaşında yazdığı ilk şiiri vermesi olmuş ve insan 14 yaşındaki bir çocuğun o devirde böyle şiir yazışının nasıl bir eğitim sonucunda mümkün olabileceğini düşünmeden edemiyor. Şiir ; Gelip mektub-ı mergubun safa bahşeyledi cana Sürurundan serim tacı erişti arş-ı Rahman'a 5. Kısımda Türk şiirini köhnemişlikten kurtarmak maksadıyla aruz veznini bırakıp da bu millet için ondan çok daha eski ve köklü olan hece veznini almak istemenin yenilik olarak lanse edilmesinin abesliği üzerine durmuş yazar.( Hatta zamanın birçok mütefekkiri tarafından hece ölçüsünün bizim ölçümüz oldugunu bilmeyecek kadar edebi bilgiden mahrum olan şaire karşı döneminde yazılmış tenkit oklarından parçalar da eklemiş) Aruz'dan hece'ye geçiş, eski'den yeni'ye değil, olsa olsa eski'den daha eski'ye geçiş sayılabileceğini söylüyor. Ve bir abeslik olarak şairin hece ölçüsüne geçmek istemesine rağmen o ölçüye şiir yazamadığını örneklerle gösteriyor. 6. Kısımda dönemin engin şairlerinin toplandığı "Encümen-i Şuara" ya katılmasının zannedildigi gibi edebi yetenekleriyle değil şura azalarının farklı yollardan yakını olması sebebiyle olduğunu belirtmiş. 7. Bölümde şiirin neredeyse tüm şiirlerini nazire yoluyla yazdığı kendine üzgün bir şiir üslubu bulamadığı belirtmiş. Bu konuda Necip Fazıl'ın da bir eleştirisini eklemiş, diyor ki; ("Namık Kemal'in divanını başından sonuna kadar ve en iyi niyetle okuduğumuz zaman görürüz ki, onda hiç bir mizaç ve meşrep farikası duygu ve düşünce şahsiyeti, inşa ve mimari hususiyeti hasılı onun öz şiir mayasını gösterecek, mücerret planda hiçbir ruh ve kafa ukdesi yoktur. Namık Kemal'in Divanı bir baştan öbür başa bir takım büyük ve küçük şairlerin demirbaş tefekkür unsurlarıyla orta malı tahassüs pastalarının, çok defa aynı şekilde içinde ve hep kaba akıl zemininde tekrar tekrar düzene sokuluşundan ibarettir.") diyerek Namık Kemal'in nazireciliğini yerden yere vurmuştur. Ama yazar yine eklemekte ki bu eleştirinin dozu biraz aşırıya kaçmış. 8. 9. 10. 11. Bölümlerde müşterek şairlerin ortak gazel söylemesi, manzum nesir, mensur şiir, kafiyesiz şiir, serbest şiir, şairlerde fikirde sadelik için şiirin süsüne uzaklaşma arzusu, şiirde teşbih ve mübalağa, başkalarına methiyeler dizmek vbvb... Tüm bunlar Namık Kemal bağlamında değerlendirilmiş. Son kısımda yazar Namık Kemal'e büyük şair denilebilir mi diye soruyor ve cevap olarak menfi cevap veriyor. Çünkü Namık Kemal'in şairliği büyük olarak lanse edilmesi Fuzuli, Baki, Nefi gibi devlere haksızlık olacağını belirtmiş. Sözün özü Namık Kemal yenileşme yolundaki Türk şiirinin büyük değilse de önemli şairlerin den ve çelişkileriyle güzelleşen yeri doldurulmaz teorisyenlerinden biridir. Edebiyat tarihçileri de ona kamaşmayan gözlerle bakmayı öğrendiklerinde bunu görecek bunu yazacaklardır sonucu çıkartılmış. Vesselam... Kitapla kalın efendim.
Kemal'le İhtimal
Kemal'le İhtimal
M. Kayahan Özgül
M. Kayahan Özgül
Namık Kemal
Namık Kemal
Kemal'le İhtimal
Kemal'le İhtimalM. Kayahan Özgül · Dergah Yayınları · 201413 okunma
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.