KISKANILAN OKUR...Cevat Çapan'ın, kitabı okuyacağım için beni kıskanmasını şimdi daha iyi anlıyorum.
Yedi yıl önce Tutunamayanlar'ı okuduktan sonra aldığım, ama bir türlü sıranın gelmediği, okurken ise zamanının çoktan geçtiğini suratıma tokat gibi çarpan kitap. İnsan bazı şeylere geç kalıyormuş, farkında olmadan. Buradaki incelemeleri okuduktan sonra, bu cümleyi son zamanlarda sık kullanmaya başladım. Kimbilir daha hangi kitaplara geç kaldım?
Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'dan 3 yıl sonra yazdığı, burada da hayata tutunamayanları anlattığı romanıdır. Tutunamayanlar'da OLRİC, Tehlikeli Oyunlar'da ALBAY (ım) insanın kendi ile olan iç hesaplaşmalarında yol gösterir bize. Kahramanımız Hikmet Benol, kendi iç dünyasıyla hesaplaşırken çevresindekileri alaya almaktan da geri kalmaz. Roman boyunca devam eden -haa, haa!!! nidaları alayları açık bir şekilde hissettirir.
"Hikmet ile Sevgi tanışırlar, evlenirler. Ama bu arada Hikmet aslında Bilge'ye aşıktır. Hatta, Hikmet bir aşk üçgeni içindedir ve kendi ile bu yüzden hesaplaşmaktadır. Sonra da olaylar gelişir," diye bir şey söz konusu değil anlatımlarda. Böyle bir beklenti içinde olanlar hayal kırıklığına uğrarlar. Çünkü kitap belli bir düzende gitmiyor.
Normal bir kitap okumak isteyen hiç okumasın, hatta hiç başlamasın derim. Nasıl olsa yarım bırakacak, tıpkı TUTUNAMAYANLAR'da olduğu gibi. Hatta kitap okumaya yeni başlayanlara asla tavsiye etmeyin, kitaplardan soğurlar. Kitapları yeni keşfedenlere belli bir düzende yazılan kitapları tavsiye edin. Tutunamayanlar'ı ve Tehlikeli Oyunlar'ı anlamak için belli bir birikim gerekiyormuş. Yirmi yıl önce okusaydım ben de yarım bırakacaktım belki de.
Okurken bazı yerlerde gülümsedim, bazı yerlerde kahkahalar attım. Bazı yerlerde ise beni anlatıyor diyerek korkuya kapıldım. İnsanın iç dünyasının bu kadar karmaşık olduğunu başka kim anlatabilir? Başka kim kişiyi, kendini sorgulayan bir felsefenin içine çeker?
Kitabı anlatabilmek için bol bol spoi vermem gerek, başka anlatmak mümkün değil. Ancak okuyanlar anlar ne demek istediğimi.
Kitap baştan sona iç hesaplaşmalarımızla dolu. Kahramanız sık sık insanlığın öldüğünden bahseder. İnsanlığın öldüğünü, gazete haberi ile muhteşem bir şekilde dile getirir. Ne desem boş, okumayan anlayamaz anlatımdaki muhteşimliği. Anlatılmaz yaşanır, sözü Oğuz Atay'ın kitapları için söylenmiş sanırım.
Yazar sanki daldan dala atlıyor gibi gelse de, aslında anlattıkları bütünün parçaları. Okuyucuya kalan ise parçaları birleştirmek. Parçaları birleştiren, artık Oğuz Atay'ı ve ne demek istediğini anlamıştır. Hatta artık bir tutunamayan olduğunu kabul etmiştir.
Kitapta sık sık kelimelerin varlığından bahseder, kelimelerin önemini vurgular. Hatta bazı yerlerde birleşik yazarak, kelimelerin önemini gözümüze sokar. Onlar ancak tek başlarına anlamlıdır, başka kelimelerle birleşirse anlamını yitirir demek istiyor sanki. Okurken en çok zorlandığım kısımlardı, birleşik yazılan kelimeler.
Kapıcıkılıklısilindirşapkalılarda kalmıştık.
birgüniçintutulmuşlardandık.
Kendilerinefransızcaisimtakılanlar.
Zorlandığım bir diğer kısım da Mütercim Arif'in anlatımı. Anlamak için eski dillere hakim olmak gerek. Burada da anlıyoruz ki, her türlü anlatım var kitapta.
Kitabı okurken yazmak istediklerimi sık sık kafamda tasarladım ve notlar aldım. Kitabın sonunda gördümki, anlatmak istediğim eleştiri kısmında anlatılmış. Kitabı bitirdikten sonra önsözü tekrar okudum ve daha iyi anladım. Bence önsöz, sonsöz olarak yazılmalıydı. Başa yazılsa bile başlığı kesinlikle sonsöz olmalıydı.
Kıskanılan bir okur olmak için hala geç kalmadınız. Fazla söze gerek yok, okuyan anlar ne demek istediğimi.
Kitapla kalın sevgiyle kalın, en önemlisi de kendinizi sevin.