Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

72 syf.
8/10 puan verdi
Aklın sorgularına dayanabilen inançlar yaşar.
"İyiliğin, doğruluğun, sevginin zamanla dünyayı cennete çevireceğini söyleyen çok kişi var, ama buna inanan onca çok değil sanıyorum. Neden derseniz, bu erdemlerin insanoğluna nasıl aşılanacağı bilinmemektedir; eğer söz, kötüleri etkileseydi, kötülük çoktan kalkardı ortadan. İşte bu düşünceler karamsarlığın nedeni ve pek de yanlış sayılmaz. Demek, iyilik üzerine verilen vaazlar, kötülerin azalmasını sağlamıyor. Böyle olduğu için, kötülerin ortadan kalkmasını boşuna beklemektense, kötülüğün nedenlerini yok etmeğe yönelmenin daha kestirme olacağı söylenebilir. Ama bu nedenleri bulup etkisiz kılmak pek de kolay sayılmaz. Güçlüklerin başında da, kötülüğün ve iyiliğin tanımı sorunu gelir, kişisel ve sınıfsal çıkarlar olanaksız kalmıştır ortak bir kavrakda anlaşmayı.." (Melih Cevdet Anday, Sevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği kitabı, Hangisi Hangisinden adlı makaleden) Melih Cevdet Anday son zamanlarımda en gözde yazarlarım arasına girdi. Sanırım ulaşabildiğim tüm kitaplarını okuyana kadar da öyle kalacak.. Yerli yazarlar içersinde birikimli olanlara rastladım epeyce lakin Melih Cevdet Anday'ın tür olarak çok yönlü edebi geçmişi ve Antik Yunan tarihi ve mitoloji (ekstradan Hint Mitolojisi) üzerindeki hâkimiyeti de ona hayranlık uyandıran ayrı bir unsurdur. Ergin Günçe dün okuduğum Türkiye Kadar Bir Çiçek adlı şiir kitabında Melih Cevdet Anday'ı şöyle tarif edecek bize: "Melih Cevdet denince artık akla Eski Yunan geliyor Türkiye'yi oradan başlatan kültürlü şair" Daha önce üç kitabını okumuştum. Bu okuduğum ikinci tiyatro kitabı daha önce "Mikadonun Çöpleri" adlı tiyatro metnini okumuştum onu da çok beğenmiştim... "İçerdekiler" ilk tiyatro eseridir. 1965 yılında yazdı bu oyunu ve o yıl Melih Cevdet Anday elli yaşına gelmişti. 50 yıllık bir birikim, Yanyana şiir kitabı da yaklaşık on sene önce basılmış ve 1964 yılında komünizm propagandası yapıyor diye yasaklanmıştı. Bu dönemde yazılan bir eser ve bu eserin yazımından üç yıl sonra 68 kuşağında eserde olduğu gibi yüzlerce öğrenci, eğitimci vs. düşünce suçundan polisin tevkif kararı olmadan herhangi bir kişiyi süresiz olarak tutuklu bulundurabileceği bir ülkeye gözlerimizi açmış olacağız... İçerdekiler kitabı iki perdeden ve üç karakterden oluşuyor. Tutuklu, Komiser, Kız Karakterlere herhangi bir isim vermemesi "düşünce suçu"nun evrensel temsili açısından önemlidir. Eser şöyle bir cümle ile başlamaktadır.. "Olay, polisin tevkif kararı olmadan herhangi bir kişiyi süresiz olarak tutuklu bulundurabileceği bir ülkede geçer" Bu ülkenin neresi olabileceğine dair kitapta tek bir ipucu vardır. O da komiserin sorgu sırasında günlük hayatından, eşinden sıkıldığını aktardıktan sonra emeklilik yıllarında dedektiflik yapmak için Brezilya'ya gideceğini vurgulaması üzerine bu ülkenin Latin Amerika'ya yakın bir yerde olduğu düşünülebilir. Çünkü o bölgede 1960 yıllarda sömürü mekanizmasının devreye girmeye çalıştığı bir bölgedir. Birçok Latin Amerika ülkesinde askeri diktatörlük devrede ve bu süresiz, keyfi sorgulamalar sık sık görülmektedir. Tabii bizim ülkede de birkaç yıl sonra "düşünce suçu" en popüler tevkif nedenlerinden olacaktır. Aydın kıyımının başlangıç noktasını "düşünce suçu" oluşturacak ve Ergin Günçe'nin deyimiyle "Her aydın hapse girmelidir Halkı tanımak, Devleti görmek için" Okuduğum bir makalede kitaba "İçerdekiler" adını veren kişinin Muhsin Ertuğrul olduğu yazıyordu. Muhsin Ertuğrul figürü Türk tiyatrosunun üstünde kendisini daima hissettirecek güçlü bir figürdür. Melih Cevdet Anday, Akan Zaman Duran Zaman kitabında İçerdekiler oyununun hapishanede tanık olunan bir olaydan doğduğunu yazar. O olayda şöyledir: "Sorgucunun tutukluyu tutuklarevinde eşi ile birleştirme önerisindeki gizli tuzak" İçerdekiler kitabı da bu şekilde başlıyor. Düşünce suçundan içeri atılan bir öğretmen tam 345 gündür keyfi şekilde tutuklu vaziyettedir. Her gün komiserin üstleri onu arayıp tutukluyu konuşturup konuşturmadığını sormakta sürecin uzadığını ima eden baskılar yapmaktadırlar. Komiser tutukluya işlemediği bir suçu kabul ettirmek için diretir, haberi olmadığı bir bildiriden sorumlu olmasını ister. Lakin tutuklu öğretmen 345 gündür sağlam bir irade göstererek her türlü sorgu taktiğinin üstesinden gelmiştir. Bu durumdan bıkan Komiser de şöyle bir açıklama yapacak bize: KOMİSER: Bak sana söyleyeyim, biz üç çeşit tutukludan hoşlanmayız. Biri yakınlarımız... Sözgelişi, amcanın oğlunu bir suçtan yakaladılar, yıktılar buraya diyelim... Gelir ağlar, yalvarır... Bir şey yapamazsın. İkincisi meslektaşlardan birinin düşmesidir. Olur a, polis de insan, o da suç işleyebilir, burnunu pis bir işe sokar, aynı sizin gibi onu da yakalarız atarız içeri. Ama arkadaştır, bir arada çalışmışızdır... Güç durumda kalırız. Üçüncüsü... Senin gibi okumuş yazmış takımdır. Okumuş yazmışlar çok yorar bizi. Çünkü ağzı laf yapar herifin, bin dereden su getirir, mantık oyunlarına kalkar. Ya da senin gibi susar oturur. Bre konuş! Konuşmaz... En iyisi ayaktakımıdır. Ne yorulursun, ne de vicdan azabı çekersin.." Okumuş yazmışlar böyle işte 345 gündür mantık oyunları, taktiklerle sorguya dayanan tayfadır onlar. Lakin sorgucularda da taktikler sona erecek değil ya, fiziksel işkencelerin işe yaramadığı zamanlarda düşüncelere, bilinçaltına, hayallere saldırır onlar.. İnsan ne kadar okumuş, aydın da olsa onu sorgulayanın düşürmek istediği tuzağa düşebilir insanların buluşacağı ortak ilkelliklerden biri de "Cinsellik" Komiser tutuklunun konuşmamasını üzerinde oluşan cinsel baskıya bağlar ve onu tuzağa düşürmek için sürekli eşiyle onu buluşturacağını, onları yalnız bırakacağını söyler bu düşünce bir yıldır içerde olan tutuklunun cinsel açlığını doğuran düşüncelere neden olacak ve bu düşünceler tutuklunun sahip olduğu sağlam sorgu duruşunu sarsacak hatta yıkacaktır.. Artık tutuklu cinsel açlığını gidermek adına verilen kağıtları imzalamaya hazırdır. Tek istediği o görüşme ve Komiser hazırladığı oyunun işe yaratacağına olan inancı ile görüşmeyi ayarlar... Kapı açılır.... Tutuklu bir yıldır içeride ve eşinin görüntüsünü dahi unutmuş onu artık bir cinsel obje olarak düşünmektedir kafası olmayan bir obje.. Bir ses duyulur... Enişte... Eşi gelmemiş hastaymış... Artık oyunda ikinci bölüm başlayacak ve asıl bölüm budur.. Dramatik çatışma için gerekli olan olay eşi yerine baldızının gelişi ile tamamlanır.. Her şeyi göze alan, gereken imzaları atan tutuklu bu durum karşısında afallar... "İnsan masum bir araçtır" diyen Anday'ın giriş yazısında aktardığım gibi "iyilik ve kötülük" tanımının sorunu çıkacak karşımıza tutuklu "iyi" biri olsa da içinde bulunduğu şartlar ve içinde uyanan arzuların bir hiç uğruna oluşu onu sarsacak düşünsel açıdan bir kandırma yoluyla baldızını kendisiyle birlikte olmaya ikna etme süreci başlayacak. Artık tutuklu dışarıda baldızı içeride olan kişi rolüne bürünecek... KIZ: Demin yalnızlığı övüyordunuz... Beni kendi inanışınıza getirmek için şimdi neden bu kadar uğraşmayı göze alıyorsunuz? Yalnız olan zorbadır. İstediğiniz kadar kabul etmeyin, siz bir zorbasınız. Hadi zorbalık edin! Size burada ne yaptılarsa, bana uygulayın onları, bekliyorum. Baldız bu sözleri söylemeden önce Zorbalık ve Düşünce gücü arasındaki farka dair şöyle bir nutuk çekecekti: TUTUKLU: Zorbalıktan nefret ederim. Düşüncenin gücü zorbalık gibi haysiyet kırıcı değildir. Çünkü düşünce, bir tek insanın değil, bütün insanlığın malıdır. İnsanlar arasındaki birliğe, ortalığa düşünce yolundan varılacağına inanmak, bundan ötürü hiç de yanlış olmaz. Yeter ki, bu gücü kullanırken bencilliğe düşülmesin, kişisel çıkarlar ardında koşulmasın. Bencillik, kişisel çıkarlar ardında yürütülen düşünceye ben düşünce diyemem. Saf düşüncenin özü, bütün insanlığı kavrayıcıdır." Roller değişti, tutuklu üzerinde uygulanan zorbalıkları bir üst seviyeye çekerek baldızına uygulamakta çünkü tutukluda düşünce gücü de var lakin bu rol tutuklunun özüne aykırı ve bu öze dönüş için sarsıcı hamleleri sonradan eniştesinin düşünce gücüne yenik düşse de kız yapacaktır. KIZ: Sizinki basit bir kadın ihtiyacı, oysa siz; süsleyip püslüyorsunuz onu, olduğundan daha önemli göstermek istiyorsunuz. KIZ: (o da bağırmaya başlar): Sizi sorguya çekenler de aynı şeyi yapmıyorlar mı? Kendi bildiklerine, kendi doğrularına getirmek için tutmuyorlar mı sizi burada? Siz zorbalıktan, demin yaptığınız gibi, beni kolumdan tutup kanepeye fırlatmayı anlıyorsunuz sadece, dayağı, işkenceyi anlıyorsunuz. Bir insanı belli bir konuda inandırmaya çalışmak da zorbalık değil midir? Tutun ki, ben davranışlarım üzerinde düşünmek istemiyorum. O davranışların doğru olup olmadığını ille düşün diye beni zorlamak kimsenin hakkı olmamalıdır. Ben belki de basit bir insan olarak kalmak istiyorum." Bu çarpıcı söylemler tutukluyu sarsacak, kendi benliğine dönüşünü sağlayacaktır. Sorgu mekanizmasının amacına ulaşması engellenecek ve hem içeride kaldığı için yaşadığı baskı hem de oluşan cinsel baskıya karşı bir zafer elde edilecek. Baldızı ile olan iletişimi geçici olarak büründüğü "kötü" rolden arınmasını sağlayacak aslında onun üzerindeki baskının ne cinsel ne de sorgulama baskısı olduğunu anlayacaktır. Üzerindeki baskı yalnız olduğuna inanmasından kaynaklı bir baskıdır sadece... Halbuki o içerdekiler'den biri değildir artık dışarıda onun insancıl yönüne inanan ve onu tanıyan insanların varlığını hissetmiştir. Artık komiserin huzuruna daha güçlü, daha kararlı bir şekilde çıkacaktır... TUTUKLU: Aklın sorgularına dayanabilen inançlar yaşar.
İçerdekiler
İçerdekilerMelih Cevdet Anday · Varlık Yayınları · 1965121 okunma
··
280 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.