Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
8/10 puan verdi
Patrick Süskind “Koku”isimli kitabında koku duyusunu nasıl yüceltmişse Muriel Barbery de burada aynı şeyi tat alma duyusu üzerinden gerçekleştiriyor. Ancak bunu yaparken bence Süskind kadar başarılı olamıyor. Güzel bir yemeğe sadece bakmakla yetinmek istemeyiz ya da onu koklamak içimizdeki arzuyu bastırmaya yetmez. Mutlaka tadına da bakmak isteriz. Evet, tat alma duyusu insana müthiş keyif ve haz veren bir duyu hiç şüphesiz. Bu bağlamda bir gurmeyi kıskanmamak elde değil! Kitabı farklı açılardan ele almak mümkün. Yazarın ilk kitabı olduğu için bazı konuların derinliğine girememiş olma ihtimali var ya da bilinçli bir şekilde bu konuları es geçmiş de olabilir. Kitabımızın kahramanı son 48 saatini yaşayan bir gurme. Ölümüne saatler kala son bir tadı arıyor olması üzerine geçmişini irdeleme fikri şahane bir kitap konusu olabilirmiş. Ama burada pek irdelememiş gibi görünüyor. Gurme salt yemeklerle olan ilişkisini anlatıp sahneyi terk ediyor. Ben mesela böyle bir konuda -klasik bir biçimde- geçmişe tat üzerinden yapılan bir yolculukta bütün hatalarının üstüne düşünmesini beklerdim. Ama dediğim gibi bu klasik bir kurgu olurdu. Belki yazar da aynı şeyi düşündü ve sadece tat alma duyusunu öne çıkardı gurmenin dilinden. Çünkü gurmenin etrafındaki diğer kişiler gurme ile olan ilişkileri üzerinde dururken gurme hiç durmamış. Böyle bakınca yazar bunu bilinçli bir şekilde yazmış diye düşündürdü beni. Bu aile ilişkisi olayı dışında beni üzen şey sadece tat alma duyusu üzerinde durup, başka alanlardan söz edilmemesi oldu. Mesela müzik, felsefe, sanat gibi... Henüz okumamış olanlar için “Kirpinin Zarafeti” bu anlamda gerçekten daha doyurucu bir eser. Bütün saygın şefleri dize getirmiş, alanında mutlak otorite olmuş, herkesin saygısını kazanmış ama kendi ailesinin saygısını kazanamamış biri bence çok zavallı bir yaşam geçirmiştir. Aileden kimsenin sevmediği, ölse de defolup gitse dedikleri bir adam haline gelmiş gurme. En azından son saatlerinde ailesine karşı günah çıkarsaydı diye bekledim. Geçmişini, keyif aldığı yemekleri hatırlamak yerine ailesiyle yaşadığı mutlu anları hatırlayabildi belki. Kitap tüm bunlara rağmen sıkıcı değil ama o kadar eğlenceli de değil, sadece güzel kontrollü bir şekilde yazılmış. Farklı seslere yer vermesi de güzel bir teknik. Gurmeyi hizmetçisinin, çocuklarının, evcil hayvanının, heykelciğinin, dilencinin sesinden de dinliyoruz. Bu durum onu tek taraflı yargılamamamızı sağlıyor. Ancak bu anlatımlar da çok kopuk. İlginçtir ki gurmemiz ailesi dışında herkese karşı son derece iyi ve kibardır. Kitabın beni en çok eğlendiren tarafı tat duyusunun yüceltilmesi ve bunu geçmişimizle özdeşleştirmemiz. Tat duyusu beyinde en keskin, en unutulmaz duyu gerçekten. Kitapla ilgili sormamız gereken en önemli soru şu bence: Yazar böyle bir kitabı neden yazma gereği duymuş? Bu kitabı neden yazmış anlamak güç. Herhalde yazarın maksadı sadece ağzımızı sulandırmak ya da bizlere nefis yemek tarifleri vermek olmasa gerek. Yemek yemenin sadece karnımızı doyurmaktan ibaret olmadığını, bunu bir haz şölenine çevirmenin elimizde olduğunu vurgulamak istiyor belki. Ne yazık ki böyle bir adamı yarı yolda bırakacak organların en başında karaciğer ya da mide gelmesi gerekiyorken gurmemiz kalp yetmezliğinden sevdiklerine değil sevdiği tatlara veda ediyor. Hayatta midemizi gerekli gereksiz fazlasıyla doldurduğumuz kesin ama acaba kalbimizi de sevgiyle dolduruyor muyuz?
Gurmenin Son Yemeği
Gurmenin Son YemeğiMuriel Barbery · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2015182 okunma
·
350 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.