Bu kitap için tarihi fantastik kurgu demek istiyorum, tabi böyle bir tanımlama var mı onu da bilmiyorum :) İhsan Oktay Anar’ın ilk okuduğum kitabıydı. Başlangıçta İstanbul tarihi, dönem insanları masalsı bir dil ile anlatılıyor gibi gelmişti ama kitapta ilerledikçe felsefeye, varlık düşüncesine de yer vermek için yazıldığını fark ettim.
Kitaptaki ana karakter Uzun İhsan Efendi, kendisi dünyayı keşfetmeyi isteyen ama bir o kadar da zahmetli bulan bir maceracı. Bu sebeple kalkıp gezmek yerine düşleyeyim ve bir atlas yapayım diyor :) çünkü Uzun İhsan Efendi zaten her şeyin kendi düşünde gerçekleştiğine inanıyor. Oğlu Bünyamin’i de bu macerasına dahil ediyor. Onu azılı kötü, güç düşkünü, boşluğa inanan ve elde etmek isteyen Efendi Ebrehe ile başbaşa bırakıyor mücadelesinde. İkilinin iletişimi ve ilişkisi başlangıçta bir mücadele gibi görünse de sonuç itibariyle pek de öyle olmuyor, spoiler olmasın detay vermeyeyim :)
Kitapta en çok sevdiğim bölümler Yeraltı (Bünyamin ve Vardapet’in yer altındaki mücadelesi) ve Büyük Efendi ( Ebrehe ve Bünyaminin boşluk ve gücü üzerine konuşmaları) oldu. Yeraltı bölümü epey heyecanlı bir savaş filmi tadındaydı, Büyük Efendi ise daha felsefi öğeler barındırıyordu.
Kitapta çokça ölen karakter var, okuduğuyla bağ kuran insanlar için biraz üzüntü oluşturabilir :D
Her bölümü ayrı bir tat, ayrı bir kategori adeta. Keşke daha önce okusaydım dediğim, tadı adeta damağımda kalan kitaplardan. Ben gibi pişman olmamak için bir an evvel okumanızı çok isterim :)