Okurken uyuyakalmak için başladığım ve yanlışlıkla bitirdiğim bir kitapla karşınızdayım. Anlaşıldığı gibi kitap harika. Bir tarihi aşk romanı nasıl mı olmalı işte böyle olmalı. Güzel ama bilindik bir kurgu( zaten farklısını beklemek hata olurdu) muhteşem karakterler ve muhteşem diyaloglar daha ne olsun.
Bu tarz kitaplarda sevmediğim tek şey karakterlerin fazlasıyla muhteşem olması. Kadın gözleri kör edecek kadar muhteşem bir ışıltıya sahip, adam baş döndürücü bir yakışıklılıkta bla bla bla. Gerçekten kahramanları böylesine ideal tanıtmaya gerek yok. Bu kitapta da bahsettiğim durum söz konusu. Neyse kitaba geçelim.
Hikayemiz Christopher ve Beatrix'in - Pruduce mı neydi arkadaşının adı - onun yerine mektuplaşmasıyla başlıyor. Mektupları okurken yüzümde hep bir gülümseme oluştu gerçekten çok güzeldi.
Kızımız Beatrix çok tatlı, çok anlayışlı, hayvansever... İster istemez kızı seviyorsunuz.
Erkeğimiz Christopher ise sorunları olan bir karakter, okurken sürekli ona üzüldüm, bağrıma basmak istedim, yaşadığı sorunları onunla bende yaşamış kadar oldum. Sempati beslemeden duramıyorsunuz kısacası.
Sözün özü okuyun, edebi bir değeri var mı sanmam ama kesinlikle bittiğinde yüzünüzde bir tebessüm bırakacaktır.