Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

48 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Fatih AKÇA, 4 Ocak 1984'te Afyon - Emirdağ'da doğdu. 6 yaşından beri Denizli'de ikâmet ediyor. Denizli Ticaret Meslek Lisesi mezunu. Özel bir şirkette muhasebe elamanı olarak çalışıyor. Şiirleri daha önce Akatalpa, Akkoy, Mühür, Bireylikler, Eliz Edebiyat, Denizsuyukasesi, Ortanca, Söğüt, Mavi Yeşil, Kanon 2010, Sincan İstasyonu, Şehir, Şiirden ve diğer dergilerde şiirleri yayımlanmıştır. Kitapları; Güller ve Atlar, Mühür Yayınları, 2014 Taşlar ve Avlular, Yasakmeyve, 2015 (Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü) Kış ve Sapa, Mühür Yayınları,2017 Otağ ve Yazgı, Ötüken Neşriyat, 2019 "Taşlar ve Avlular", 2015 yılında yasakmeyve yayınevi etiketiyle yayımlanan şiir kitabıdır. Editörlüğünü Gülce BAŞER üstlenmiştir. Elli bir sayfadan oluşuyor ve içinde yirmi dört şiir yer alıyor. Ayrıca "ilk taşlar!, kendi taşım, senin taşın ve diğerli taşlar" şeklinde ilerliyor. Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü almıştır. "Taşlar ve Avular" uzun bir yolculuğun ilk taşları. Keskin ve ağrılı bir yaşamın tam ortasında yer alan bir avlu. İçinde birçok farklı taşı barındıran ve o taşlarla yeni bir şeyler yaratma peşinde Akça. Yaşamın mihenkvari bir taş felsefesiyle taşlarını ortaya seriyor. Ki ilk sayfalarda taşın ve avlunun önemini anlıyoruz. "Kocaman bir taş taşıyordu. Yorgun, uykusuz, aç ve tenhaydı. Dümdüz bir ovaya götürdü taşı, yer ile gök arasına koydu. Soluklandı. Taşın yanına taş kondu, soluğunun yanına soluk. Taşlar gibi birikti insanlar, insanlar kadar çoğaldı taşlar. Yan yana, alt alta, üst üste avluyu ördüler. Senin taşın nesin olur bu avlunun?" derken, onu tabii ki de yanlış anlamıyorduk. Taşın ve avlunun önemini. Kısacası Akça için kanlı bir reçeteyi. Akça, "taşı susturun/ büyüsün" diyerek aslında kendini kastediyor. Kendini pastoral bir dönüşüklük benzetmesi üzerinden sorguluyor. Bazen de varlığından şüphe edip "yok öyle bir taş!/ bunun için kazıyorum kendimi" diyerek sözcüklerin cesaretiyle de haykırabiliyor. "Taşlar ve Avlular" bir sığınma merkezidir. Acılardan, şiddetten, yaralardan ve kentsel yaşamın bohem atmosferinden bir kaçıştır. Evi ve kendi içini özel mülkü olarak gördüğü için hep oraya sığınır ama bazen de sığındığı yerde başka bir tehlikeyi görür. Babasını akşamları kaburgasını kırar gibi onu dövdüğünü ve annesine de zulüm çektiğini anlatır zaman zaman ileriki sayfalarda. Hep diyorum bunlar ya kurgu ya da gerçektir. Babadan korkup annesine sığınmak istiyor. Hatta annesinin acılarına kefen olarak sarılmayı bile istiyor. Akça, kaçış planlarını kuruyor taşların işleyişiyle. Başkaları tarafından hep yaralandı. Kırıldı. Bundan dolayıdır ki varoluşunu hep taşların ardındaki yumuşak görüntülerde saklı olan şiddet, ilgisizlik ve sevgisizlik efektiyle sorguluyor. Kitap boyunca hep Varlık Felsefesi izlerini görürüz. Bir insan çocuk yaşlarında aldığı birikimlerle hareket edermiş. Akça da taş ağırlığında yaralar biriktirmiş. Kültür nüanslarını da gizlice eleştiriyor ve bahsediyor. Özellikle Alevî kültürüne bir ilgisi olduğunu görüyoruz. "Taşlar ve Avlular", Akça için dağlık bir köy alanından kent merkezine geçişin sarsıntılı bir yolculuğun ilk durağıdır. Özellikle büyük kent merkezine uyuşamama ve kişilik gerginlikler yaşamak kaçınılmaz bir Kapitalizm salgınlığıdır. Akça sözü hep kaçırıyor. Taş gibi yuvarlıyor. Peşinden gitmemizi ve mücadele etmemizi istiyor. Hemen avluya girmemizi istemiyor. Farklı biçimler ve dertlerle önümüze getiriyor marifetini. Ayrıca deneysel ve somut yöntemle dilini kendine has özgü karakterleriyle öğütüyor ve biliyor. Çocukluğunda çok şey yaşadığı çok aşikâr! Değersizliği çok yaşamış ya da ben yanılıyorum. "benim küçük çakıl taşınız"dan duygusal travmayı hemen anlıyoruz. "Taşlar ve Avlular" hem içsel bir döküntü hem de dışsal bir yapı kanıtıdır. Akça her zaman devrimci bir aşkla bağlanmış yaşama ve bunu dizelerindeki hislerde rahatça görebiliyoruz. Taşın uğultusu... Avlunun boşluğu... Kitaptan beğendiğim kısımlar; ""Kocaman bir taş taşıyordu. Yorgun, uykusuz, aç ve tenhaydı. Dümdüz bir ovaya götürdü taşı, yer ile gök arasına koydu. Soluklandı. Taşın yanına taş kondu, soluğunun yanına soluk. Taşlar gibi birikti insanlar, insanlar kadar çoğaldı taşlar. Yan yana, alt alta, üst üste avluyu ördüler. Senin taşın nesi olur bu avlunun?" "taşı susturun/ büyüsün!" "yok öyle bir taş!/ bunun için kazıyorum kendimi" "terk edilmiş bir damla ter gibi/ duruyoruz kendi tenimizde" "başkalarından dönüyorum/ boşluğuma/ evim benimö seninle aşklarımı örttüm/ yalnızlığımı genişlettim/ ömrümü tamamladım" "göçü en çok sürgün olan taşır/ sokuldum kapılara bir tek kilit/ avludaki taşlar daha çocuktu/ bilmezler bunu" "gövdem kendime taştan bir mabet/ saklıyorum her şeyi tanrıya bildirmek için/ beni çok biçtiler sivrildi içimdeki yara/ sızım büyüdü kent oldu/ yakamdan düştü" "eşkalimi kaybettim anons çekiyorum/ kaburgalarım bu akşam da yeter" "öpüşmelerim vuruldu ağzımı arayın" "köşelerinden tellerini terk etmiş/ şemsiyeye benzettim bulunca kendimi" "dilime gömüp recm ettim bir çok sözü/ kenti terk ederek soluyorum yolu" "adımı sürgünle bir tuttum/ eskittim var olmakla yok olmanın/ deriden giyilen elbisesini" "ibretliktir kendine oyduğun çukur/ toprağı tazeleyen defin gibi/ belki de taş toprakta bir çıbandır" "ne kedinin ne suyun ne ışığın şeklindeyim" "gölgemi nerenize koysam/ beni kendinizden sayarsınız" "avlunuzdaki dikenli telde yırttım/ belki de kimliğimi" "yüzümü değiştirmiyor yeni bir ayna" "size geldim ayakkabılarınızdan/ okudum yolunuzu yordamınızı" "hiçbir şeye benzemez bir eşyanın/ sahibine yatkınlığı" "ve saygı duyacağım taşa/ burada, şurada ve orada/ konacağım nasılsa bir avluya"
Taşlar ve Avlular
Taşlar ve AvlularFatih Akça · Yasakmeyve Yayınları · 20154 okunma
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.