Gönderi

Albert Camus, örneğin, Tanrı'yı reddedişini kötülüklerin varlığına ve insanlar tarafından bolca ve şiddetli bir biçimde tecrübe edilişine bağlamaktadır. Ona göre sormamız gereken soru şudur: Bu dünyada kötülük var mıdır? Eğer varsa, kötülük Tanrı fikriyle bağdaşmaz. Tanrısal bir düzende, Tanrı'nın yarattığı ve yönettiği bir dünyada kötülüğün olması akıl alacak gibi değildir. Sözgelimi ölüm, bir kötülüktür ve kötülük bize azap verir. Oysa "haklı olan asla öldürmeyendir. Bu, demek ki, Tanrı olamaz." Camus, kötülük problemini çok basit bir varoluşsal ikilemle ifade eder: "Ya biz özgür değiliz ve her şeye gücü yeten Tanrı kötülükten sorumludur. Ya da biz özgür ve sorumluyuz ama Tanrı her şeye gücü yeten değildir. Camus'nün, kötülük, özgürlük ve kader sorununu ve cevabını bu kadar basite indirgemesi, onun ateizminin sağlam düşünsel dayanaklar ve teorik gerekçelerden ziyade varoluşsal kökenli "hayat sevgisi ve ölüm korkusuna dayanan ve dolayısıyla tam anlamıyla felsefi temellendirilmesi yapılmamış olan bir ateizm" olduğu kanaatini paylaşmaya götürüyor bizi.
Sayfa 36 - Vadi Yayınları
·
81 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.