Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
9/10 puan verdi
Modern zamanların çileci, kavgacı ve doğrucu dervişi
Ludwig Wittgenstein... Avusturya Viyana'da doğmuş filozof, matematikçi. Avusturya'nın bereketine bakın: Stefan Zweig, Sigmund Freud, Rilke, Thomas Bernhard, Elias Canetti, Robert Musil... Coğrafyanın kadere olan etkisinin en çekici hali. Peki kimdir bu adam? Onu felsefe dünyasında önemli kılan ne? Neyi savunur, neyi destekler? Öncelikle hayatından başlar isek, varlıklı bir ailenin içinde doğan sekiz çocuğun en küçüğü. (Çok çocuklu ailelerin içinde yetişmek daima zor olmuştur. İlgisizlik, yalnızlık ya da tam tersi kalabalıklık hissi ruhu yormakla kalmıyor, boğulmaya da itiyor. Bu bazen intihara - ki üç kardeşi ediyor - bazen de dehaya sürüklüyor insanı) Çetin ceviz bir insan. Çoğu özyaşam öyküsünde gördüğümüz zorlukları çekmiş ancak zekası ve kimliğiyle bu zorlukların üstesinden gelmiştir. İki dünya savaşı görmüş birisi olarak Wittgenstein, insan ilişkilerinde otoriter ve inatçı olduğu kadar; aynı zamanda duyarlı ve şüpheli bir yaklaşım sergilemiştir. Hayatını değiştiren olay ise bir diğer filozof Bertrand Russell’ın kendisi ve eserleriyle tanışması ile gerçekleşti. Russell, Wittgenstein'ın dehasını fark edip onunla daha yakından ilgilenmeye karar vermiş ve devamında da Russell seviyesinde bir filozof haline gelmiştir. Birçok filozof gerçeği, hakikatı anlamak adına ömürlerini bu uğurda harcamış ve kendi doğrularını elde etmişlerdir. Wittgenstein'ın yolu bitmemek üzerine kurulu sanki. Gerçek ya da doğru sizce bir midir? Yani her bakış açısından sızan farklılıklar bizi bir olmadığı yönünde bir görüşe itse de aslında birdir. Taban ve temel anlamında birdir. Farklı pencerelerin doğruya olan etkisi yalnızca bize rehber kılınan bir türevdir. Peki doğrunun doğru olduğunu mantığımız dışında bize kim söyleyecek? Filozoflar? kanaat önderleri? Doğru, doğrudur ancak bunun kanıtını ya da işlevselliğini kendi içimizde tartıp, karar vermek zorundayız. İnsanın doğruları dünya var olduğundan beri çıkarlarıyla paralel ilerledi. O sebeple en azından dışarı yansıtmasak bile kendi içimizde doğruların yalnızca sade anlamıyla kabulü gerekir. O sebeple bol bol kritik yapmak, okumak ve araştırmaktan başka çaremiz yok. Wittgenstein'ı araştırırken ve okuduğum bu kısa kitabıyla aslında doğrunun bir varış noktası değil süreç olduğunu anlıyorum. Yani kesin bir varış noktasına değil o yolun üzerinde olmak mesele. Ona ''modern zamanların çileci, kavgacı ve doğrucu dervişi'' demelerindeki sebep ise doğruya, anlama olan yolculuğundaki izlediği metodla ilgili. Yalnız bu metodu uygularken de insanın karşısında zorlu bir düşman vardır. Kimdir o düşman? Elbette kendisi. Wittgenstein’ın arzularına o kadar zıttır ki, içinde yaşadığı bu çelişkiler ona çok acı vermiştir. Öyle ki, yaşamını kazanmak için birçok yerde dersler vermiş Avrupa’nın sayılı zenginlerinden biri olmasına rağmen bu şaşaalı hayata yüz çevirmiş ve hayat anlayışının gereği olarak mistik kristalleşmeler denebilecek yoksunluğu, yalnızlığı ve çileyi seçmiştir. Bu kitabıyla başlayan Wittgenstein serüvenim devam edecek. Ülkemizde ve 1000kitap'ta bilinen birisi değil maalesef. Bu sebeple görenlere, duyanlara tavsiyemdir. Yan Değiniler iyi bir giriş kitabı. İyi okumalar.
Yan Değiniler
Yan DeğinilerLudwig Wittgenstein · Altıkırkbeş Basın Yayın · 1999173 okunma
··
561 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.