Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

300 syf.
8/10 puan verdi
"Yüründü. Anıt Kabir'e doğru: Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni (!) savunuyoruz. (...) Söylemem akıllılık mı, aptallık mı? İşte söylüyorum. Başımız sıkışınca Atatürk. Atatürk yetiş! Bu kısır döngü, içine sıkışıp kaldığımız bu akvaryum ne zaman aşılacak? Bir yandan onun açtığı kapıdan geçmeye kalkıyor, daha geçerken iki çelme üç namluyla geri püskürtülüyoruz: Atatürk yetiş!.." Bugün 19 Mayıs herkes Atatürk'ü anıyor. Sevenleri için resmi gunlere gerek yok tabii. Ama onlar da anıyorlar bugün. Sevmeyenlerinin çoğu da bir devlet geleneği olduğu için (ayıp olmasın diye) anıyorlar. Atatürk son yarım asırda parçalanmak istenen en büyük ortak değerimiz. Analım tabii lakin 20 Mayıs günü son yarım asırda hiçbir şey olmamış gibi hayata devam edeceksek Atatürk için bu anmanın bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Adalet Ağaoğlu çok güzel bir tespit yapmış. Başımız sıkışınca Atatürk yetiş! Atatürk bizlere bir vatan ve bir Cumhuriyet bırakıp gitti. Toplum bu Cumhuriyet'e ve kendisine sahip çıkamamış ise Atatürk ne yapabilir? Öldürülen Ahmet Taner Kışlalı'nın çok sevdiğim bir deyişi vardır: "Ve elbette, Atatürk'ün sağlığında yaptıklarının bekçiliği ile yetinmenin Kemalizm değil "tutuculuk" olduğunu da unutmamak gerekir!... Kemalist olabilmek için Atatürk'ün "izinde" değil, "yolunda" olmak gerektiğini bilmek gerekir!..." Biz o yolu tıkayanlarla baş edemedik. Tökezledik. Şimdi onlar istedikleri gibi hem Atatürk'ü hem Cumhuriyet'i değersizleştirme politikalarını devam ettiriyorlar. Halk çıkarları uğruna güçlü olanın yanında olmaya devam edecek, iktidar güç demektir. Ve güçlü olanın safında yer almak rahat bir yaşam demektir, diye düşünenler yanıldıklarının farkına ya çok geç varacak ya da hiç varamayacaklardır... Bugün 19 Mayıs ve Atatürk Cumhuriyeti bıraktığı gençlerle gurur duyar mıydı bilemiyorum ama bildiğim bir şey varsa o gençlerin çoğu ne Tarih okuyor ne de başka bir şey. Sosyal medya söylemleri ile bir dünya görüşü sahibi olunulmazı da anlatmak bize düşmez artık herkesin "aklı hür, vicdanı hür" sonuçta. "Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz" Mustafa Kemal Atatürk Saygıyla ve özlemle.. Bu kitap beni çok etkiledi. 1969-1977 yılları ülke siyasetinin en çalkantılı yılları 71 muhtırası. 71 Aydın tutuklamaları... Çok şey var çok.. lakin çoğu yerinde tanıdık bir yazara ait anılar ve gözlemeleri okudukça daha da ilgi çekici bir kitap oldu benim için. Dört ciltten oluşuyor günlükler bu birinci cildi. Farklı farklı yayınevleri basmış tek kalemde olsa daha güzel olurdu ama yapacak bir şey yok. Geçen günlerde günlüklerinden seçmelerini okuduğum Andre Gide, edebiyatçı günlüklerinin birer portre, öykü, anı, tarih yazısı olduğunu söyler. Gerçekten bu tanım Adalet Ağaoğlu'nun kitabı için birebir uyuyor ve bu seri birkaç kitaptan oluşuyor diğerlerini de mutlaka okuyacağım... Adalet Ağaoğlu ile bu okuma sürecini devam ettirirken bazen ona kızdım, bazen acılarına ortak oldum ama genel anlamda yakın tarihimiz üzerine birinci ağızdan tanıklık eden birini okudum. Adalet Ağaoğlu zengin bir ailede doğmuş. Eğitim hayatını babası çok iyi bir şekilde karşılamıştır. Hatta o okusun diye Ankara'ya taşınmıştır. Yokluğu, yoksulluğu pek çekmemiştir. Evlendikten sonra eşi ile bazı zamanlar parasız zamanları olsa da genel anlamda durumu iyi olan bir yazardır. O yüzden köy ve köylüyü pek bilmeyen bir yazardır. Gorki'nin Plake'sinde şöyle bir söz geçiyor: "Okumuş kibarlardan bize hayır gelmez" İşte 1965 yılında Adalet Ağaoğlu kolunun altına kıtapları alıp köyün yolunu tutar. Köylülere sözde Madam Bovari'den Emma'yı anlatacak hayaller bu hayatlar ise köy kahvesine vardığında erkeklerin ona sırt çevirmesi ve kadınların ona buraya "yakışmıyorsun" imaları sonrasında elinde kitaplarla kalakalmıştır. İşte bence bu olaydan sonra bariz sınıf farkını aşamayacak olduğunu düşünen Adalet Hanım artık kendi sınıfına yönelecek "aydın" "sanatçı" çevresiyle ilgilenecek ve onların sıkıyönetim ile olan sıkıntılarını dile getirecek. O yıllarda aklınıza gelecek tüm yazar, sanatçı, gazeteciyi sıralayabilirsiniz hepsi bu kitapta var o yüzden ben önemsediğim birkaçı ile olan anılara biraz değineceğim.. Lakin öncesinde Adalet Ağaoğlu'nun iş yaşamı üzerinden genel bir eleştiri yapayım. Adalet Hanım 17 yıl TRT'de çalışmış bir kişidir. Uygulanan sansüre rağmen uzun süre orada kalan ve bardağı taşıran hamilelere rağmen kolay kolay oradan ayrılmayan bir memur hayatı sürmüştür. Hatta Kafka' ya selam yollayarak şöyle diyecektir: "Herbirimiz durmadan yakınan küçük memurlarız; tozlu birer dosyaya döneceğiz. Ola ola olunacak şey bu. Kafka'yı en çok bugün düşündüm. Dehşete düştüm." Medeni cesaretini toplayıp istifa edecek ama istifası kabul edilmeyecek, yazdıkları yönettiği yayınlar sansüre uğrayacak sonrasında TRT defterini kapatacak .. Yönetim kurulu başkanı olan Turgut Özakman istifa edince ona bu görev verilecek çekinerek de olsa kabul edecektir. Yani geçim kaygısı yüzünden oluşan o standart memur bağımlılığı onu 17 yıl boyunca esir alacaktır. Muhsin Ertuğrul kitabın başından sonuna kadar var. Ve kendisini desteklemese oyun yazarı olamayacağını söyler. Güngör Dilmen var.. Benim için çok değerli bir yazardır. Onunla yakın arkadaştır Adalet Ağaoğlu. Güngör Dilmen ile beraber bir doğu turu yaparlar Ani Harabeleri'ni kamerayla çeken Güngör Dilmen'i engelleyen ve kayıtları geri alan jandarma figürü de dikkat çekici sanırım gereğinden fazla koruyorduk tarihi yerlerimizi şimdi ise su altında bırakıyor yerle bir ediyoruz... Simone de Beauvoir'ın Kadın İkinci Cins serisinin son kitabı olan Bağımsızlığa Doğru kitabına eleştiri getirecek. "Bağımsızlık gelecek; geldi bile: Yeni bağımlılıklarla. Yani bu bölümde Adalet Ağaoğlu'nu anlayamadım. Simone için küçük "Fransız Burjuvası" diyor Sartre ile elele kolkola ne kadar bağımsız diyor ama kendi de bir burjuva hayatı yaşıyor. Zamanının çoğunu bir yazardan bir yazara süren "aydın" toplantılarında geçirir birkaç ayını Antalya'da olan mütevazı yazlığında geçirir. Neden Simone için böyle bir ifade kullanır anlayamadım. Ve şöyle devam eder: "Hep kadının özgürleşmesinin erkeği özgürleştireceğini düşündüm. Erkeği 'kendinden kurtarmadan' bize kurtuluş yok" yani bu düşünceler cidden çok garip. Sonradan değişti mi bilmiyorum ama bunları söylerken kırk yaşında bir kadındı kendisi. Gerçi sonradan çocukluğum kırk yıl sürdü diyor ama bilemiyorum. Neyse konumuza dönersek Adalet Hanım siz Anadolu kadınının aydınlanması gayesiyle bir girişim yapmıştınız ve orada başarısız olduğunuzu görmüştünüz. (o da Antalya'nın bir köyü daha kırsal kesimlere gitseniz ne olacaktı acaba?) Siz erkeği kurtarmadan önce kaderlerine bırakılan Anadolu kadınını tanısaydınız Güngör Dilmen gibi bir "Kurban'' ya da bir "Ben Anadolu" eseri yazardınız. Gidip orta sınıf kadınlarının kozalarından kurtulmalarını konu alan bir "Kozalar" oyunuyla yetinmezdiniz. İlerleyen sayfalarda yine Simone de Beauvoir'a çatar ama sonrasında onun karşısına bir inceleme kitabı koymadan ne kadar konuşsam boş diye bir not düşer. Kitabı okurken bizim kadın yazarların birbirinin dedikodusunu yaptığını göreceksiniz özellikle Leyla Erbil ve Sevgi Soysal arasında.. Yani orta sınıfa mensup kadın yazarların uğraşacak çok derdi var. Ama Anadolu kadınlarının seslerini duyuran köy enstitüsü mezunu yazarlara da mesafeli Adalet Ağaoğlu Talip Apaydın'ın çeltik ekimini ve köy hayatını anlattığı bir kitaba üstü kapalı "basit" gözüyle bakacak ve ilk romanı olan Ölmeye Yatmak eserinin basım sürecinde Fakir Baykurt eserleri takır takır basılıyor ben de iyi bir kitap yazdım neden benimki basılmıyor diye içten içe bir kibir dalgası yayılacak satırlara... Adalet Ağaoğlu önemli bir kadın yazardır. Lakin madem günlükleri paylaşmak gibi bir yola gitmiş ben de hoşuma gitmeyen noktaları yazmak konusunda özgürüm. 1971 gözaltıları, tutuklamaları kitabın ana konusu çünkü çevresi çok geniş bir yazardır. Arkadaşlarının çoğu hapislerde o da bu durumun yarattığı sıkıntılı süreçleri bize aktarıyor. O satırları okumak gerçekten üzücü. Zaten fazlasıyla olan karamsarlık seviyemin tarihi temellerini buldum bu satırlarda. 68 kuşağının eylemleri de geçiyor kitapta. Oğuz Atay'dan da bahsediyor. Hatta Ölmeye Yatmak eserinin bir kopyası Sinan Yayınevinin sahibi tarafından Oğuz Atay'a verilmiş. Bu duruma çok bozuluyor Adalet Ağaoğlu nasıl olur da kitabını basılmadan başka bir yazar okurmuş! Ki Oğuz Atay okuma fırsatı bulmamış çantasında iki üç hafta gezdirmis ve Adalet Ağaoğlu arayınca gidip ona geri vermiştir. Eserin doğum süreci çok sancılı geçiyor Adalet Ağaoğlu için önemli bir eser olduğu kesin ama çok övdüğü için okumadan bir şey diyemem. Bu kitabı okumak isteyişimin bir başka nedeni kardeşi Güner Sümer ile ilgili bilgiler edinmek. Güner Sümer ablasına nazaran daha kavgacı, siyasi söylemleri uğraşları daha çok olan bir yazardır. Aralarındaki ilişki çok iyi olsa da bazen Güner Sümer'in ablasına patladığını göreceğiz. Mesela bir tartışmadan sonra şöyle diyecek Güner Sümer: "Siz aydınlar, herkesi, her şeyi kınar, sonra da deniz kıyılarına gidip yatmaktan başka işe yaramazsınız" Bu sözler Adalet Ağaoğlu'nu kıracak ama aylar sonra kendisi de Güner Sümer'in sözlerini tasdik edecekti.. "Ben ve benim gibiler de. Durmadan yakınırız, ama 'yapmayız'. Yapabileceğim tek şey, bulabileceğim bütün cesaretimin ışığında şu topal romanı tamamlamak." Evet Adalet Ağaoğlu romanıyla bir şeyler değiştireceğini düşünüyordu. "Aydın" dediğimiz insanların da çoğunun yönelimi böyledir. Hep yazarlar, yazarlar, yazarlar... Sonra hapse atılırlar. Orada yazmaya devam ederler... Hâlâ yazıyorlar ama savunacak oldukları pek bir şey kaldı mı? Kaldıysa ben göremiyorum.. Adalet Ağaoğlu"nun da dediği gibi: "Sırası değil, sırası değil" denile denile bütün tarih zamanlarının önemli çağrısı ellerimizden kaçıp gitti. Burada Ahmet Cemal'e söz vermek istiyorum.. "Türk toplumunun tam altmış yıldan bu yana bir yandan olası iktidarlarının güvencesini halkın inançlarını sömürmekte bulmakta direnen siyasal kadroları, öte yandan da bir kez ortaya çıkmış inanç mikrobunun nasıl bir alışkanlık hastalığına dönüşebileceğini göremeyen kısır aydınları yüzünden içine düştüğü bu durumdan kurtulabilmesinin tek yolu, ancak düşüncenin mutlak zaferiyle sonuçlanacak bir savaşımın bu toplumun çağdaş uygarlık düzeyini yakalamasını içtenlikle isteyen tüm kesimlerce göze alınmasından geçebilir." Öyle bir göze alma olmayacak diye düşünüyorum. Ama umudu kaybetmemek gerek dimi nasıl olsa bize öğretilen bir toplumsal değer olan "umut" onu kaybetmemek gerek Melih Cevdet Anday'ın şiirinde dediği gibi "Olsun da Görelim" bakalım... OLSUN DA GÖR O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör Seyreyle gülü bülbülü Çifter çifter aylar gökyüzünde Her gece ayın on dördü Kuşlar geçecek damların üstünden Kuşlar konacak dallara Kanat seslerini duyup uyanırlarsa Gene kuşlarla uyusun çocuklar Olanı biteni anlatma. Hiç görmediğim şey bu Kurdun gözü yılmış sürüden Elmanın yarısı soğuk yarısı sıcak Ağulu bitkilere dolanmış salkım Güneşten yağmur boşanacak Yetsin demir çağının beyliği Yeni bir gün başlıyor demek Yeryüzünde korkusuz yaşamak İki milyar kişiye bir dünya İki milyar kişiye iki milyar ekmek Yazık olur bu düş yarı kalırsa Barış günü insan hakkı yenirse Köroğlu' nun sözü dinlenmelidir Sivas ilinin Banaz köyünden Pir Sultan Abdal dirilmelidir Ah günüm yetse görmeye seni Seni övmeye gücüm yetse Barış çağı altın çağ Son ozanı ben olayım bu özlemin Bu özlem bitse O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör Seyreyle deli ozanı Baştan başa sevda, baştan başa tutku Dili baldan tatlı Melih Cevdet Anday
Damla Damla Günler
Damla Damla GünlerAdalet Ağaoğlu · Alkım Yayınevi · 2004184 okunma
··
365 görüntüleme
Demet okurunun profil resmi
Bu aydınlık dolu inceleme için teşekkür ediyorum👏🏻 O kadar yerinde sözlerden alıntılar yapılmış ki her biri ilmek ilmek işlenmiş.. Adalet ağaoğlu’nu bu zamana kadar hiç okumadım o da benim ayıbım. Ama elimde şuan dar zamanlar üçlemesi mevcut erteleyip duruyordum açıkçası yazarı şuan baya merak ettim. Bu kitapla sanırım pek benzerliği yok ama yine de kalemi incelemeden sonra merak uyandırdı en kısa zamanda okuyacağım, bu kitabıda okunacaklar listesine alıyorum tekrar teşekkürler :)
Adem okurunun profil resmi
Dar Zamanlar en iyi serisidir. İlk kitabı olan Ölmeye Yatmak da serinin ilk kitabı bu kitabı okurken eseri yaratma sürecine şahit oldum o yüzden merak ettiğim bir kitabıdır. Adalet Ağaoğlu çok önemli bir yazar iyi yönleri için çok şey sıralanmıştır ben de sıralarım ama bu yeterli değil eleştirecek bazı yönleri gözüme çarpınca da söylemek istedim sonuçta herkesin eksik olduğu yerler vardır. Birkaç kitabını okudum ben okumaya da devam ederim şimdiden iyi okumalar dilerim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.