Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

42 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
30 saatte okudu
Ruhun Gizli Elbisesindeki Sıkıntılar: “Ten Düğmeleri” – Belki De Düğümleri – 23 Ağustos 1995 yılında Diyarbakır’da doğdu. Asıl adı Yusuf KORKUTAN. Mahlası, Yusuf ARAF. İlköğretim, ortaöğretim ve lise öğrenimini Diyarbakır’da gördü. Üniversite öğrenimini ise Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde Radyo ve Televizyon Programcılığı Bölümü’nde görmüştür. Aynı zamanda Anadolu Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’ nü okuyor. Bir zamanlar, İstanbul’da yaşamıştır. Şimdi ise Diyarbakır’da yaşam telaşı içinde mücadele ediyor ve edebiyat alanında bir şeyler üretmeye devam ediyor. Ayrıca 21 Ekim 2015 yılında, yazmış olduğu şiirlerin basılmaması üzerine “Beyaz Gölgem” adlı bir şiir albümü çıkartmıştı. Herfene, Üslûp, Anbean, Şiirden, Yolcu, Şarkî, Varlık, Lümpen, Cazkedisi, Şehir, Vurgu, Bireylikler, Ze (Türkiye’nin İlk Sesli Dergisi) ve diğer dergilerde şiirleri yayımlanmıştır. Fanzinlerde de eserleri yayımlanmıştır. Zamanında “Yelkensiz Dergisi” nde yayın kurulunda yer almıştır. Vahittin Bozgeyik 2017 Şiir Yarışması’nda “İnsan Doğar, Büyür ve Ağrır” adlı şiiri ile ikinci olmuştur. 23 Mayıs 2017 tarihinde deneme türündeki ilk kitabı olan “Açık Kalp Edebiyatı” Herdem Kitap’tan çıkmıştır. Roman kitabı olan “Muhtelif Delikanlı”, 13 Haziran 2019’da Herdem Kitap’tan çıkmıştır. En son olarak 2018’de “Ten Düğmeleri” adlı şiir kitabının ilk baskısı Peron’dan, ikinci baskısı ise Kaos Çocuk Parkı’ndan çıkmıştır. “Ten Düğmeleri”, toplam yirmi iki (22) sayfadan oluşmaktadır. Yusuf Araf’ın ilk şiir kitabıdır. Kitap satış sitelerinde Peron’un yanlış basımından dolayı kırk iki (42) sayfa olarak geçiyor. Bunu da belirtmek isterim. Hamur Tipi : 2. Hamur Ebat : 13,5 x 21 İlk Baskı Yılı : 2018 Baskı Sayısı : 2. Basım Araf, büyük ihtimalle şiir yolculuğunda gözlerini ve yüreğini Cemal Süreya’nın “Şiir, anayasaya aykırıdır; doğanın ahlakı kovduğu yerdedir, yasa dışıdır.” cümlelerine çevirmiştir. Bundan olsa gerek, daha kitabın ilk sayfalarında bize sesleniyor sert bir lirizmle. Anayasa neydi? İlk önce biraz tanımlar üzerinden gidelim olmaz mı? Hem kendimize de bu süreçte hatırlatmış oluruz. “Örgütlenmiş bir toplumda devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini saptayan ve düzenleyen, yasa sıralamasında en önde gelen yasa.” Sanırım bu anayasa konusunu çözmüş olduk. O hâlde ilk şiir üzerinden ilerleyelim. Araf, bize “Her Fakir Evden Bir Şair Çıkar” şiiriyle sosyal devlet, bozuk düzen ve sistem, yokluk ve yoksulluk, sağır ve dilsiz devlet ve baskıcı gibi kavramları sorgulatmıyor mu? Aynı zamanda bir babanın hiyerarşik tablosunu da göstermiyor mu? Ki daha ilk sayfada bize babanın nasıl sevdiğini ama aynı zamanda şiddet gösterdiğini göstermiyor mu? Sanki babasının psikolojik sürecini ve bulunduğu ortamın sosyoekonomik tablosunu çiziyor. Şiir kitabındaki gizli karaktermiş gibi. “Her fakir evden bir şair çıkar/ bir de yan komşuya iki tabak yemek/ ne desem yanlış anlaşılır/ beni daha sana varmadan tutuklarlar/ bu devirde çocukların sesleri çirkindir/ ondan duymaz devlet baba.” dizeleriyle bize sosyal devlet yapısından uzakta olan bir ev betimliyor. Devletin vatandaşına bakmadığı, fakir evlere hizmet etmediği, geçim derdini çözmediği, yokluk ve yoksulluk romantizmini aşmadığı bir devlet düzeninden ve bozuk düzeni eleştirince, tutuklama eyleminin hemen devreye girmesinden bahsediyor. Düşünce özgürlüğünü eleştirmesinin ülkemizdeki tablosunu sunuyor bize. Devletin işine gelmediği her şeye vurdumduymaz yaklaşması gibi. Yusuf, şiirinde sevgiliye gitmeye çalışıyor. Bütün bu kötülüklerden, ezici ve sevgisiz ortamdan, bunalımlardan, kendi babasının şiddetlerinden ve daha bir sürü şeyden dolayı sevgilisine gitmeye çalışıyor ve giderken de salt bir duygusallık yerine kamuflaj olmuş bir duygusallıkla hareket ediyor. Toplumsal sıkıntıları şiirine ekiyor. Şiiri, gitgide haykıran bir yapıya dönüşüyor. Siz bakmayın Yusuf’un şiirinde “bu devirde çocukların sesleri çirkindir” demesine. Asıl, çocukların sesleri güzeldir. Yusuf’un eleştiren, sorgulayan ve haykıran sesi güzeldir. Boyun eğen her çocuğun sesi, çirkindir. Mücadele etmeyen hiçbir çocuk, dikkate alınmaz. Yusuf’un mücadelesiz birisi olduğundan bahsedemeyiz. Şiirinden yola çıkarak şunları söyleyebiliriz: Yusuf, ortalama bir ekonomi ile geçinen bir evin üyesi. Bu evde maddi sıkıntılar hep vardır. Geçim derdi. Sürekli çalışan ve çabalayan bir babanın bunalımı neticesinde oluşan şiddet eğilimi. Yaşam koşullarının insanı dönüştürdüğü biçimin kurbanı olmuş bir baba. Her maddi sıkıntının olduğu evde, hep manevi sıkıntılar vardır. “Her şekil bir façadır yüzümde babam” ve “Her fakir evden bir şair çıkar/ bir de baba” dizeleri, bize zaten bu düşüncenin alt yapısını yansıtıyor. Çevredeki bozuk düzenin etkilerini de yazmayı unutmuyor. Araf, “Müstehcen Ölümlü Öpücükler” adlı şiiriyle yarattığı toplumsal ve bireysel donanımlı şiirden çıkıp, duygusallığın çıplak olduğu bir şiirle bizi yalnız bırakıyor. Tabii yalnız bırakırken tamamen kaybolmuyor, Yusuf. Şiirin gizli kuyusunda saklanıyor. En azından hızlı bir geçiş olmamalıydı. Sıradaki şiir de tematik olarak aynı olsaydı bari ama yapacak bir şey yok. Bize şiir kitabının çeşitliliğini vurguluyordur belki de. Bence şu dize hatırına yazılmış bu şiir: “Ancak öpersen yaramı değişir kullandığım ilaçlar” Kalemin keskin ve yaralayıcı kısmı – acaba… – Araf, sınırları zorlamak istiyormuş gibi görünüyor. Kitaptaki çoğu şiirden farklı bir biçime sahip olan bir şiir bu. “Kahır” Sahi, buna gerek var mıydı? Bu biçim olarak sırıtmıyor mu acaba? Kitapta bir bütünlük yakalamak daha tatlı değil midir? Belki de ben yanılıyorumdur. Biz en iyisi şiirin tamamına ve son dizelerine bakalım. Kahır senin yüzünde pas elinde duman ağır aksak adımların dikmişsin ağzını kırılmış parmakların kalbin aç kalbim kalbin yoksul sesin yok bu gece kelimeler kapalı üşüyorsun kalbim yağmur duruyor dudaklarında kapanıyor kapılar saçlarında kar şakaklarında eski bir bahar istedim ki beni seninler ayrı yerlere koysunlar sana çiçekten salkım bahçelerinden bir duvar bana olsun, ne olursa olsun terk et o pencereyi uyu! yahut öl kabuğunda çünkü top koşturan bir çocuk yok sevginin avlusunda gök içinde kahır yer hınç barındırır kar saçlarında kalbim peşinde endişe içinde koca bir mecburiyet ile ne bahar görürsün ne de yırtılan bahtın örülsün kalbim! dirilme daha yakışıklı çıkıyorsun fotoğraflarda cesetken! Sizce de şiirin sondan ikinci dizesi, uzun kuyruk olarak durmuyor mu? Biçimi çok yormuyor mu? Şiir boyunca hep kısa dizeler var ve ardından gelenler de aşağı yukarı dengeyi sağlamıyor mu? Peki, buna ne diyeceğiz? Sanki fazla kan kaybı yaşıyormuş gibi. Bence buraya fazla dokunmayalım ama Yusuf’un kalbine söylemek istedikleri etkileyici. Çok darbe alan bir kalbin yaşamaması daha güzel. Çok acı, kalbi yıpratır çünkü. Araf, Diyarbakır – Sivas arası bir tren yolculuğunda yaşadığı duygusal patlamaya şiir yazarak mola vermiş gibi. Sanırım Yusuf, bir ayrılık travmasında? Bir önceki şiirinde öpmenin yüceliğinden bahsederken, bu şiirinde hayal kırıklığını veya ulaşamadığını aktarmak istiyor. “Öpücük tenden taşınma başka tene/ geç de olsa anladım” demiyor mu? Ki sonraki dizelerde bu varsayımımı güçlendirerek “Bir vagondan diğerine yaptığım/ kanamalı bir aşk/ sırtıma yüklediğim ağlamaklı akşamlar” yazmıyor mu, kalbinde büyük patlamalar olurken? Aynı zamanda kendisine sitem ediyor çokça. “Adımlardım kendime pay biçtiğim dudaklarını/ gördüğüm her yarayı öpmemeliymişim meğer/ yasakmış trenlerde yarım yamalak sevişmeler” dizelerinden anlıyoruz bunu. Belki yaşanmışlıklar, belki de yaşanmamış hayaller… Zorlu bir tren yolculuğu olduğu çok kesin. Hüzün dolu bir tren. Hüzün dolu bir kendisi ve “Yalnız hüzün el sallarmış trenlere” söylemi. Belki de bundan yola çıkarak kendisine rastlamaya çalışıyor? “Öpülmemiş Bir Kalp” te Yusuf’un sinirlendiğini, yalnız bırakıldığını, hiçe sayıldığını ve ertelendiğini görüyoruz. Şiiri okuyunca çoğunuzun göreceği şey, üzgün bir tablo. Lütfen, “Birden kırışan alnım gibi kaldın hayat” karşısında saygı duruşu sergileyiniz. Bu dizeyi yazabilecek kadar kırışmış Yusuf. Hani Yusuf’un ikinci olduğu şiir yarışmasına katıldığı bir şiir vardı ya. İşte o şiirde Yusuf, her şeyi ele veriyor. “İnsan Doğar, Büyür ve Ağrır” adlı şiirinde yaşamın sancılarını, sürecini ve serüvenini anlatıyor. Yusuf nereye giderse gitsin ve ne yaparsa yapsın, bu geçim derdi onu yalnız bırakmıyor. Devletin vurdumduymazlığından kurtulamıyor. Sanki tenine yapışmış düğmelerden bir tanesi. Ruhun azabı! “Cebimdeki bozukluklardan bir ağrı sipariş ettim kendime” dizesi, hepimize atılan bir tokat değil mi? En çok da kendisine sahip çıkmayan babaya. Devlet babaya. Kendisine aldığı ağrı ile çok ağlamış ve bize bir pusula uzatıyor. “İnsan, ağladığı yerin ev sahibidir.” Bundan başka bir tanım yapılabilir mi? Sevgili Araf, “sesimin küflü omuzu” sence nasıl bir betimleme veya imge? Şu anki şiirlerinde eskiye göre daha sağlam imgeler var. Kafamı karıştırıyor bu tür imgeler. Birbirinden bağımsız sözcükleri birbirine bağlayıp imgeler oluşturmak isteriz her zaman. Kimi zaman başarırız. Kimi zaman da yeniliriz vahşi imgeye. Bu konuda yorumunu muhakkak isterim. “Babamdan yediğim ilk yumruğa sarılıyorum, senin adın geçince düşmemek için/ düşün ki o denli çaresizim, o kadar sana yüz tutmaya gelmişim/ öylece yeni yetme gibi uzağımda dururken ellerin.” Bu dizeler, bize kişisel duyguların ardındaki çaresizlik, yorulmuşluk ve umudun fotoğrafını uzatıyor yumuşak bir tonda ama en çok da kırılgan ve dargın bir romantizmle. Ah “Zührevi”, ah! “Sen sanki hazırda bekleyen bir intihar gibi beni bekliyorsun/ bir insan ne kadar büyük bir ağrı olabilir ki diyorum/ diyorum sen/ bir diş ağrısı gibi tutmuşsun ellerimden” ve “Bak burası da babam/ sırtımdaki yumruk izi/ kırılan kaburga kemiğim/ sustuğum gece” dizeleri, şairin bunalımını gözler önüne seriyor. Kırılmış, üzülmüş, ağlamaklı ve en çok ilgisiz ve sevgisiz Yusuf’u intihara sürükleyen bir ev trajedisi! Psikolojik çalkanmalar. Acıların yoğun etkisi. Dikenler üzerinde yaşayan bir insan. Fazla konuşamayacağım. Yaramı deşti bu şiir. Ah Yusuf, ahh! Ayrıca şu iki dize benim kafamı karıştırdı. Birbirini taklit eden iki farklı şiirin dizeleri. “Alnım, askıda kalmış, unutulmuş ceket kadar kırışık” ve “Birden kırışan alnım gibi kaldın hayat” dizelerini sadece ben mi taklit görüyorum? Umarım bana öyle görünüyordur. Bir de birinci dizede sanki fazla sözcük mü var? Sevgili Yusuf, askıda kalmış eki- ceket, zaten unutulmamış mıdır? “Unutulmuş” sözcüğü fazla değil mi sence de? Araf, bir kitap boyunca acemiliklerini, patlamış yüreğini, kırılan kaburgasını ve sırtını, ağlamış hâllerini, yalnız bırakılmışlığını, hiçe sayılmışlığını, şiddete maruz kalmışlığını, terk edilmişliğini, geçim derdini, devletin sosyal kavramından uzak oluşunu, vurdumduymazlığını, hiyerarşik yapısını, toplumsal sorunları, yaşam sancıları, psikolojik sıkıntıları ve daha birçok şeyi bize aktarıyor. Bu çok tanıdık değil mi? Biz de benzemiyor muyuz Yusuf’un yarasına? Cemal Süreya’nın şu İran atasözünü sürekli kullandığını hepimiz biliyoruz: “Türkçe bilenin işi, rast gider.” “Ten Düğmeleri’ nde gözüme çarpan bazı sözcük hataları var. Bunu dile getirmek istiyorum. Yusuf veya kitabın editörü nasıl gözden kaçırabilir? Sizden küçücük bir ricam var. Bakınız şiir yazarken demeyeceğim. Çünkü, çok zahmetli iştir. Şiir yazdıktan sonra veya kitap için dosya çalışması yapılırken, elinizde doğru bilgilerle hazırlanmış sağlam bir “Türkçe Sözlük” bulundurunuz. Belki bunları yazarken ben de yazım hataları yapmışımdır veya yapacağım. Gözümüzden kaçabilir. Bir dost olarak birbirimizi uyaracağız. Şair ve yazarların dil konusunda hataları neyse de editörlerin hataları nasıl kabullenilebilir? Yayınevlerine fazla iş düşüyor. Neyse konu fazla uzamadan ve farklı yerlere gitmeden/yanlış da anlaşılmadan şu sözcük hatalarını yazalım. Sözcükleri şiirde küçük yazıldığı gibi değil büyük harflerle yazacağım hepsini. Bilginiz olsun. Kitaptaki sözcük hatalarını ve doğruları şu şekilde: HALÜKÂRDA (YANLIŞ) – – – HÂLÜKÂRDA (DOĞRU) TUTUĞUM (YANLIŞ) – – – TUTTUĞUM (DOĞRU) HASBİHAL (YANLIŞ) – – – HASBİHÂL (DOĞRU) HALA (YANLIŞ) – – – HÂLÂ (DOĞRU) RÜZGAR (YANLIŞ) – – – RÜZGÂR (DOĞRU) HALLERİNDE (YANLIŞ) – – – HÂLLERİNDE (DOĞRU) Şiir kitabını yorumlamak için Cemal Süreya’yı birazcık referans olarak kullandım. Belki işimi kolaylaştırmak için belki de zorlaştırmak için. İşte Yusuf’un eleştirdiği anayasa ve bu bozuk düzene karşıdır şiir. Eşit davranmayan doğaya ve yaşama bir başkaldırıdır!
Ten Düğmeleri
Ten DüğmeleriYusuf Araf · Peron Kitap · 201810 okunma
·
276 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.