Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mahzun
Hüzün 'biz'e özgüdür. Osmanlı'nın yaşadığı, Cumhuriyet'te yaşamakta olan bir ruh durumudur. Batı dillerine, olanca derinliğini vererek çevrilebileceğini sanmıyorum. Hüzün, bir 'ardından bakma'dır. Yaşanana. Yaşananın tortusuna. Yaşanmış gerçeklikle birlikte titreşmektir. Yaşanmış üstüne bir yoğunlaşmadır. Yaşanmışın yarı belirsiz değerlendirilmesidir. Kaçırılanlar, yanlışlıklar, acılar, çâresizlikler, geçip giden zamanın bir daha geri gelmeyeceği... Bir pişmanlık, derin bir melankoli değildir. Tutku, kızgınlık, nefret, öfke, coşku (geleceğe yönelik), yoktur hüzünde. Hüzün, gerçekliğin, geçmiş zaman dilimini, dingin bir tatla 'değerlendirme yaşantısıdır'. Çığlık yoktur hüzünde, çılgın bir sevinç de. Hüzün, bir talep değildir. Bir beklenti. Bir doyurulması gerekli arzu. Hüzün, 'olduğu gibilik'le çıkılan bir geçmiş yolculuğudur. Yaşanmışın belli bir ışıkla aydınlatılmasıdır. Turuncu bir ışıkla belki. Rengi, hüznü yaşayanın yaşadığına yönelik yorumundan kaynaklanacak ışıkla. Hüzün, giderek seyrek yaşanır oldu. Gerçeklikle girdiğimiz bir ilişki türü olarak, nasıl yaşanacağını bilenlerin sayısı azalmakta. Mahzun insan, bu çağın insanı olarak görünmüyor. Çağımızda üzülen, bunalan, 'depresyona' giren insanların sayısı pek çok. Hüzünde, yaşanan sarsıntıların, tutkuların, sevinçlerin, tatların; sessiz, telaşsız, insanın iç dünyasında bir yerlerini sızlatan bir yorumu var. Mahzun, garip değil. Garip, garipliğinin farkında değil; tıpkı hıyarın hıyarlığının farkında olmayışı gibi. Mahzun, hışırın zıddı idi: Garipliğinin yarı bilincinde olan biri. Mahzun, garibin geçmişte yoğunlaşanı. Geleceğe kapalı değildir yine de. Geleceğin, gelip geçeceğini duyar. Hüzün, yaşanmış olandaki acı ya da sevincin arasındaki ayırım üzerine odaklanmaz. Yaşanmış sevinç dolu da olsa, bıraktığı tortu, hüzündür. Belki, sevinçlerin hüznü, acıların hüznünden daha yoğundur: "Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz." Sevinçlerin uçuculuğu, biricikliği, bir daha 'aynı' olarak geri gelmeyeceği... Yine de hüzün, umutsuzluğu, küsmüşlüğü barındırmaz içinde: Dünyadan vazgeçme, geri çekilme değildir. Hüzünde çok alttan alta işleyen bir 'sevinç' bileşeni vardır. Üzüntünün kabalığını hüzne çeviren de bu sevinçtir. Yaşanmış önünde soğukkanlı bir tebessümle durabilmek! Sanki, "yaşanmış olan, sen neredesin bilmem ama, ne denli yüreğimi burkarsan burk, ben buradayım" deriz, hüzünde. Acı bizi savurmaz, sevinç hoplatmaz, öfke titretmez: Hüzün dingin bir ruh müziğidir: İçinde kıpırtılı sevinçler taşıyan. "Şöyle ya da böyle ne yaşadım ama!" Yitirdiklerimiz önünde, derin acıların hüzne dönüşebilmesi, bizim 'mahzunluk duyarlılığımızla' ilgilidir. Hüzün, kabalığı, hesabı, kıskançlığı, çıkar hesaplarını kaldırmaz. Onlar gelince, o gider. Geçmişe hüzün bakışı bir 'ders alma' bakışı mıdır? Değildir. Hüzün, 'vaaz veren', kürsüde ders notlarını okuyan bir öğretmen değildir. Hüznün öğrettiğini anlayabilmek, hüzün üstüne hüzün yaşamakla olur. Çifte hüzün, hüzünlenmenin hüznüdür. Hüzün, 'kullanılacak', yararlanılacak, sömürülecek bir yaşantı değildir. Bir 'hâl'dir. Hâlde (stimmung!) gerçeklikle girdiğimiz ilişki sonucunda, gerçekliğin fark edemediğimiz boyutları çıkar ortaya. Hüzünde, gerçeğin diğer yaşantılarla tanıyamayacağımız 'yüzleri' görünür. Kendimizi bu yaşantıyla yeniden fark eder, yeniden keşfederiz. Düz bir 'keşif' değildir bu; hüzünle dönüşürüz. Saldırganlığın, kabalığın, kurnazlığın, insanları kullanmanın egemen olduğu bir çağda, bir 'kendini geçmişe bırakarak', geçmişle dingin ilişkiye girme yaşantısı olan, içinde üzüntüyle sevinci birarada taşıyan hüzün ortalıkta görünmüyor. Mahzun insan, savaşın, çıkar kavgasının, politik oyunların uzağındadır. Dünyanın çirkinliği, dünyadaki haksızlıklar, kalabalıklar ona acı verir. Bu acı, içindeki gariplikle birleştiğinde hüzne dönüşür. Garip, mahzun değildir. Garipliğini hüzünsüz yaşar. Mahzun insanın 'arada kalmışlığı', bir kıyısında garipliğin diğer kıyısında acıların, yaşam kavgalarının olduğu iki kara parçası arasında ağır ağır akan derin, geniş, sessiz bir nehir oluşundandır. Hüzün şairleri, giderek kurumakta olan bu nehri canlandırabilecek şiirler yazabilecek mi? Yoksa hüzün, bir zamanlar hüzün diye yaşanan bir yaşantının hatırlanmasıyla ortaya çıkan 'ikinci dereceden' bir duyguya mı dönüşecek?
Sayfa 51 - İNSAN YÜZLERİ, MahzunKitabı okudu
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.