Fatih Kerimi ile tanışıklığımız onun İstanbul Mektupları isimli kıymetli eseri ile başlar Balkan Savaşları esnasında İstanbul' da bir Tatar gazetesinin muhabiri olarak gözlemlerini yansıtır. Onun objektif ve o dönemi layıkıyla yansıtan notlarını okurken, Osmanlı'nın çöküşünün arka planı deşifre edilir. Tabii Kerimi'nin sadece Osmanlı'ya eleştiri getirdiğini düşünmek ona yapılmış haksızlık olur. Kerimi Tatar toplumuna eleştirilerini münevver kimliğiyle makalelerinde eksik etmez. Şark-ı Rus isimli gazetede müstear isimle yazdığı makaleleri ile Tatarları Rusya Müslümanlarını deyim yerindeyse topa tutar. Fakat eleştiriden kasıt doğru söz ise Kerimi Hocayı baş tacı etmek lâzımdır. Çünkü kaleminden doğruluk akmaktadır. Bu yüz sayfalık kısa risalede bile sözün özünü fevkalede iyi yansıtır. Kerimi'nin eserinde sadece Tatarlar ve Osmanlı Türkleri değil, bütün dünya Müslümanlarının geri kalmasının kadim sebeplerine mercek tutulur. 1300 küsür yıllık kadim bir medeniyetin özünden uzaklaşarak yıkılmaya namzet hale gelmesini vicdanının sesiyle durdurmak isteyen Kerimi'yi can kulağıyla dinlemek gerekiyor zira sorunların zamanı ve mekanı değişmiş ama içeriği değişmemiştir.