PLASTİK GERİ DÖNÜŞÜMÜ
Nature dergisinde
yayımlanan bir araştırmaya göre,
Fransız bilim insanları bu büyük
soruna çözüm olarak, 2012’de
keşfedilen bir enzimin üzerin-
de oynamalar yaparak, plastik
şişeleri rekor bir zamanda geri
dönüştürebilen yeni bir enzim
üretti. Enzimin orijinal hali birkaç
haftada sadece %1’lik bir geri
dönüştürme oranına sahipken, ge-
liştirilmiş yeni versiyonla, sadece
10 saat içerisinde plastik şişelerin
%90’ı geri dönüştürülebiliyor.
10
YENI BIR VIRÜS
Bilim insanları tarafından keşfedilen yeni
bir virüs türü olan “yaravirüs”, ilginç bir
özelliğe sahip. BioRxiv üzerinde yayım-
lanan araştırmanın başındaki isim olan
Jônatas Abrahão’ya göre, virüsün sahip
olduğu 74 genin 68 tanesi, daha önce
keşfedilmiş hiçbir genle uyuşmuyor. Ku-
lağa korkunç gelse de aslında bu panik
yaratacak bir keşif değil. Çünkü bu tarz
keşifler özellikle son yıllarda hız kazanmış
durumda. Kanalizasyonlarda keşfedilen
virüslerin %95’i, eşsiz genomlara sahip.
Bu tür keşifler, virüslerin gezegenimizde-
ki besin döngüsündeki rollerini anlayabil-
mek için son derece önemli.
10
ALERJİ YAPMAYAN POLENLER
Çoğu kişi şaşkınlıkla karşılasa da polenler bitki
dünyasındaki en sert materyallerden. Yapısı
nedeniyle bitki aleminin elması olarak da tanım-
lanan polenler, yeni bir teknoloji sayesinde artık
yumuşak ve esnek bir yapıya kavuşturulabiliyor.
Nature Communications dergisinde yayımlanan
ve Nanyang Teknoloji Üniversitesi araştırma-
cıları tarafından yürütülen çalışmada, bu yapı
geliştirilirken, polenlerin dişi organa ulaştıktan
sonraki yapısal değişimleri incelenerek polenin
duvar yapısı yeniden modellendi. Bu şekilde
üretilen polen bazlı mikrojel partiküller, çevre
dostu materyallerin üretiminde kullanılabilecek.
Üstelik polenlerin bu işlenmiş formu, herhangi
bir alerjik reaksiyona da neden olmuyor.
10
TİTREŞİMLERLE
DEPRESYON TEDAVİSİ
Stanford Üniversitesi araştırmacıları, dep-
resyon tedavisi için Amerikan Gıda ve Ilaç
Dairesi’nden de onaylı olan aralıklı teta-patla-
ması stimülasyonu adlı bir yöntemi geliştire-
rek yüksek başarı oranlarına ulaştı. American
Journal of Psychiatry dergisinde yayımlanan
makaleye göre tedavi kapsamında, altı hafta
boyunca her gün birkaç dakikalığına bey-
nin spesifik bölgelerine yüzlerce manyetik
titreşim gönderiliyor. Bu titreşimler, nöronlar
arasındaki bağlantıların artmasını ve güçlen-
mesini sağlayarak kronik depresyonun önüne
geçiyor. Tedavi, depresyon hastalarının duygu-
ları kontrol etmek için fazla zayıf olan sinir
sistemi yapılarına yönelik bir ağırlık antren-
manı gibi görülüyor
12
HÜCRELERI BILGISAYARLARA ÇEVIRMEK
Hücrelerimizdeki gen regülas-
yonlarını bir bilgisayara komut
verirmiş gibi düzenlemek harika
olmaz mıydı? Bu artık hayal
değil. Science dergisinde yayım-
lanan bir makalede Washington
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
uzmanlar, ürettikleri yapay
proteinlerle moleküler düzeyde
mantık kapıları oluşturarak,
sentetik biyoloji ve hücre terapi-
leri alanlarında devrim niteli-
ğinde bir gelişmenin ilk adımını
attı. Tıpkı bilgisayar sistemlerin-
deki benzerleri gibi bu biyolojik
mantık kapıları da belli koşullar
sağlandığında çalışıp istenen
işi yerine getiriyor. Böylece
faydalı bir geni aktive etmek
veya zararlı bir geni bastırmak,
çok basit komutlarla kolaylıkla
gerçekleştirilebilecek.
13
BEYİN SİNYALLERİNİ YAZIYA
DÖNÜŞTÜRMEK
Nature Neuroscience’ta yayım-
lanan bir makalede, nörocerrah
Edward Chang liderliğindeki bir
grup bilim insanı, beyne yerleş-
tirilmiş elektrotlar yardımıyla
elektrik sinyallerini takip ederek
yazıya dönüştürebilen bir
sistem geliştirdiklerini duyurdu.
Yapay zekâ, yapılan testler
sonucunda %97’lik doğruluk
oranına kadar ulaştı. Sistem
henüz günlük hayatta kullanılan
sözcük kapasitesiyle çalışmasa
da ilerideki çalışmalar için ba-
şarılı bir temel sunuyor olması
bakımından son derece önemli.
Sistemin bir gün, konuşma
yetisini kaybetmiş insanların
kullanabileceği bir forma getiril-
mesi hedefleniyor.
13
139 YENİ “MİNİ”
GEZEGEN
Güneş Sistemi’ndeki olası dokuzuncu geze-
gen için araştırmalar hızla devam ederken,
Astrophysical Journal
dergisinde yayımlanan
bir araştırmaya göre, Neptün’ün arka bahçe-
sinde 139 yeni mini gezegen keşfedildi. Bu yeni
mini gezegenler, en popülerleri Plüton olan ve
“Neptün ötesi cisimler” olarak adlandırılan
gök cisimlerinin arasında yer alıyor. Bugüne
kadar üç binden fazlası keşfedilen Neptün
ötesi cisimleri ilginç yapansa, bazılarının sanki
görünmez bir cismin etrafında dönüyorlar-
mış gibi yörüngelere sahip olması. Bu da “9.
gezegen” iddialarının giderek güçlenmesine
neden olmakta.
15
Aile her-
hangi bir kurum değildir.
Okul veya iş gibi değildir.
Burası, aynı zamanda
duygular beslediğimiz
bir yerdir”
34
“Sevgi diğer şeylerden ba-
ğımsız değildir; ebeveyn
sevgisindeki farklılıklar
bile değişik sonuçlar do-
ğurabiliyor”
34
Mera-
kının peşinden ayrılmayan, bilme
isteme duygusuyla hareket eden,
derinleşme arzusu ile kavrulan bir
zihnin zaten başarısız olma ihtimali
oldukça düşük.
52
“PATATES CIPSI YERINE EVDE
KENDINIZ HAZIRLAMAK ÜZERE
PATLAMIŞ MISIR ALIN. ATIŞTIRMAK
ISTEDIĞINIZDE, BU DAHA SAĞLIKLI
BIR SEÇENEK OLACAKTIR.”
69
Onların da
söz hakkı var:
Hazırlamayı
düşündüğünüz
yemekleri belirlerken
evdeki çocukların da
fikrini almak, daha
sonra yaşanması
olası çatışmaların da
önüne geçecektir.
69
Bilimden
ayrılmayın: Özellikle
sosyal medya
kanallarında, çeşitli
yiyeceklerin COVID-
19 için tedavi edici
ya da koruyucu
özellikleri olduğuna
dair söylenenlere
inanmayın.
70
MÜZİK DİNLERKEN DAHA
HIZLI MI KOŞARIZ?
Vücudumuzun mü-
ziğin temposuna
uygun olarak adım,
kalp atışı ve nefes
paternlerimizi düzenlediğine
dair pek çok kanıt mevcut.
Örneğin bir araştırma kap-
samında şarkıların tempoları
%10 oranında artırılmış ve bi-
sikletçilerin pedal çevirme ba-
şına daha fazla enerji ürettiği
görülmüş. Daha ilginç olansa,
bu durum gerçekleşirken şar-
kının temposunun artırıldığını
fark etmemiş olmaları
95
MİLYONLARCA YAĞMUR DAMLASI
TEK GÖKKUŞAĞI MI OLUŞTURUR?
Kısa cevap
Nereden baktığınıza
bağlı
Baştan bir düzelt-
me yapmak gere-
kirse söz konusu
olan aslında mil-
yonlarca değil, trilyonlarca yağ-
mur damlası; ayrıca gerçekte
asla sadece tek bir gökkuşağı
oluşmuyor. Kulağa çok şiirsel
gibi gelse de gerçek şu ki, herkes
kendine özgü bir gökkuşağına
sahip. Her birimizin tek bir tane
görmesinin nedeni, gökkuşakla-
rının oluşumunda yatıyor.
Güneş ışınları bir yağmur dam-
lasının içine girdiğine, içerdiği
farklı dalga boylarındaki ışık,
farklı ölçeklerde kırılıma uğ-
ruyor. Kırmızı renk daha az
kırılıma uğrarken, mor renk en
fazla kırılıma uğrayan olmakta.
Böylece yağmur damlasından,
her biri 40 ve 42 derece açılarla
bükülmüş bir renk dağılımı olu-
şuyor.
Güneş ışınlarının geçtiği her
yağmur damlasında bu durum
oluşurken, biz sadece bize göre
doğru açıda yer alan yağmur
damlalarının oluşturduğu gök-
kuşağını görürüz. Yani her biri-
miz, aslında kendimize özel bir
gökkuşağını görmüş oluruz.
95
BİR METRENİN UZUNLUĞU
NASIL TANIMLANIR?
Kısa cevap
Işığın hızıyla
17. yüzyılda Chris-
topher Wren, bir
metrelik uzunlu-
ğuna standart bir
karşılık üretme amacıyla bir
öneri getirdi: yarım-periyodu
bir saniye olan bir sarkaçın
uzunluğu. Bu öneriye göre bir
metre, 997 milimetreye denk
geliyordu. Fakat yer çekimi
kuvvetinin boyutu Dünya’nın
her yerinde farklı olduğu için,
bir metrelik uzunluk da sarka-
cın konumuna göre değişiyor-
du.
Bu nedenle 1793’te yeni bir
tanım geliştirildi. Bu tanıma
göre bir metre, Paris meridyeni
üzerinden gidildiğinde Kuzey
Kutbu ile Ekvator arasındaki
mesafenin on milyonda biri
olarak kabul edildi. Fakat daha
sonra bu tanım da terk edildi
ve platin-iridyum alaşımından
üretilen prototip metre çubuk-
larının kullanımına geçildi.
1960’a gelindiğinde ise met-
re yeniden tanımlandı, bu defa
tanım “kripton atomlarının
yaydığı turuncu ışığın belli bir
frekanstaki dalga boyunun
1.650.763,73 katı” olarak de-
ğiştirildi. 1983’te tanım son kez
değiştirilerek günümüzdeki
haline kavuşturuldu, bu tarih-
ten beri artık metrenin uzunlu-
ğunu “ışığın boşlukta saniyenin
299.792.458’de biri kadar za-
manda aldığı mesafe” olarak
kabul ediyoruz.
96
KOKU GİDERİCİ SPREYLER
NASIL ÇALIŞIR?
Aslında çoğu koku
giderici spreyin yap-
tığı tek şey,
diğer tüm
kokuları bastıracak
yoğunlukta bir parfümü odaya
yaymaktır. Yani kokunun kayna-
ğını yok etmediyseniz, spreyin
yaydığı kimyasalların etkisi za-
man geçtikçe tükenir ve orijinal
koku tekrar ortaya çıkar. Bunun
dışında odanızı p-diklorobenzen
ve formaldehitle doldurma fikrini
mideniz kaldırmıyorsa, yapabile-
ceğiniz en iyi şey daha iyi hava-
landırma yapmak. Ayrıca evinize
bolca bitki alabilir, ev içerisinde
sigara içmeyebilir ve çöpünüzü
daha sık temizleyebilirsiniz
96
ELMASLAR ERİYEBİLİR Mİ?
Kısa cevap
Evet ama zor
Her ne kadar elmas-
lar çok sert olmala-
rıyla ün salmış olsa
da sıcağa karşı o
kadar da dayanıklı olmadıklarını
söyleyelim. 700 derecenin biraz
üstündeki bir sıcaklıkta yanma-
ya başlayarak, çok daha zayıf
olan grafite dönüşürler. Elması
sıvıya çevirmek ise çok daha zor
bir iştir, son derece yüksek ba-
sınç gerektirir. Fakat 2006’da
New Mexico’daki bir araştırma
ekibi, 10 milyon atmosfer basın-
cı altında ince bir elmas tabaka-
sını sıvı haline getirmeyi başara-
rak bunun yapılabilir olduğunu
göstermiştir.
97
SUYU İKİ KERE KAYNATMAK
ÇAYIN LEZZETİNİ ETKİLER Mİ?
Kısa cevap
Hayır
Bu sık sık gündeme
gelen ilginç bir soru.
Bazı kesimler çayın
organoleptik, yani
tat, koku, görüntü gibi duyusal
özelliklerinin etkilendiğini öne
sürerek bu soruya “evet” yanı-
tını veriyor. Klasik açıklamaya
göre su kaynatıldıkça çözün-
müş oksijenini kaybediyor, bu
da çaya tadını veren polifenol
ve flavanollerin ortaya çıkma-
sını sağlıyor. Ancak bu tezi des-
tekleyen bir araştırma bulun-
muyor. Ayrıca suyu zaten bir
kere kaynattığınızda bile içinde
neredeyse hiç çözünmüş oksi-
jen kalmıyor. Bunun yanı sıra,
suyu ikinci kere kaynatsanız
dahi, ilk seferden sonra ne ka-
dar çözünmüş oksijen kaldıysa,
yine aynı miktarda kalacaktır.
97
AY, NASIL BİR ÇEKİRDEĞE SAHİP?
Kısa cevap
Dünya’ya benzer
Aslında bu, 40 yıl önceki Apollo
görevlerinin cevap aradığı en
önemli sorulardan biriydi. Fakat
cevap, yeni yeni netleşmeye
başladı. Astronotlar, depremleri
algılayabilmek için Ay yüzeyine
sismometreler yerleştirmiş ve
bu sayede Ay’da şok dalgalarının
ilerleyişini analiz ederek çekir-
değinin yapısına dair gözlemler
elde edebileceğimizi ummuştu.
1977’ye kadar açık kalan bu
sismometrelerden gelen veriler, o
günden bu yana yorumlanmaya
çalışılıyor.
Buradaki problem, Ay’da
gerçekleşen depremlerin sesini,
meteor çarpması sonucu oluşan
sesler gibi farklı kaynaklara sahip
diğer seslerden ayırt edebilme
noktasında ortaya çıkıyordu.
Fakat verileri temizlemek ve an-
lamlandırmak için kullanılan güçlü
bilgisayarlar sayesinde, sonunda
Ay’ın çekirdeğinin Dünya’nın çe-
kirdeğine oldukça benzediğini ve
katı bir iç bölge ile etrafını saran
erimiş bir dış katmandan oluştu-
ğunu ortaya koymuş durumdayız.
98
KRALİÇE ARILAR DA SOKAR MI?
Kısa cevap
Evet
Kraliçe arıların iğnesi kancalı değildir,
bu nedenle ölmeden defalarca kez
sokabilirler. Yeni kraliçe arılar kuluçka
hücrelerinden çıktığı gibi diğer kraliçe
arıları bularak sokar ve öldürmeye ça-
lışır. Geriye tek bir kraliçe arı kaldığın-
da üremeye başlar ve yumurtalarını
bırakır. Çiftleşmiş kraliçe arılar yerle-
rini terk etmez ve bir daha sokmaz.
98