Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çok daha iyisi olabileceğimizin farkında bile değiliz. Fakat mesele bunu yapacak kapasiteye sahip olmamamız değil. Bunu yapmayı tercih etmememiz. Çocukluğunuzu bir düşünün. Muhtemelen, size, büyüdüğünüz sokağın neye benzediğini sorsam, birçok detayı kolayca hatırlayabilirsiniz. Evlerin rengini. Komşularınızın enteresanlıklarını. Mevsimlerin kokusunu. Günün değişik saatlerinde sokağınızın aldığı değişik halleri. Nerede oynadığınızı. Nerede yürüdüğünüzü. Nerede yürümekten korktuğunuzu. Bahse girerim saatlerce anlatır durursunuz. Çocukken hepimiz fevkalade uyanığızdır. Bilgileri bir daha asla yakınına dahi yaklaşamayacağımız bir hızda alır ve işleriz. Yeni manzaralar, yeni sesler, yeni kokular, yeni insanlar, yeni duygular, yeni deneyimler: Dünyamızı ve bize sunduğu olanakları öğreniriz. Her şey yenidir, her şey heyecan vericidir, her şey merak uyandırır. Ve etrafımızda olup bitenler özü itibariyle yeni olduğu için hepimiz pek güzel tetikteyizdir. Tüm dikkatimiz toplanmıştır; her şeyi fark ederiz. Ve dahası, bunları hatırlarız. Çünkü aynı anda hem motive hem de kendimizi vermiş durumdayızdır (bu iki özellikten sık sık bahsedeceğiz), dünyayı muhtemelen bir daha asla başaramayacağımız bir şekilde kavramakla kalmaz, ayrıca aldığımız bilgileri gelecek için depo ederiz. Bu bilgiler kim bilir bir daha ne zaman işimize yarayacak? Fakat büyüdükçe, bıkkınlık faktörü katlanarak artar. Oraya da gittim, onu da yaptım, buna artık dikkat etmeme gerek yok ve ne zaman olacak da bunu bilmem ya da kullanmam gerekecek? Daha ne olduğunu bile anlamadan, bütün o doğuştan gelen dikkat, kendini verme ve merakı çıkarıp atıp yerine pasif, dikkatsiz alışkanlıklar edinmişizdir ve şimdi bir şeyle ilgilenmek istediğimizde bile, çocukluğumuzdaki lükse sahip değiliz. Asıl görevimizin öğrenmek, özümsemek ve etkileşmek olduğu o günler mazide kaldı. Şimdi ilgilenmemiz ve beynimizi vermemiz gereken bambaşka, çok daha ivedi (ya da bize öyle geliyor) sorumluluklarımız var artık. Ve dikkatimiz üstündeki talep arttıkça –ki içinde yaşadığımız 7/24 dijital çağda çoklu görev baskısı her geçen gün daha da fazlalaştığı için bu son derece ciddi bir sorun aslında– asıl dikkatimizin de aynı oranda gerilediği bir gerçek. Ve durum böyle olduğu için, kendi düşünce alışkanlıklarımızı tanımakta veya fark etmekte gitgide daha da beceriksizleşiyoruz ve tam tersi olması gerektiği halde, zihnimizin, yargılarımıza ve kararlarımıza dikte etmesine her geçen gün daha fazla izin veriyoruz. Aslında bu, illaki kötü bir şey değil. Hatta başta bize zor gelen ve öğrenmesi zahmetli olan birtakım işlemleri otomatikleştirme ihtiyacından da sık sık söz edeceğiz. Ama yine de dikkatsizlikle aralarında son derece tehlikeli bir yakınlık var. Etkinlik ve düşüncesizlik arasındaki bu incecik çizgiyi geçmemek için de sürekli özen göstermeliyiz. Sabit rutininizin dışına çıkmanız gerekip de bir şekilde bunu yapmayı unuttuğunuzu fark ettiğiniz bir deneyim, mutlaka sizin de başınızdan geçmiştir. Diyelim, eve giderken yolda eczaneye uğramanız lazım. Bu işinizi hatırlıyorsunuz. Alıştırmasını yapıyorsunuz. Hatta oraya gidebilmek için sapmanız gereken sokağı gözünüzün önüne getiriyorsunuz; her zamanki yolunuzu birazcık uzatacaksınız o kadar. Ve yine de, her nasıl olduysa, bir bakıyorsunuz evin kapısındasınız. Gitmeniz gereken yere uğramamışsınız. O sokağa sapmayı unutmuşsunuz ve önünden geçtiğinizi bile hatırlamıyorsunuz. İşte burada alışkanlık, siz fark etmeden devreye giriyor, zihninizin herhangi bir kısmı başka bir şey yapması gerektiğini bilse bile, rutin zorla kendi bildiğini yaptırıyor. Bu sürekli olan bir şey. Kendinizi belirli bir kalıbın içine o kadar oturtuyorsunuz ki, koskoca bir günü dikkatsiz bir sersemlik içinde geçiriyorsunuz (ve bu arada hâlâ işi düşünüyorsanız, bir e-postayı dert edip, aynı anda bir de yemek planı yapıyorsanız, unutun gitsin). Bu otomatik unutkanlık, rutinin üstünlüğü ve herhangi bir düşüncenin kolayca dikkatinizi dağıtabiliyor olması, çok daha geniş bir fenomenin ufacık bir parçası sadece. Ufacık ama yine de fark edilebilir bir parça, zira bir şey yapmayı unuttuğumuzu fark etme lüksüne sahibiz. Bu olay, parmakla sayılamayacak kadar çok defa başımıza gelen bir şey ve maalesef kendi dikkatsizliklerimizin farkına bile varmadığımız zamanlar da haddinden fazla. Bir dakika durup da ne olduğunu teşhis etmeksizin kafanızdan kaç tane düşünce gelip geçiyor? Sırf dikkatinizi vermeyi unuttunuz diye kaç fikri, kaç içgörüyü gözünüzden kaçırmışsınızdır?
··
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.