Latince bozuk anlamına gelen “dys” ve dil anlamına gelen “leksi” kelimelerinden oluşan disleksi “dil yokluğu” demektir. Herhangi bir zekâ sorunu ya da beyin hastalığı olmayan bir kişinin okuma yeteneğini tam olarak kazanamaması ve buna bağlı olarak öğrenme güçlüğü çekmesine disleksi denir. Konuyla ilgili ilk yazılarda, 19. yüzyıl ortalarında Kraliçe Victoria döneminde çok iyi yetiştirilen ancak okumayı öğrenemeyen çocuklardan söz edilir. Disleksi ilk olarak 1896’da Dr. Morgan tarafından okuma zorluğu
olan 14 yaşında bir çocukta tanımlanır. İlk olarak 1925’te
beyindeki bir hasardan kaynaklanmadığı, sadece işlevsel bir bozukluk olduğu ortaya koyulur. Disleksik kişilerin
zekâyla ilgili bir sorunu yoktur, aksine zekâ düzeyleri ya
normal ya da normalin üzerindedir (IQ > 85). Ek olarak, bu
kişilerde psikolojik bir hastalık, belirgin bir beyin hasarı ve
duyusal bir engel yoktur. Disleksi, sadece okuma ve yazma işlevleriyle sınırlı bir bozukluktur.
Disleksi çok yaygın bir bozukluktur ve yaklaşık her 10
kişiden birini etkiler. Dislektik çocukların %20-25’inde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da görülür. Dislektik çocuk okumayı yaşıtlarından daha geç öğrenir, harfleri atlayarak, ters ya da eğri yazar. Okuması yavaştır, akıcı değildir ve acele ederse hata yapar. Birbirine yakın kelimeleri ayırt edemez. Doğru kelime yerine başka bir kelime yerleştirir. Bir satırı takip edemez, karıştırır ve satır başına geçerken zorlanır. Konuşması tutuktur, kelimeleri duraklayarak, kısaltarak, tahmin ederek ya da yanlış okur, bilmediği kelimeleri okuyamaz. Yüksek sesle okurken yanlış
vurgulama yapar, ritim ve tonlaması bozuktur.
Okuma güçlüğü genellikle ilk olarak öğretmenler tarafından fark edilir. Disleksinin teşhisinde ailenin ve öğretmenlerin gözlemleri önemli yer tutar. Yapılan testlerde çocuğun zekâ puanı ile okuma gelişimi puanı arasında
görülen belirgin fark, diğer bir deyişle okuma becerisinin
zekâ düzeyinden geride olması disleksi tanısı koydurur.
Dislektik çocuklar, bu konuda deneyimli bir eğiticinin bire bir ve uzun süreli eğitiminden hayli fayda görür. Çocuğun büyümesiyle birlikte, alınan eğitimin ve beyin kapasitesinin artmasına bağlı olarak hafif disleksi vakalarında
önemli düzelme görülür. Ancak ileri derece dislektik çocuklarda büyük bir ilerleme kaydedilemez ve bu çocukların yaklaşık %10’u normal yaşıtlarının düzeyine ulaşabilir.