Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

«Bir gün Marika'y la buluşup Boğaziçi'ne gidecektik... Gene bizimkine beni yemeğe bekleme sakın, dedim, Paris'le direk buluşacağız. Kumandan da başımızda... Bizim Hatun, hiç beni üzmeden, kalktı kolalı gömleğimi getirdi... Ütülü pantolonumu serdi yatağın üstüne... Suyumu ısıttı. Sinek kaydı bir traştan sonra giyinip çıktım. Beni kapıya kadar da geçirince içimde bir sıcaklık hop hop etti. Ben öyle hanım hanımcık karıyı bırakayım da, elin şırfıntılarıyla gönül eğlendirmeye kalkışayım, yazık, diye söylene söylene gittim randevu yerine... Hava da ayna gibi pırıl pırıl... Bir gün önceden bizim Yorgi Efendi'yi kendi nöbetime peylediğim için, hiç uğramadım telgrafhaneye... Gittim yarım saat önce Taksim durağına, dikildim. Durak karınca yuvası gibi kaynıyor, inen binen, bekleyen!.. Bir ara gözüme, şemsiyesiyle gözünü kapamış bir hatun kişi ilişti. Dedim ya hava sıcak mı sıcak... Ne yapsın, şemsiyesini açmasın da... Beş dakika... On dakika derken bizim Marika göründü karşıdan. Hay anam, kalça, göğüs, hükümet gibi karı! Tatlı bir sırıtışla eğdi başını. Geç kalmış, bekletmiş seni... Pardon Feyziyamu, diye tam sokulmuştu ki burnuma... Hasırlı fesime, şırrak diye bir şemsiye inmez mi! Fes bir yana gitti, püskül bir yana. Bu sefer şemsiyeler çıplak başıma iniyor, indikçe küt küt ötüyordu. Sen ha! Paris'le direk buluşacaksın ha! Beni ne sanıyorsun utanmaz, rezil!.. Bir sabır, iki sabır!..Nah burama geldi!» Marika'yı koydunsa bul! Duraktaki kalabalık arttıkça arttı. Şemsiye o kadar kullanılmıştı ki bezi parça parça sarkmış, telleri salkım saçak dökülmüştü. Ne kulak kalmıştı bende, ne burun. Bizim hatun yoruldu mu, yoksa bana acıdı mı, her ne hal ise, kesti postayı! Koluma girip götürdüler eczaneye. Sarıp sarmaladılar başımı. Bir gözlerim kalmıştı açıkta.
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.