Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
“Hareket etmeyenler, zincirlerin ne kadar ağır olduğunu bilemezler.”
"Kadınların, kendi kendilerini, tüm yeteneklerini (cinsel, duygusal, ahlaki, siyasi ve düşünsel alanlardaki) geliştirme hakkına sahip insanlar olarak algılamaları, erkeklerin geleneksel olarak onlara kabul ettiregeldikleri sınırlamaları reddetmeleri, yüzyıllar boyunca örflerin, yasaların, dinlerin, erkeklerce geliştirilen felsefelerin etkisiyle kendilerini hep eş, anne ve gündelik ihtiyaçları karşılayan üretici rolünde görmeye koşullandırılan, dolayısıyla bir türlü özgür ve yaratıcı bireyler olarak algılayamayan kadınlar açısından büyük bir devrim sayılır. Kuşkusuz bu, kadınların eş ve anne olmayı yadsıyacakları anlamına gelmez; ama, onlara benimsetilen "kadınlık" imgeleri nedeniyle başka rolleri reddedip, salt bunlarla yetinmelerinin yanlışlığını gösterir." (Andree Michel) Feminist politikanın kadınlar açısından en önemli sonuçlarından biridir bu farkındalık bilinci. Yine de eleştirecek noktalar var tabii. Feminist hareket henüz 3.Dünya kadınlarının kurtuluşunu sağlayacak kadar diplere inememektedir. Ataerkil sistemin en ağır yaptırımlarına maruz kalan o kadınların kurtuluşu sağlanmadan orta sınıf ve soylu sınıfa mensup kadınlarla oluşan kadın cinsinin bağımsızlığı hep yarım kalacaktır. Ziraa üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan kadın nüfusu oran olarak kalanların çok üstünde bir orana sahiptir. Feminist harekete getirilen en büyük eleştirilerden biri de bu sınıflar arası sıkışmışlıktır. Bell Hooks, Feminizm Herkes İçindir adlı eserinde bu konuya şu şekilde değişecektir: "Başta imtiyazlı beyaz kadınlar olmak üzere çoğu kadın, mevcut toplumsal yapı içinde ekonomik güç kazanmaya başladığında devrimci feminist anlayışı zihninden sildi. Bu anlamda, devrimci feminist düşüncenin en çok akademik çevrelerde kabul görmüş olması ise ironikti. Bu çevrelerde devrimci feminist teori geliştirildi, fakat neredeyse hiçbir zaman halka açılmadı. Zamanla etrafımızdaki okuryazar, iyi eğitimli ve genellikle de maddi anlamda imtiyazlı olan kişilere mahsus bir söylem haline geldi ve hâlâ da öyledir." Son cümledeki "hâlâ öyledir" söylemi günümüzde biraz daha yumuşatılabilir hâle gelmiştir. Alt sınıflara mensup kadınlar arasında teorik olarak çok yüksek bir feminist felsefe bilgisi olmasa da kadın haklarının farkındalığı üzerine bilinç gittikçe artmaktadır. Ülkemiz için konuşursak geleneksel aile yapısında devam eden "ev kadınlığının kutsallığı" ile süregelen emek sömürüsü devam etmekle beraber "erkek şiddetine karşı sessiz kalma" durumu büyük bir oranla devam etmektedir. Tabii ses çıkarıp yardım isteyen kadınlara da otorite tarafından sağlanması gereken koruma prosedürleri tam olarak uygulanmamakta ya da uygulanan yumuşak tedbirler sonucunda şikayet edilen erkek "şiddet boyutunu" bir üst seviyeye taşıyarak anitsayac.com da yer alan kadın cinayetlerinin istatistiki verilerine şuan (+) bir sayısını eklemeye devam etmektedir. Auguste Bebel sosyalist bir yazardır. Yazdığı "Kadın ve Sosyalizm" eserinin verdiği mesajlardan en önemlisi: Kadın kurtuluşuna kapitalistlerin verdiği şiddetli tepkilere varacak oranda bazı sosyalistlerin de bu tepkileri gösterdiklerini ve bu yüzden kadınların kendi davalarını kendilerinin yürütmeleri gerektiğini savunuyordu. 1880 yılında yazdığı eserle kadınlar için tek kurtuluş yolunun bir kadın hareketi olduğunu ifade ediyordu. Tabii ki bilinçli ve kapsamlı bir kadın hareketi olması gereken en önemli şeydir lakin erkeklerin bu konuda sessiz kalacağı anlamına gelmiyordu. Yine Bebel'in Kadın ve Sosyalizm eserinde üstünde durduğu bir söyleme gelmek istiyorum. "Geleceği ancak, kadınları ortak savaşçılar olarak kazanırsak elimize alabileceğiz." Kurtuluş yolu çok açık bir şekilde bellidir. "Eşitlik" hem kadın-erkek cinslerinin arasındaki eşitlik hem de ayrı ayrı her cinsin bireyleri arasında oluşması gereken imkan eşitliği. Ataerkil sistemin kaymağını yiyerek hemcinsinin sırtına basan kitlelerin büyüklüğü bu mekanizmanın işleyişinin ana kaynağını oluşturur. Andree Michel'in bu kitabını Türkçeye çeviren kişi Şirin Tekeli'dir. Kendisi ülkemizde bir sürü kadın hareketinin kuruluşunda yer almışsa da en bilineni olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakıflarının kurucu üyesidir. Andree Michel'in bu kitabı sayfa sayfası olarak az ama kapsam olarak fazla olan kitaplardan biridir. Paleolitik Çağdan 1980'li yıllara kadar ayrı ayrı bölümler halinde kadın haklarının durumuna değinmeye çalışan yazarın amacı genel bir görünüm sağlamaktır bana göre. Çünkü kapsam olarak birkaç cilde sığacak olan konuları bir arada toplayarak daha önce daha ayrıntılı okumalar yapmış olan okurlara daha faydalı olacak bir eser kaleme almıştır. Çünkü faydalandığı yazarların görüşlerine kısa bir şekilde değinmiştir. Benim açımdan iyi bir okuma süreci oldu. Kitapta geçen isimlerin çoğunun kadın hareketi konusunda olan kitaplarını okumuştum bu durum metinlerarası ilişki kurma konusunda çok yararlı oldu. Bu yazımda kitapta geçen yazarlara daha çok değineceğim bu benim feminizm ve kadın çalışmaları üzerine ilk incelemem değil o yüzden o incelemeleri de buraya eklemek istiyorum. Feminizmin tanımı ve genel çerçevesine Feminizm Herkes İçindir kitabına yaptığım incelemede kendimce değinmeye çalıştım. #59871830 Simone de Beauvoir Kadın İkinci Cins üçlemesinin ilk ve son ciltlerine de inceleme yazmıştım. 1.kitap: #59597414 3.kitap #63547318 Türkiye, Filistin, Pakistan, Fas, Nijerya gibi farklı ülkelerden araştırmacıların makalelerinin yer aldığı Müslüman Toplumlarda Kadın ve Cinsellik, adlı kitaba da bir yazı yazmıştım. #70043451 Yine Simone de Beauvoir'a ait olan ve ilerleyen yaşlarında katıldığı Feminizm hareketine dair görüşlerini, Feminizm öncesi çelişkilerinin de satır aralarında yer aldığı bir röportaj kitabı olan Ben Bir Feministim adlı kitabına değinmiştim. #69600131 Yerli tiyatromuza gelirsek Medea'dan yola çıkarak Anadolu Kadınının bin yıllık sessiz çığlıklarına değinen Güngör Dilmen'in Kurban adlı oyununa bir inceleme yazmıştım. #56241535 Sonra kuzeye doğru gidersek Norveç'in aykırı edebiyatçısı ve Feminizm'in öncü isimlerinden Henrik İbsen'in Nora'sı üzerine de bir yazı kaleme aldım. #71508685 Son olarak bu alandaki okumaları yoğunlaştırma sebebim Sevgili Mary Wolstonecraft'ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi kitabının üzerine de bir inceleme yazmıştım lakin onu şuan paylaşmıyorum. Çünkü Mary'nin önemine yaraşır bir yazı olduğunu düşünmüyorum. Bir süre sonra kitabı tekrar okuyup ona ithafen güzel bir yazı kaleme alacağım. "Kadınlar ve Sosyalizm" adlı kitabında Sharon Smith şöyle bir tespitte bulunacaktır. "Geleneksel olarak feministler sosyalistleri, kadınlara uygulanan baskıya karşı mücadeleyi, sınıf savaşımından önemsiz görmekle suçlamaktadır. Ancak sosyalistler, uzun zaman önce ana akım feministlerin yarıda bıraktığı kadınların özgürleşmesi ilkelerine, tam da bütün işçi sınıfının çıkarları için mücadele ettiklerinden, sadık kaldı." Ana akım feministleri ile diğer sol akım savunucuları arasında sürmekte olan amansız bir üstünlük mücadelesi var. Sosyalistler işçi sınıflarına kadar inmedikleri için Feministleri eleştirir. Feministler de onları işin sadece sınıfsal farklılık boyutunu düşündükleri için eleştirir. Sonuç olarak da iki taraf azınlıkta kalır ve iktidarı hep aşırı sağ partiler, kapitalistler alır. Andree Michel'in kitabında tarihsel süreç içinde kadın hareketinin gelişimi için emek veren insanlara değinmektedir. İlk olarak Mary WOLLSTONECRAFT'a kısaca bakalım. Okuduğum isimler üzerinden gideceğim. Andree Michel, Wollstonecraft'ın başta Fransız devriminden etkilenenler başta olmak üzere tüm ülkelerin burjuvalarına getirdiği isyandan bahsediyor. Mary'nin vurguladığı mesaj şuydu: "Artık kadınların yaşam tarzında bir devrim gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. Kadınlara yitirdikleri onurlarını geri vermek ve insan soyunun bir parçası olarak dünyanın dönüştürülmesine katkıda bulunmalarını sağlamak için geç bile kalınmıştır." Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi kitabını okudum. Kadın Hakları savunucularının saygıyla andığı bir isimdir Mary Wollstonecraft. 1792 yılında yazmıştır kitabını. O zamanlarda yüzlerce yıldır sömürülen kadın haklarını dile getirecek. Ve hemcinslerini de çok sert bir dille eleştirecektir. Kitaptan bir alıntı verecek olursak: "Kadınlara kraliçeler gibi davranılması onların öylesine başını döndürüyor ki, bu çağın davranış biçimi değişmedikçe ve daha akılcı temellere oturtulmadikça, onları kendini küçük düşürerek elde ettikleri bu haksız gücün bir lanet olduğuna ve yalın ama gerçek duyguların sağladığı tatmin duygusunu yaşamak istiyorlarsa, doğaya ve eşitliğe dönmeleri gerektiğine inandırmak mümkün olmayacaktır." Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, Mary Wollstonecraft Mary öncü bir kitap yazarak büyük bir saygı kazanmıştır. Bazı noktalara çok takılıp zaman kaybetmiştir bana göre lakin ona hayran olma durumumu değiştirmez bu durum. Andree Michell Erkek yazarların eksik noktalarını çekinmeden söyler ve bu erkekler Sosyalizm-Komunizim eksenindeki yazarlardır. August Bebel, Marx ve Engels gibi.. lakin ondan aynı tutumu Mary'nin kadının ekonomik kurtuluşuna herhangi bir çözüm önerisi getirmemiş olma durumunu da dile getirerek yapmasını bekliyor insan. Çünkü ben bu durumdan hoşlanmıyorum. Andree Michel giriş bölümünde erkek egemenliğinden sıyrılan kaynaklara başvurduğunu söyler. Ki öyledir de çok kaliteli isimlerden ve onların görüşünden alıntılar mevcut. Sonradan Feministlerin buluştuğu en büyük ortak noktalardan biri olan kadının ekonomik bağımsızlığının öneminin temeli işçi sınıfının içindeki kadın mücadelesi ile ortaya çıkmıştır. Andree Michel August Bebel için şu yorumu yapıyor: "August Bebel, Kadın ve Sosyalizm'de (1880) kadının kurtuluşuna, kapitalizmin sosyalizme karşı çıktığı kadar inatla karşı çıkan sosyalistler bulunduğunu itiraf ediyordu. Dolayısıyla Marx ve Engels'ten farklı olarak, o, kadınların kendi davalarını kendilerinin yürütmeleri gerektiğini savundu. Yine de Bebel'e göre, "kadın sorunu", "sosyal sorunun" bir yönü olmanın ötesine geçmiyordu." Her kuramın ve her kuramcının eksik yönü bulunur. Hepsinin eksik yönlerine değinip irdelemek gerekir. Eğer Andree Michel August Bebel'in eserlerini okumuşsa şayet son cümleyi kurmazdı. Kadın bedeninin sömürülme geçmişinden başlayarak istatistiki bir sürü tabloya yer vererek 500 küsür sayfalık bir araştırma inceleme kitabı hazırlayan ilerici bir yazarı sadece kadın hareketini sosyal sorunun bir yönüne işaret ediyor diye geçiştirmek benim hiç hoşuma gitmedi. August Bebel için inceleme yazısı yazmam gerekiyordu umarım ilerleyen zamanlarda kitabına bir yazı kaleme alırım ama şuan biraz değinmek istiyorum. "Biz cinsel ayrım gözetmeyen, her kişiye eşit hak veren bir toplum isteriz. Bu da ancak, üretim araçları toplumun malı olursa gerçekleşebilir. Bizim istediğimiz eşitlik; bilimsel ve teknik düzeltmelerle emeğin en çok verimli hale geldiği, her kişinin emeğinin bir parçasını toplumsal emek olarak ayırabildiği bir toplumda mümkündür. Emeğin bir kısmını topluma verecek olan bu kişilere, toplum, karşılık olarak, tüm yeteneklerini geliştirmek, hayatın zevklerinden yararlanmak, iş garantisi ve aç kalmamak fırsatlarını verecektir." Emek-sermaye sisteminin dışında kalan Ev kadınlarını görevlerinin kutsallığı ile oyalan ataerkil sistemi devirecek önemli silahlardan biri yeterli gelir kaynağıdır. Kendi ayakları üzerinde duran bir kadının buna erişemeyeceğini bilen kadınlarla arasındaki en büyük fark özgüven fazlalığı olur. Bir başka Bebel alıntısı şöyledir: "Kişisel mülkiyetin kurulmasıyla, kadının erkeğe bağlı olması kesinlik kazanmıştır. Bu bağlılık sonucu olarak kadın, aşağı bir yaratık olarak görülmüş ve küçümsenmiştir. Anaerkil, komünizmi ve herkesin eşitliğini meydana getirmişti. Babaerkil kişisel mülkiyeti, mirası, kadının bağlılığını ve tutsaklığını meydana getirdi." Bebel'in öne sürdüğü görüşlerin dayanakları hâlâ geçerli. Hâlâ Ataerkil sistem ve ona bağlı kadın sömürüsü ile mücadele edilmektedir. Burjuva aile yapısının, kilisenin, devletin ve bunları kullanarak çıkar sağlayan insanların alt sınıf kadınlara vurduğu prangaları "Kadın ve Sosyalizm" eserinde ayrıntılı bir şekilde ele alıyor Bebel. Ama özellikle kadın bedeninin istismarı üzerine ayrıntılı istatistiki tablolar yer alıyordu. Özellikle Fuhuş düzeninin sürdüren burjuva yaşamına çarpıcı eleştiriler getirmekteydi. Eserinin 268. Sayfasında şöyle diyecek Bebel: "Kadın, tıpkı erkek gibi, güçlerini geliştirme ve özgürce kullanma eşit hakkına sahiptir; o da erkek gibi insandır ve onun gibi kendi efendisi olarak kendisi üzerinde tasarruf özgürlüğüne sahip olmalıdır. Kadın olarak doğmuş olma rastlantısı bunda bir değişiklik yapmamalıdır." Ve 275. Sayfada şöyle devam edecek: "Kadın gelişiminin tarihini azbuçuk bilen hiçbir kimse, binlerce yıldır kadına karşı ağır günahlar işlendiğini ve hâlâ işleniyor olduğunu reddedemez." Kadına karşı ağır günahkar hâlâ işleniyor... Bebel konusunda hassas davrandım çünkü Bebel en çok önemsediğim konulardan biri olan orta ve üst sınıfa mensup kadınların proleter kadınları nasıl yok saydığını ve oluşturdukları dernek, sendikalarla kendi geleceklerini garanti altına alıp proleter kadını tek başınalığa bıraktıkları konusu uzeinde de çok durmaktadır. Ana akım Feminizm'in yakın durmak istemediği bir sınıftır Proleterya. 197.sayfada şöyle değinecek bu konuya: "1894 ilkbaharında Berlin Kadın Kongresi'nde bir azınlık tarafından, burjuva kadınların proleter kadınlarla, yani sosyal-demokrat kadınlarla el ele yürümesi gerektiği düşüncesi ifade edildiğinde, çoğunluk öfke fırtınasına kapıldı. Fakat burjuva kadınlar kendilerini kendi saç örgülerinden çekerek, bataklıktan kurtulmayı başaramayacaklardır." Şimdi de Feminist hareketin tıkandığı noktalardan biridir bu. Ulaştığı kesimler sınırlı ve ulaşılmaya çalışılan kesimler de sınırlı olunca savunuculardan çok kuramcıların kendi içlerinde kutuplaşmalar yaşanıyor ve ileri doğru atılması gereken adımlar yerinde saymakla sonlanıyor. Bebel için kadın sorununu "sosyal sorunun bir yönü olarak" görme ile eleştiriyor lakin Proleter sınıfın en etkili savunuculardan olan Clara Zetkin, Rosa Lüksemburg için şöyle bir yorum getiriyor Andree Michel: "Almanya'da Sosyalist Parti'nin "kadınla erkek arasındaki hak eşitliğini yasal ve sınırlı bir ·biçimde de olsa programınaa geçirebilmesi için 1891 yılına kadar beklemek gerekti." Clara Zetkin (1857-1933) birkaç yıl boyunca sosyalist feminizmin savunulduğu bir dergi (Eşitlik) çıkardı. Alman Sosyal-Demokrat Partisi'nin kadın kolunu da o kurdu. Clara Zetkin ve Rosa Luxembourg (1871-1918) kitlelerinin devrimci eyleme demokratik bir biçimde katılabilmesi- ni sağlamak için didindiler; erkek sosyalistlerin şoven yönelişlerine karşı barışçı enternasyonal sosyalizm çizgisi savundular. Rosa Luxembourg ayrıca, iktisat teorilerinin dönemin koşulları ışığında yeniden yorumlanmasına çok önemli bir katkıda bulundu." Bu ifadeler doğru. Lakin paragrafı irdelerseniz apaçık bir taraf tutma olduğunu göreceksiniz. Sosyalist erkeklerin içinde kadın haklarının oluşumunu engellemeye çalışanların olduğunu biliyoruz. Bunu sosyalist August Bebel'in kendisi söylüyor zaten. Ve bu nedenle kadınlara kendinizi ancak kendiniz kurtarabilirsiniz demekten de çekinmiyor. Lakin Andree Michel ısrarla erkek sosyalistleri/komünistleri genelleme yoluna gidiyor. Şayet ben bu yazarlar hakkında okumalar yapmamış olsam yanlış yönlendirilmiş olurdum. Bu uzun incelemeyi de bu yüzden yazıyorum. Karşılaştırmalı olarak gidelim de ileride okuyan olursa yorumunu da eklesin doğru mu yanlış mı olduğunu tartışabilelim diye.. Clara Zetkin ve Kızıl Rosa çok etkili iki kadındır. Lakin onlar hem kadın haklarının savundu hem de işçi sınıfının savunusunda çok güçlü ilerici fikirlere sahip erkeklerle hareket ettiler. Rosa için faşist düzenin onunla birlikte ölüme mahkum ettiği yoldaşı Karl Liebknecht'i örnek gösterebiliriz. Clara Zetkin ise dilimize Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar ve Clara Zetkin Üzerine diye çevrilen eserinin bazı noktalarında August Bebel'in görüşlerine yer verecek. Bir bölümde Bebel'in kitabından şu alıntıyı yapacaktı" "Geleceği ancak, kadınları ortak savaşçılar olarak kazanırsak elimize alabileceğiz." Yani bizim istediğimiz ne? Feminist hareketin yayılması mı? Kutuplaşmayla tıkanması mı? Kendi içinde bile bir sürü kola ayrılan Feminist hareket ideolojik ve cinsiyetçi çarpışmalara yenik düştüğü sürece olan sadece haklarından yoksun ekonomik sömürüye mahkum bırakılan kadınların sönen hayatlarına olacaktır... Yapılması gereken şey herhangi bir görüşe saplanıp kalmak değildir. İki cins içinde eşitliğe inanan insanların aynı şeyi söyleyebilir hale gelmesi önemlidir. Benim görüşüme göre siyasi ideolojiler kadın sorununu çözme konusunda hiçbir zaman yeterli olmayacaktır. Çünkü her ideoloji diğerinin yıkımının üzerine kurulacağı için kazanan ve kaybeden tarafın kadınları yine erkek yöneticilerin çıkaracağı kanunların eline bakacak. Binlerce yıldır süregelen erkek hakimiyetinin belki de biraz daha yumuşak devresinde yaşamaya çaba gösterecektir. O yüzden cinsiyet eşitliğini savunmak bir hevesin ötesindedir. Bir süreçtir belkide israrla üzerinde durulan bu eşitlik vurgusunun gelecekte oluşacak kapsamlı olumlu sonuçlarını yaşarken göremeyeceğiz çünkü şimdiye kadar bu eşitliği savunan insanlar bunu göremedi. Tarihsel aşamalarda gittikçe artan bir farkındalık olmuş olabilir. Ama 230 yıl önce Mary Wollstonecraft'ın dediği: "Toplum içinde cinsiyetlere özgü davranışlar gibi bir ayrım güdülmediğini görmeyi istiyorum gerçekten.." Mary Wollstonecraft bunu göremedi. Aşağılandı, onunla dalga geçildi. Belki de başka eserler yazabilecekken vazgeçti umudu kırıldı. August Bebel ise "GELECEK SOSYALİZMİNDİR, YANİ İLK PLANDA İŞÇİNİN VE KADININ" diye yazdı. 130 yıl geçti hâlâ o gelecek belirsiz o da göremedi. Clara Zetkin 100 yıl önce "kadının köleliğinin kökü kapitalist yapıdadır, köleliği sona erdirmek için yeni bir toplum biçimine geçilmek zorundadır." Dedi yeni bir toplum yapısı ise hâlâ ütopyadır. O da göremedi.. Faşistler tarafından katledilen cesedi beş ay sonra su kanalında bulunan Rosa Luxemburg ise “Hareket etmeyenler, zincirlerin ne kadar ağır olduğunu bilemezler.” Hareket etmeyenler yüzünden ne hâle geldiğimiz çok açık değil mi? Bu ve benzeri güçlü yazarlar hareket ettikçe üstlerindeki ağırlığı hissederek bir şeyler yapma zorunluluğu duydular içlerinde. Onlar daha iyi bir dünya düzenini göremediler lakin içlerinde daima bir aydınlatma umudunu taşıdılar Çehov'un da dediği gibi belki biz mutlu olamayacağız ama çocuklarımız, torunlarımız için yaşıyoruz onlar mutlu olsun diye uğraş veriyoruz. Belki onlarda hareket edip zincirlerinin ağırlığını hissederek mutsuz olacaklar lakin bu mutsuzluk; aptal dayanaklara dayanan tüm mutluluklara bedeldir. Varsın mutsuzluğu farkındalık oluştursun... Rosa Luxemburg'un Hapishane Mektuplarından bir bölümle bitireyim.. "Geri döndürülemeyen yılların "yaşanmadan" geçip gittiği için nasıl üzüldüğünüzü duyumsuyorum. Ama sabır ve yüreklilik! Daha yaşayacağız, büyük olaylar yaşayacağız. Şu sıralar öncelikle eski bir dünyanın hergün bir parçasının nasıl battığını ve kaydığını ve bir parçasının yeni dev düşüşünü görüyoruz... Garip olan şu ki, çoğu kişi bunu fark etmiyor ve hâlâ sağlam bir tabanın üstünde dolaştıklarına inanıyorlar..."
Feminizm
FeminizmAndree Michel · İletişim Yayınları · 199389 okunma
··
324 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.