Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Oysa fiziksel değişimin ve mesafenin yokluğunda, Holmes'un hayal gücü bile tekleyebilirdi. Hatta o gecenin başında teklemişti de. Olayların gerçekte nasıl gelişmiş olabileceğine dair bir tane bile elle tutulur ihtimal düşünememişti. Konu, basit bir etkileşimin ötesine geçen, çok daha temel ve geniş bir şekilde başkasının gözünden dünyaya bakmak olduğunda, maalesef, genelde hepimiz eğitimsiz sayılırız. Başka bir durumu bizden nasıl daha farklı yorumlayabilir? Belli koşullar altında bir başkası nasıl hareket edebilir? Belirli veriler doğrultusunda o ne düşünür? Bunlar genelde kendimize sorduğumuz sorular değildir. Hatta bu konuda aldığımız eğitim o kadar zayıf ki, ancak bizden özellikle istendiği zaman bir başkasının bakış açısını gerçekten kazanırız, ki o zaman bile başlangıç noktamız yine benmerkezcidir. Ardı ardına yapılan birtakım çalışmalar sonunda araştırmacılar, insanların, başkalarının görüşlerini benimserken aslında tek yaptıklarının kendi görüşlerini rötuşlamak olduğunu keşfetmiş. Bu, tipten çok bir derece meselesidir. Baştaki referans noktamız kendi görüşümüzdür ve ardından görüşümüzü tamamen değiştirmek yerine ona belli bir yönde ufak tefek ayarlar çekeriz. Dahası, bizi tatmin eden ortalama bir sonuca vardığımızda, düşünmeyi keser ve problemi çözülmüş kabul ederiz. Gereken bakış açısını başarılı bir şekilde kazanmışızdır. Bu da tatmin edici (satisfying) ve yeterli (sufficing) kelimelerinden türetilen, yetinmelik (satisficing) dediğimiz bir davranış eğilimidir. Yetinmelik eğilimi, herhangi bir soruya karşılık olabilecek mantıklı cevapların benmerkezci! yanlarını üstün gösteren bir tepki önyargısıdır. Bizi tatmin eden bir cevap bulduğumuz anda, daha fazla araştırmayı bırakırız . Cevabın değil ideal, doğru olup olmadığı bile fark etmez. (Mesela çevirimiçi davranışla ilgili yakın zamanda yapılan bir çalışmada , bireylerin İnternet sitelerini değerlendirirken, halihazırda var olan kişisel tercihlerinin son derece etkisinde kaldığı ve dikkate aldıkları sitelerin sayısını azaltmakta , çevirimiçi yaptıkları aramaları sonlandırmakta , bu tercihlerini referans aldıkları görülmüş. Sonuç olarak da, potansiyel yeni bilgi kaynaklarını denemek yerine sık sık eski bildikleri sitelere dönmüşler ve karar verirken de sitelerin kendisine girmek yerine arama motorunun önlerine çıkardığı özetlere odaklanmışlar. ) Yetinmelik davranışta görülen benmerkezci! yanlılık eğiliminin en güçlü olduğu zaman, mantıklı bir cevabın kişiye arama sürecinin en başında sunulduğu andır. İşte o zaman, yolun ta başında olmamıza rağmen görevimizi tamamlanmış sayarız. Bakış açısı ve fiziksel konum değişimi, basit bir şekilde farkındalığı tetikler. Bizi, dünyayı yeniden değerlendirmeye , olaylara farklı bir açıdan bakmaya zorlar. Ve bazen bakış açısındaki en ufak bir değişim bizim için öyle bir kıvılcım olur ki , içinden çıkamadığımız kararlar bir anda şekle giriverir ya da bir anda ortaya hiç görülmemiş bir yaratıcılık çıkabilir. Aslen 193 1 yılında Norman Maier tarafından tasarlanan şu çok meşhur problem-çözme deneyini düşünelim. Bir katılıcımcıyı, tavanda iki ipin asılı durduğu bir odaya sokmuşlar. Katılımcının görevi, bu iki ipi birbirine bağlamakmış. Ancak birini tutarken öteki ipe uzanmak imkansızmış. Bu arada odada başka malzemeler de varmış: Bir tane sopa , uzatma kablosu ve pense. Siz olsanız ne yapardınız? Çoğu katılımcı sopa ve uzatma kablosuyla boğuşarak bir ipi tutarken ötekine uzanmaya çalışmış. Biraz zorlu bir iş olmuş . Peki en zarif olan çözüm? Penseyi bir ipin ucuna bağla, sonra onu bir sarkaç gibi kullan ve öteki ip elindeyken onu yakala. Basit, mantıklı, hızlı. Fakat görevi yerine getirmek için ne yapacağını şaşıran katılımcılardan çok azı ellerindeki malzemeleri farklı bir amaç için kullanmayı akıl edebilmiş (mesela burada, penseyi pense olarak değil de, bir ipin ucuna bağlanacak ağırlık gibi görmek gerekiyordu) . Bunu akıl edebilenlerse bir şeyi farklı yapmışlar: Geri adım atmışlar. Probleme kelimenin tam manasıyla uzaktan bakmışlar. Bütünü görmüş ve ardından detayları nasıl işe yarar bir şekilde bir araya getirebileceklerini hayal etmeye çalışmışlar. Kimi bunu kendiliğinden yapmış, kiminin de sallansın diye sözümona kazara ipe çarpan deneyci tarafından tetiklenmesi gerekmiş ( bu ufacık hareket katılımcıların o anda çözüm olarak penseyi düşünmesine yol açmış) . Fakat hepsi bunu ne kadar ufak da olsa bir değişimle ba şarmış. Yani bakış açılarını değiştirmişler, ya da Trope'un deyimiyle somut olandan (pense) uzaklaşıp, soyut olana (sarkaç ) , önlerindeki yapbozun parçalarından uzaklaşıp, yapbozun bütününe doğru kaymışlar. Fiziksel bir ipucunun bakış açısı üzerindeki gücünü asla hafife almayın. Thor Köprüsü Vakası 'nda Holmes 'un dediği gibi: "Bakış açın bir kez değiştikten sonra, başta en aleyhte görünen şey bile gerçeğe giden bir ipucuna dönüşüverir." Mental Teknikler Yoluyla Mesafe Koymak Daha önce de bir kez üstünden geçtiğimiz, Baskerville'lerin Köpeği'ndeki şu sahneye bir dönelim. Dr. Mortimer'ın ilk ziyaretinin ardından, Watson, kulübüne gitmek için Baker Sokağı'ndan ayrılır. Holmes ise koltuğundan bir yere kıpırdamaz. Watson akşam dokuza doğru eve döndüğünde , arkadaşını aynen bıraktığı yerde bulur. Peki Holmes bütün gün yerinden hiç kalkmamış mı? Watson merak eder. "Aksine," der Holmes. "Devonshire'a gittim." Watson tereddüt etmeden , "Ruhun mu gitti? " diye sorar. "Aynen," diye karşılık verir dedektif. Peki Holmes'un, zihni o anın fiziksel gerçekliğinden tamamen uzaktayken, koltuğunda oturarak yaptığı şey aslında ne? Beyninde ne oluyor? Hayal gücü niye bu kadar etkili bir araç , düşünce sürecinin neden bu kadar önemli bir parçası da ondan bir türlü vazgeçemiyor? Holmes' un ruhsal yolculuklarının aslında birçok adı var da , en yaygın olanı , meditasyon. Meditasyon dediğim anda, eminim çoğunuzun kafasında keşiş , yogi ya da kulağa ruhani gelen başka bir şey canlanmıştır. Ama aslında bu, kelimenin taşıdığı anlamın sadece ufak bir kısmı. Holmes ne bir keşiş ne de bir yoga pratisyeni . Ama meditasyonun özünde ne demek olduğun u çok iyi biliyor: İnsanın zihnini boşaltmak için uyguladığı basit bir zihinsel egzersiz. Meditasyon, bütünleyici , yaratıcı, gözlemci ve bilinçli düşünce için gerek d uyduğunuz sessiz mesafeden başka bir şey değil aslında. Hem zamanda hem mekanda, kendiniz ve çözmeye çalıştığınız bütün sorunlar arasında, yalnızca zihinsel olarak bir mesafe yaratma yeteneği. Hatta insanların genelde sandığı gi bi bir hiçlik deneyimi olmak zorunda değil. Kontrollü meditasyon, zihninizi diğer her türlü dikkat dağıtıcı şeyden arındırmayı başardığınız sürece sizi belli bir hedefe ya da varış noktasına (Devonshire gibi) götürebilir. Dikkat dağıtıcı şeyler ortaya çıksa bile (çünkü er ya da geç çıkacaktır) sizi götürmeye devam eder. Wisconsin Üniversitesi araştırmacıları, 2011 yılında yaptıkları bir çalışmada meditasyon alışkanlığı bulunmayan bir grup insana şu talimatları vermişler: Gözlerinizi kapatıp gevşeyin ve burnun uzun ucundaki nefes alışverişinize odaklanın. Aklınıza rasgele bir düşünce gelirse bu düşünceyi kabul edin ve ardından dikkatinizi yeniden nefesinize vererek düşünceyi serbest bırakın. Katılımcılar on beş dakika boyunca bu talimatlara uymayı denemişler. A rdından g rup ikiye bölünmüş. Bir gruba , beş hafta boyunca, otuz dakikalık dokuz seans meditasyon eğitimi opsiyonu sunulmuş. Beş haftanın sonunda herkes bir önceki düşünce ödevini ikinci kez tamamlamış. Her iki seansta, araştı rmacılar katılımcıların elektroensefa lografik (EEG) aktivitesini ölçmüşler, yani kafatası boyunca meydana gelen elektriksel aktivitenin kaydını almış lar. Bulgular ortaya gerçekten baştan çıkarıcı bir resim koyuyor. Bu kadar kısacık bi r eğitim süreci bile -katılımcı ların günlük eğitim ve p ratik süresi o rtalamaları beş ila on altı dakika arasında değişiyor- sinirsel düzeyde değişimle re sebep ola bi liyor. A raştırmacıların deneyde asıl ola rak ilgilendikleri, frontal EEG'deki asimetri, yani daha çok olumlu hislerle ilişkilendiri len bir şa blondu (ve bu şa blonun bilinçli meditasyon teknikle riyle ilgili a lınan yetmiş saatlik veya daha uzun süreli bir eğitimin sonunda o rtaya çıktığı gözlenmişti). Eğitim öncesinde iki g rup arasında herhangi bir fark yokmuş. Fakat çalışmanın sonunda, ekstra eğitim alan ların asimetrisinde sola doğru, yani olumlu ve yaklaşım-odaklı duygusal durumlarla ilişkilendirilen şablona doğru bir kayma olduğu görülmüş. Ki bu tarz durumla r daha önce de defalarca kez yaratıcılık ve hayal gücü kapasitesindeki a rtışla ilişkilendirilmiştir. Peki bu ne anlama ge liyor? Bir kere önce likle, hakikaten enerji ve zaman isteyen geçmiş meditasyon çalışmalarına kıyasla bu deney, öyle çok ciddi bir bağlılık gerektirmiyordu ve buna rağmen o rtaya çıkan sinirsel sonuçlar hayli çarpıcıydı . Dahası sunulan eğitim hayli esnekti: İnsanlar ne zaman eğitim alacaklarını ve ne zaman pratik yapacaklarını seçebiliyordu. Hatta daha önemlisi, katı lımcılar arasında pasif egzersiz o ranı bir anda tavan yaptı çünkü katılımcılar, bilinç li ola rak meditasyon yapmaya karar vermedikleri, en alakasız durumlarda bi le, meditasyonla i lgi li öğrendikle ri B E Y N İ N ÇAT 1 K A T 1 N 1 KEŞFETM E K 177 ta limatlar doğrultusunda düşünürken buldular kendilerini. Doğru , bu sadece tek bir çalışma . Fakat beynin hikayesi bu kadarla bitmiyor. Daha erken dönemlerde yapılan çalışmalar, meditasyon eğitiminin beyinlerimizdeki mevcut ağı, daha önce de bahsettiğimiz , biz tamamen ayrı bir işle uğraşırken yaratıcı içgörüleri teşvik eden ve beynimizin birbirinden kopuk bağlantılar üzerinde çalışmasına izin veren şu yaygın dikkat ağını etkilediğini gösteriyor. Düzenli olarak meditasyon yapan bireylerde, meditasyon yapmayanlara kıyasla bu ağda daha yüksek bir istirahat hali fonksiyonel bağlanırlığı görülüyor. Dahası, sekiz haftalık meditasyonun etkilerini inceleyen bir çalışmada araştırmacılar, meditasyondan habersiz gruptaki katılımcılarla (yani çalışmadan önce hiç meditasyon yapmamış olanlarla) kontrol grubundaki katılımcılar arasında gri-madde yoğunluğu bakımından farklılıklar olduğunu gözlemlemişler. Deneyimsiz olan grupta, sol hipokampüs, posterior singulat korteks (PCC) , temporoparietal bağlantı noktası (TPJ) ve beyincikteki (hepsi öğrenme, hafıza , duygu regülasyonu, özgönderimsel süreç ve bakış açısı kazanmayla ilgi li olan kısımlar) gri madde oranında artış varmış . Hipokampüs , PCC ve TPJ bir arada , hem kendini koruma mekanizmasını -buna farazi geleceği düşünmek de dahil- hem de bakış açısı kazanma ya da ba şkalarının görüşlerini tasavvur etme işlemlerini , diğer bir deyişle deminden beri tartıştığımız türde bir mesafeyi destekleyen sinir ağını oluşturur. Meditasyon bir düşünme yoludur. İnsanın kendi kendini güçlendirmesi gibi faydalı bir sonuca götüren bir mesafe alı şkanlığıdır. Zihinsel teknikler cephaneliğinde, bilinçli ve yaratıcı düşünce için gereken mesafeye ulaşmanız için doğru bir zihin çerçevesi oluşturmanıza yardımcı olan bir alettir. Kelimenin sizde meydana getirdiği çağrışımlardan çok daha kolay ulaşılabilir ve çok daha geniş alanda uygulanabilir bir yöntemdir. Ray Dalio gibi bir örneği düşünelim. Dalio neredeyse her sabah meditasyon yapar. Bazen meditasyonu işe gitmeden önce yapar. Bazen de ofisinde, çalışına masasının başında. Koltuğuna yaslanır, gözlerini kapar ve e.llerini kenetler. Daha fazlasına da gerek yok zaten. Vaktinde, bir röportajında New Yorker'a, "Kafanızı boşalttığınız zihinsel bir egzersiz sadece," demiş. Meditasyon pratisyeni dendiği zaman Dalio akla direkt gelen bir isim değil. Sonuçta adam ne bir keşiş , ne bir yoga fanatiği, ne de bir Yeni Çağ hippisi. Ayrıca sırf bir psikoloji deneyinde yer almak istediği için de yapmıyor bunu. Kendisi dünyanın en büyük koruma fonu olan Bridgewater Associates'in sahibi. Kaybedecek az zamanı ve elindeki zamanı değerlendirmek için de bolca fırsatı olan biri. Ama o yine de aktif olarak, gününün bir kısmını akla gelen en genel ve en klasik haliyle meditasyona ayırmayı tercih ediyor. Dalio meditasyon yaparken zihnini boşaltıyor. Rahatlayarak ve bilmem kaç saat sonra onu rahatsız etmeye kaldığı yerden devam edecek olan bütün düşünceleri bir kenara iterek güne hazırlanıyor. Evet, bu, dışa rıdan bakıldığında tam bir zaman kaybı gibi görünebilir. Ne de olsa yaptığınız şey hiç de faydalı bir işe benzemiyor. Ama kendi zihniyle baş başa kalarak harcadığı o dakikala r aslında Dalio'yu daha verimli, esnek, yaratıcı ve sezgili biri yapaçak. Kısaca onun daha iyi bir karar alıcı olmasına yardım edecek. Peki bu durum herkes için aynı mı? Meditasyon dediğimiz o zihinsel boşluk, hiçlik değil. Gerçekten enerji ve konsantrasyon gerektiren bir şey (fiziksel mesafenin kolaylığı da buradan geliyor zaten). Holmes ya da Dalio gibi biri direkt boşluğa dalarak bundan büyük sonuçlar elde etse bile, Watson'ın meditasyon sırasında bayağı mücadele vereceğinden eminim. Kafasını meşgul edecek bir şey olmayınca, bütün o düşünceleri hizaya sokmak için sadece nefes alıp vermek ona yetmeyecek. O yüzden, yalnızca zihninize bel bağlamaktansa birtakım fiziksel yollarla mesafe koymaya çalışmak çok daha kolay. Daha önce de dediğim gibi, şansınıza, meditasyonun ille de boş bir aktivite olmasına gerek yok. Meditasyon sırasında her şeyi bir kenara bırakıp nefes alış-verişlerimizi, duygularımızı ya da hissettiklerimizi yakalamak gibi çok daha zor bir şeye odaklanmaya çalışabiliriz. Ama bunun yanında kullanabileceğimiz bir yöntem daha var, görselleştirme: Beynimizdeki boşluğu daha hissedili r ve erişilebilir, spesifik bir zihinsel görüntüyle değiştiren odaklanma şekli. Holmes'u, Baskerville'lerin Köpeği'nde, Devonshire kırlarının tepesinde uçmaya bıraktığımız o ana geri dönelim . İşte bu da bi r meditasyon ve hiç de amaçsız, boş veya zihinsel imgelemeden yoksun değil. Herhangi bir meditasyon şekliyle aynı odaklanmayı gerektiriyor ama birçok yönden çok daha ulaşılabilir. Elinizde somut bir plan, kafanızı meşgul edecek ve dikkat dağıtıcı her türlü düşünceyi kenara i tecek bir şey var. Enerjinizi verebileceğiniz, nefes alış-verişinizden çok daha canlı ve çok- boyutlu bir şeyiniz var. Ve dahası, eğer ve keşke'leri göz önünde bulundurmaya başlayacak mesafeyi, Trope'un tabiriyle varsayımsallığı elde etmeye odaklanabilirsiniz. Şu egzersizi bir deneyin. Gözlerinizi kapatın (yani yazdığım talimatları okuduktan sonra kapatın) . Kendinizi sinirli ya da saldırgan hissettiğiniz bir anı düşünün . Mesela yakın bir dostunuz ya da değer verdiğiniz biriyle yakın zamanda ettiğiniz bir kavga olabili r. Aklınıza gelen bir an var mı? Tamam, şimdi o anı sanki yeni baştan yaşıyormuş gibi hatırlamaya çalışın. İşiniz bitince bana nasıl hissettiğinizi söyleyin . Nerede terslik çıktığını izah etmeye. çalışın bana . Suçlu olan kimdi? Niye? Sizce bu düzeltilebilecek bir sorun mu? Şimdi gözlerinizi tekrar kapatın. Aynı olayı tekrar hayal edin . Ama bu sefer kavganın sizinle bir başkası değil, farklı iki kişinin arasında geçtiğini düşünün . Siz sadece duvarın üstünde gezinen minicik bir sineksiniz . Vızıldayarak etrafta uçmak, ortamı her açıdan gözlemlemek üzere serbestsiniz ve kimse sizi görmeyecek. Bir kere daha, işiniz bitince , bana nasıl hissettiğinizi söyleyin. Ve ardından deminki sorulara tekrar cevap verın. Az önce görselleştirme yoluyla zihinsel mesafe yaratma egzersizini tamamlamış oldunuz. Gö rselleştirme dediğimiz , bir şeyi uzaktan canlı olarak hayal etme işlemidir ve bu şekilde, kendi hafızanıza kaydettiğinizden farklı bir bakış açısı kazanmış olursunuz. Birinci senaryodan ikincisine geçerken, somut zihniyetten soyut olana geçersiniz. Büyük ihtimalle duygusal olarak sakinleşmiş ve ilk seferde gözünüzden kaçan detayları görmüşsünüzdür. Olayın gidişatıyla ilgili hatırladıklarınız, azçok değiş miş bile ola bilir. Hatta söz konusu senaryo bir kenara, daha akıllanmış, problem çözmekte tamamen iyileşmiş olabilirsiniz . (Ve ayrıca bir tür meditasyon pratiği de yapmış olacaksınız. Çok sinsi, değil mi ?) Psikolog Ethan Kross, bu tarz zihinsel mesafe egzersizlerinin sadece duygusal regülasyon açısından faydalı olmadığını ortaya koymuş (yukarıdaki senaryo aslında onun çalış mala rından alındı) . Zihinsel mesafe aynı zamanda hem diyalektik (örneğin, dünyadaki değişim ve çelişkilerin bilincinde olmak) hem de entelektüel tevazu yönünden (örneğin, kendi sınırlarınızı bil mek) dirayeti de geliştirir ve sizi problem çözümlerinde, karar tercihlerinde daha becerikli biri yapar. Mesafe koyduğunuz zaman olaylara daha geniş bir açıdan bak maya, daha yakından . baktığınızda göremediğiniz bağlantıları fark etmeye baş lıyorsunuz . Diğer bir deyişle, akıllı olmak daha yaratıcı olmak demek. Hala aynı koltukta oturuyor olmanıza rağmen sanki yer değiştirmişsiniz gibi düşünüyorsunuz. Elektrik mühendisi Jacob Rabinow, yirminci yüzyılın en yetenekli ve üretken kaşiflerinden biriydi. Posta merkezlerinin günümüzde hala kullanmaya devam ettiği oto matik mektup ayıklama makinesi, hard-disk sürücülerinin öncüsü olan bir manyetik bellek cihazı ve düz-kol pikap, 23 0 adet patentli Amerikan buluşu arasında yer alıyor. Peki ondaki bu takdire şayan yaratıcılığı ve üretkenliği ayakta tutan şey nedir? Görselleştirmeden ba şka bir şey değil. Psikolog Mihaly Csikszentmihalyi, zor, vakit isteyen ya da belli bir çözümü ol mayan bir görevle karşılaştığı durumlar için, "hapiste olduğumu hayal ederim. Hapisteysem zaman diye bir sorunum da olmaz. Diğer bir deyişle, işin içinden çıkmak bir hafta sürecekse, bir hafta sürer o zaman . Zaten başka ne yapabilirim ki? Yirmi sene daha buradayım. Anladınız mı? Küçük bir zihin oyunu bu işte. Yoksa, 'Hay Allah, hiçbir işe yaramıyor,' diyecek ve hata üstüne hata yapıp duracaksınız. Benim yaptığım gibi yaparsanız, boş yere zamanı dert etmekten kurtulmuş olacaksınız" demiş. Rabinow, görselleştirme sayesinde zihnini, başka türlü altından kalkamayacağı şeylerin üstesinden geldiği bir yere taşıyıp, herhangi bir sorunu çözmek için gereken yaratıcı alanın oluşmasına imkan sağlarmış. Bu çok yaygın bir teknik aslında. Örneğin, sporcular da, bir maç ya da hamleyle ilgili belli detayları, onları gerçek hayatta ortaya koymadan önce kafalarında görselleştirirler. Bir tenisçi, top elinden çıkmadan atacağı servisi kafasında canlandırır; bir golfçü, top sopasından çıkmadan önce onun gideceği yolu görür. Bilişsel davranış terapistleri, fobi ya da ona benzer sıkıntıları olan insanları rahatlatmak ve bir olayı gerçekte yaşamadan deneyimletmek için bu tekniği kullanıyorlar. Psikolog Martin Seligman, bu tekniğin daha yaratıcı ve sezgisel bir zihniyete sahip olmaya yönelik en önemli teknik olduğunu ileri sürüyor. Hatta sürekli olarak tekrar edilen, görsel-uyarımlı mizansenlerle, " sezginin sanal olarak ve kitlesel düzeyde öğretilebileceğini" iddia ediyor. İyi kazandıracak bir girişim! Bütün olay, sanki gözünüzün önünde duruyormuş ve onu gerçekten yaşıyormuşsunuz gibi bir dünya hayal ederek zihninizle mesafe yaratmayı öğrenmekte bitiyor. Filozof Ludwig Wittgenstein'ın da vaktinde dediği gibi : "Tekrar edelim: düşünmeyin, sadece bakın! " Görselleştirmenin özü de işte bu: İç dünyanıza bakmayı, zihninizde birtakım senaryolar ve alternatifler yaratmayı, gerçek olmayan şeyleri sanki gerçekmiş gibi canlandırmayı öğrenmek. Görselleştirme, bariz olanın ötesini görmenize, yalnızca önünüzde duran senaryoyla yetinerek veya sadece görmek istediklerinizi görerek Lestrade'ın ya da Gregson'ın yaptığı hataları yapmamanıza yardımcı olur. Bu, düşündüğünüzden daha kolay bir şey. Hatta bir anımızı hatırlamaya çalışırken doğal olarak yaptığımız şeyin aynısı bu. Kullanılan sinir ağı bile aynı -MPFK, lateral-temporal korteks, medial ve lateral parietal loblar ve medial temporal lob (hipokampüsün yuvası) . Arada tek bir fark var o da, bir anı hatırlamak yerine, deneyimlerimizden edindiğimiz detayları karıştırıp, gerçekte hiç yaşanmamış bir şey yaratmaya çalışıyoruz, bu henüz mevcut olmayan bir gelecek de olabilir, hiç olmamış bir geçmiş de. Bir olayı gerçekte yaşamak zorunda kalmadan onu zihnimizde test ediyoruz ve bunu yaparak fiziksel mesafeyle elde edeceğimizle aynı şeyi sağlamış oluyoruz: Kendimizi, analiz etmeye çalıştığımız durumdan ayırıyoruz. Ne şekilde olursa olsun bu da bir tür meditasyon. Holmes, Korku Vadisi'nde, fiziksel anlamda bir mekan değişikliği istedi, zihninde çözmeye çalıştığı sorunun cevabı ona dış dünyadan geldi. Ama aynı etki, herhangi bir yere gitmek zorunda kalmadan da yaratılabilirdi. Dalio gibi çalışma masanızın başında, veya Holmes gibi koltuğunuzda oturarak, ya da her neredeyseniz orada kalarak, bunu başarabilirsiniz. Tek yapmanız gereken, zihninizde yeteri kadar boş alan yaratmayı başarabilmek. Bırakın zihniniz bomboş bir tuval, yaratıcı dünya da paletiniz olsun.
354 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.