Ağacının beş yüz veya bin yıllık olması onu daha sağlam yapar. Lâkin bugünkü ağaç artık bin yıl evvelki değildir. O her sene yeni bir hayata ulaşmıştır. Hayat maddelerini olduğu gibi, kabuğunu da her yıl dökmekte, her bahar yeniden yapraklanmaktadır. Aristo’nun, su, ateş, toprak ve havadan ibaret dört basit unsuru bulması, zamanında bir keşifti ve değeri vardı. Onu takdir ederiz. Lâkin artık bu fikir, İlmî değildir, ilim tarihine mal olmuştur. Bu fikrin hatasını asırlar düzeltmiştir. Maddî kâinatımızın basit unsurlarını araştırmada her asır, insan düşüncesine başka bir yenilik getiriyor. İlim diye, üzerlerinde henüz tenkit ve münakaşa yapılan fikirler üzerindeki çalışmalara denir. Bütün evvelkiler ilim tarihine mal edilir ve üzerleri mühürlenir. Onların üzerinde “Acaba doğru mu, değil mi" diye çene ve zihin yormağa lüzum yoktur. Onlar ilmin arşiv dairesine konulmuştur. Aristo’nun yukarda söylediğimiz basit unsular teorisi gibi diğer fikirleri de artık sadece tarihî değer taşımaktadırlar, onların İlmî değerleri aranmaz. Aynı düşünceyi kendi âlemimize de tatbik edebiliriz. Büyük filozof îbn-i Sinâ ve büyük keîâmcı Gaza- îî’nin daima canlı ve ayakta duran birçok nassî görüşleri bulunmakla beraber İlmî değerini kaybetmiş, ilim tarihine mal edilmesi lâzım gelen umumî fikirleri de bulunabilir. Bunun böyle olması tabiîdir. İnsan zekâsı ebedî hakikatleri bir hamlesiyle ortaya koyamıyor. Aristo gibi İbn-i Sinâ ve Gazalı’nin fikirleri, ilim merdiveninin ilk basamaklarıdır. En yukarı çıkmak için, arada daha çok basamaklar lâzımdır. Onların hepsi de lüzumludur. İlmî hakikat daima en yukarı basamakta bulunur; alttaki basamaklar, onu oraya yükselten vasıtalardır. Yukarı basamaklara ulaşıldığı zaman artık onlar işlerini görmüş, bitirmişlerdir. Aristo’nun basit unsurlar teorisinden bugünkü atom anlayışına ulaştıktan sonra, bugünün hakikat münakaşasında Aristo’nun sözü olamaz. Bugün maddenin yapısını araştırırken, artık Aristo’yu hakem yapmıyoruz. “Aristo böyle dedi” sözü, İlmî hükümler verirken ağıza alınmıyor.