Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

147 syf.
·
Puan vermedi
·
27 saatte okudu
Foucault, hakikati söylemenin/ bilmenin, hakikati dile getirenlerin tespit edilmesi ve bunların hangi ayırt edici özelliklere göre belirleneceğini bilmenin bireysel ve sosyal açıdan ne derece önemli olduğunu karşılaştırıcı bir üslup ile ortaya koymaya çalışmıştır. Düşünce tarihi kavramına vurgu yapan Foucault, bu kavramı ideolojilerle kıyaslayarak gerçeğin ve hakikatin aslında ne olduğunu açıklamaya çalışıyor. Foucault hakikati söylemek üzerine verdiği bu derslerde bir problemi ele almaktan ziyade, problemin sorunsallaştırılması üzerinde durur. Ona göre bir şeyin sorun olarak görülüp görülmediği ile ilgili yaşanan süreçte ikilemler, sorunsallaştırmayı ortaya çıkarır. Parrhesia, bir sorunsallaştırma kavramı olarak karşımıza çıkar ve Türkçe’ye “doğruyu söylemek” şeklinde çevirisi yapılmıştır. Ancak bu çok doğru ve yeterli bir karşılık olmaz ya da bu kadar kolay olsaydı kavramları tanımlamak sayfalarca yazıp çizmeye ihtiyaç duyulmazdı. Zannımca bir diğer anlamı “aklından geçeni söyleme” olan, günümüze daha çok yakışan bir tanımlamadır. Ancak bu kimi zaman da boşboğazlığa kaçabilir ki bu da Parrhesia’nın istenmeyen bir durumudur. Foucault çoğunluğun hemfikir olduğu hiçbir noktaya şüphe olmaksızın yaklaşmamıştır. Kim bilir hakikat belki de sadece azınlığındır. Peki aslında doğru olan şeyler mi söylenir yoksa doğru olduğuna inanılan şeyler mi dile getirilir? Foucault’a göre, doğru olan şey söylenir. Çünkü o şeyin gerçekte olmasından kaynaklı olarak o şeyin doğru olduğu bilinir. Yani inanç ve hakikat arasında bir örtüşme vardır. Tehlikeye rağmen söylem, Parrhesiasteslik’tir. Risk alabildiğinde ya da riske rağmen söylem geliştirdiğinde doğruyu söylemiş olursun. Bir kral köleye istediğini söyleyebilir, ancak bu parrhesia olmaz. Bu noktada merak ettiğim bir şey var; ya bu tehlikenin varlığına rağmen bir söylem geliştirildiğinde, bu daha büyük ve önemli söylemin gelecekte söylenme ihtimaline bir engel teşkil edecekse? Bu öngörüye rağmen risk almak parrhesiastesliği, o şey olmaktan çıkarmaz mı? “Parrhesia’nın işlevi hakikatı ispat değil, eleştiri sunmaktır.” (syf.: 15) Eleştirebilmek için bilmek gerekir, eğer başkası ya da bir şeyi eleştirmek üzere gerçeğin hakikatini bileceksek, bu bilmenin ne önemi kalır? Eğer eleştiren her zaman güçsüzse; bu bilmek gibi bir gücü yok saymak olmaz mı? Ya da bu ne tür bir güçsüzlüktür? Yunan tragedyalarında Parrhesia’dan bahsedilirken kimi oyunda asilliğe, aile onuruna (Hippolytos) kimi yerde bir ahit ya da sözleşmeye (Bakkhalor) vurgu yapılır. İon oyununda ise, Apollun’un sessizliği üzerinden, insanın bilmeye karşı isteklerinin Tanrı’nın sessizliğine rağmen keşfedilmeyi beklediğine vurgu yapılmaktadır. Parrhesia hem akla ilk geleni söylemeyi hem de Atina vatandaşı olmayı gerektirir. Karakterin doğasında doğruyu söylemek varsa bile, anne Atinalı olmadığı için bu doğal hak kullanılamayacaktır. Bu hakkın herkese eşit bir şekilde verilmesi ne kadar doğrudur, tartışılır. Burada Parrhesia’nın sadece olumlu bir durum olarak görülüyor olması Parrhesia’nın aslında Demokrasi için de ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Demokrasinin olduğu yerde Parrhesia’nın olumlu ve eleştirel işlevinden bahsedilemez. Bu gerçek demokrasilerde de geçerli olan bir durum mudur? Sokrates, yoksullar kazandığında demokrasinin elde edileceğini savunurken, Platon bunun yönetime yanlış kararlar aldıracağı şeklindeki yorumuyla demokrasi üzerinde eleştirel bir yaklaşım sergiler. Platon’un Parrhesia’sı cesarettendir; Sokrates’in ise, bilme, iyi niyet ve açık sözlülük şartları yerine getirildiğinde gerçekleşmiş olur. Sokrates’e göre soruna sebep olan sofistlerin kendini bilmezlikleri ve yanlış öğretileridir. Son olarak çok fazla taşlanmış Diyojen’e çok yüzeysel bir şekilde bi’ bakalım. Diyojen tıpkı yeme, içme gibi temel ihtiyaçlarımızı apaçık olarak karşıladığımız gibi cinsel arzularımız gibi diğer bazı temel ihtiyaçlarımızı da çekinmeden ulu orta bir biçimde yapabilmemiz gerektiğini söyler. Bunun neden doğru yanları olmasın ki? Aslında herkesin iyi bildiği isteklerimizi neden bastıralım ki ya da neden temel ihtiyaçlar şeklinde kategorize edilebilirken bunlar arasında bir kıyaslama olsun ki? Foucault hakikatin kendisi ile değil, hakikati anlatan ya da eylemin kendisiyle ilgilenilmesi gerektiğini söylemiştir. Peki kim hakikati söyleyebilecek durumdadır, biz bunu görebilecek miyiz?
Doğruyu Söylemek
Doğruyu SöylemekMichel Foucault · Ayrıntı Yayınları · 2005450 okunma
·
567 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.