Modern trajedinin ikinci amansız düşmanı da paradır. Kuşku yok ki para, uzlaşı ve muğlaklığın en önde gelen cisimleşmesidir: Para hem hastalık hem de hastalığı tedavi edecek ilacı getirir; yolu yoksul mahallelerden de sanat eserlerinden de geçer; sömürünün sonucudur ama hayır için kullanılabilir. Parada kesinlikle herhangi bir safiyet yoktur ("Senin, benim, herkesin kölesidir o"); onu 19. yüzyıldaki Büyük Toplumsallaşmanın esnek ve vazgeçilmez vasıtası kılan tam da bu özelliğidir. Bu çağ boyunca modem bireyin oluşumu giderek bu yeni toplumsal menteşeye havale edildi: Trilling'in Sincerity and Authenticity'de (İçtenlik ve Sahicilik) kullandığı terimlerle söyleyecek olursak, "olma"nın değil, "sahip olma"nın alanına. Roman da kendi adına bu gelişmeyi kaydetmekle kalmadı, Goethe'den Balzac'a bir neslin ömrü zarfında, onu tipik bir modern efsaneye dönüştürdü. Ama lbsen'de bu paradigma tersine çevrilir: onun eserlerinde para insanların kendini şekillendirmesine değil bozulmasına yol açar ve kişinin hakikati ancak (ansızın başa gelebilecek) parasızlık halinde tam olarak anlaşılabilir. İşte modem trajedinin o kadar tanıdık karakterleri olan alacaklı ve şantajcıların kökeni burada yatar: bunlar birey olarak ilginç olmamakla birlikte dramatik işlevleri bakımından (ya da Strindberg'in Alacaklılar'ında olduğu gibi birer eğretileme olarak) hayati bir rol oynarlar. Bu karakterler dünyadan parayı çekerler ve böyle yapmakla insanları kendi hakikatleriyle acı verici ama çoğu zaman yeniden doğuşla sonuçlanan yüzleşmelere zorlarlar