“Benim her romanımda kendi hayatımdan parçalar vardır." diyen Peyami Safa, adıyla bütünleşen kitabında; Bacağında ciddi bir problem olan 15 yaşındaki bir gencin hastalığı ile ilgili mücadelesini, ilk defa aşık olmanın verdiği utangaçlıkla başa çıkmaya çalışırken sendelemesini ve ilk defa yalan ile tanıştıktan sonra hayatına devam edebilmenin zorluğunu en iyi şekilde sunuyor.
Tamamen psikolojik tahliller barındıran bu kitabı bir hemşire olarak geç okumaktan müzdaribim.
Yıllardır hasta psikolojisini anlamamız için teorik+pratik görmediğimiz, bilgilendirilmediğimiz ders kalmamışken kimsenin hastalığın tasvirini gözünde bir kadavraya bakıyormuşcasına gerçekçi canlandırman ve bir hastanın ıstırabınını en iyi şekilde empati kurabilmen için Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu oku demedi ne yazık ki...
Kitabın kahramanının isimsiz olması daha çok sen, ben, bizden biri olmasını sağlıyor. Empatiyi dibine kadar empoze ediyor.
Nazım Hikmet’in ilhamıyla bu kitabı yazmaya başlasa da aynı zamanda bizzat yaşadığı eklem rahatsızlığını ölümsüzleştirmek istediği aşikâr.
Ölümün yüzü soğuk, hastalığın tasvirlerini okurken ‘sağlıklı’ olduğunuza şükredeceksiniz... :)