Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

192 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Rivayet edilir ki, hemen her konuda cinsellikle ilgili bir arka plan arayan Freud’a bir gün kendisinin sürekli puro içmesinin nasıl yorumlanması gerektiği ile ilgili ironik bir soru sorulur. Freud’un cevabı epey meşhurdur: “Bazen bir puro, sadece bir purodur.” Anlatılan olay gerçekte yaşanmamış olsa bile neden böyle bir hikâye uydurulduğu, bunun neden özellikle Freud’a yakıştırıldığı ve Freud’un ağzından neden bu tarz bir cevap verildiği bence üzerine düşünmeye değer bir mesele. Bilindiği üzere Freud, psikanalizi her şeyden önce bir yorum sanatı olarak tanımlar. Son tahlilde ondan bize miras kalan temel motif de, gündelik yaşamda üzerinde durmaya değmez gördüğümüz, rüya, eylem ve söylemlerin aslında kendi kişiliğimize ve geçmişimize dair derin izler taşıdığı ve uygun yorumlar yoluyla bunların ortaya çıkarılabileceği değil midir? Ancak yapılan bu yorumların doğruluğunun ölçütü nedir? Yorum hangi durumda ve hangi koşulları taşıdığında doğrudur? Hangi noktaya kadar makul kabul edilen yorum, o noktadan sonra bir aşırı yorum niteliği göstermeye başlar? Psikanaliz, birçok yazar tarafından tam da getirdiği yorumların aşırıya kaçtığı iddiasıyla hor görülmüş ve eleştirilmiştir. Örneğin Nabokov Lolita’sında eline silah alan karakterine şu sözleri söyletir: “Unutmayınız ki tabanca Freud'a göre dünya yüzündeki ilk babamızın belden aşağısının ortasına düşen organının simgesidir.” Woody Allen da Freud’a atfen verdiği bir kaynakçanın ismine “Metterling’in Çoraplarının Fallik Annenin Dışavurumu Olarak Yorumlanmaları”nı uygun görmüştür. Yani bu ve benzeri birçok yazara göre psikanaliz yorum meselesini abartmış, olmadık şeylerden olmadık yorumlar çıkarmış nihayetinde bir aşırı yoruma kaçmıştır. Psikanaliz ve yorum ile ilgili tüm bu konuları bir arada düşünüp taşınırken Eco’nun kitabına rastlamam benim için büyük bir mutluluk oldu. Yorum ile aşırı yorum arasındaki farkları saptayıp, bu noktada bir miktar bile yetkinleşmemi sağlayacak bir eseri okumak için uzun zamandır hevesle bekliyordum. Ancak okuyunca gördüm ki maalesef eser Umberto Eco tarafından yazılıp, “yorum” ile “aşırı yorum” kavramlarını irdeleyerek tartışan bir eser değil. 1990’da Cambridge’de Tanner Konferansları çerçevesinde Eco’nun yanı sıra Richard Rorty, Jonathan Culler ve Christine Brooke-Rose gibi isimler tarafından verilmiş konferansların gözden geçirilmiş metinlerinden oluşuyor. Yine de kesinlikle konuyla ilgilenenler için güzel tartışmalar sunan bir kitap olduğunu düşünüyorum. Konferansın sunucusu olan Umberto Eco, tartışmayı aşırı yorumun tarihi, bağlamları üzerinden okuyup ona karşıt tutum sergilediği üç metinle açar. Buradan Eco’nun her metnin ya da olayın doğru olan tek bir yorumu olduğunu savunduğuna dair bir fikre kapılmamak gerekir. İlginç bir şekilde diğer yazarlar tarafından muhafazakâr olarak görünen Eco, sadece bir şeyin sonsuz yorumunun olamayacağını, bazı yorumların anlamlı iken bazılarının anlamsız ya uygun olmadığını savunmakta. Ona göre bazı yorumlar açıkça yanlış anlama ya da eksik bilgiye dayanır; bazıları da yorumcu tarafından aşırı uçlara taşındığı için gerçeklikle örtüşmez. Nihayetinde Popperci bir yanlışlama ilkesiyle “hangi yorumların ‘en iyi’ olduğunu belirleyecek kurallar yoksa da, en azından hangi yorumların ‘kötü’ olduğunu belirleyecek bir kural vardır” diyerek aşırı yoruma neden karşı olduğunu belirtir. Aşırı yorumu savunan taraflardan birisi, pragmatizmi benimseyen Richard Rorty’dir. Rorty’e göre metne amaç biçmek ve onu sadece o amaç ekseninde değerlendirmek verimsiz bir yaklaşımdır. Pragmatist, metin ile olan ilişkisinde metne sadık olmaktan ziyade onu bir araç olarak görme eğilimindedir ve nasıl işine yarıyorsa öyle kullanır. Ona göre her doğru yorum kendince bir yararlı kılma eylemidir. Bu yüzden de aşırı yorum diye bir şeyden bahsedilemez. İşe yarar ve işe yaramaz yorumdan bahsedilebilir. Tartışmacılardan Jonathan Culler ise Rorty gibi konuyu başka bir eksene çekmek yerine açıkça aşırı yorumdan yana taraf tutar. Culler gayet zekice, Umberto Eco’yu bu kadar değerli kılanın diğer insanlara kıyasla aşırı yorum yapması olduğunu vurgular. Mesela Roma’nın kuruluşunda Romulus’un sınırı geçen kardeşini öldürmesinden yola çıkarak Latinlerin mantığa kazandırdığı modus (sınır) kavramına oradan Sezar’ın Rubicon gibi bir sınır geçerken bu kadar tereddüt etmesine varan yorumlaması çoğu kişi için bir aşırı yorumdur ama Eco’yu biricik yapan da bu görünüşte beş benzemez arasında kurduğu bağıntılardır. Dolayısıyla Culler, yorum ve aşırı yorum kavramları yerine anlama ve aşırı anlama kavramlarını önerir ve Eco’nun yaptığı gibi yoruma bir sınır koymanın düşünsel faaliyeti kısıtlamasından dem vurur. Kitabın son yazısı Umberto Eco’nun bu eleştirilere karşı verdiği yanıttır. Eco, kendisinin farklı yorumlara karşı olmadığını ama bir metinden her türlü yorumun çıkarılabileceği fikrine karşı olduğunu belirtir. Gayet haklı bir şekilde, Tanner konferanslarındaki bu tartışmanın bile bir metinden “belirli” yorumlar çıkarılabilmesi sayesinde mümkün olduğunu vurgular. Aksi halde ucu bucağı olmayan bir yorumlama etkinliğinde tarafların birbirlerini anlayıp, konuşabilmeleri bile muhtemelen mümkün olmazdı. Düşünme nihayetinde bir sınır çizme etkinliğidir. Kavramlar, cümleler ya da metinler özellikle belli başlı şeylere işaret eder, belirli şeyleri dışarıda bırakır. Anlamı berraklaştırmak için yorumlara, eğretilemelere gitmek oldukça işlevsel olsa da Kundera’nın dediği gibi “eğretilemeler tehlikelidir”. Onları keyfinizce eğip büktüğünüzde gerçekliği ıskalama ihtimaliniz çok yüksektir. O yüzden her yorumlama etkinliğinde yazının başındaki düsturu akılda bulundurmak gerekir: “Bazen bir puro, sadece bir purodur.”
Yorum ve Aşırı Yorum
Yorum ve Aşırı YorumUmberto Eco · Can Yayınları · 2014354 okunma
··
587 görüntüleme
Pierre Rivière okurunun profil resmi
Evet ayrıldığımız yere geldik tekrar:) Freud ve Eco aynı masada oturuyor, üçüncü olarak oturur muydum tövbe... Aşağıdaki meyhane masası tercihen...
Hasan Suphi okurunun profil resmi
Meyhane masasında belki daha tatlı adamlara dönüşürlerdi. Gerçi Freud kokainden aşağısına düşmüyordu sanırım :)
11 sonraki yanıtı göster
Ezgi okurunun profil resmi
Edebiyattan en sevdiğim eleştirisini bırakayım ben de buraya. #40767345
1 önceki yanıtı göster
Hasan Suphi okurunun profil resmi
Neyse ki özellikle nöroloji, psikiyatri gibi alanlar biyoloji ile olan ilişkisi; istatistik vb. alanlar da matematik olan ilişkisi sayesinde yavaş yavaş bir düzen veriyor. Ama özellikle postmodernist cenah için Freud olmasa da bazı psikanalist yazarlar hala bulunmaz bir rakı sofrası konusu :)
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.