Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

348 syf.
·
Puan vermedi
Zorba
‘‘Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avara et ve korkma!’’ Nikos Kazancakis, tarihin en etkili modern Yunan yazarlarından biri olarak kabul edilen 1883 Girit doğumlu bir yazardır. 20. yüzyılın en önemli Yunan felsefecisi olduğu ve eserleri yabancı dillere en çok çevrilmiş olan Yunan yazarlardan olduğu düşünülmektedir. Çok yönlü bir yazar olarak tanıdığımız Kazancakis, yaşamının büyük bir bölümünü seyahat ederek geçirir. Dünyanın farklı ülkelerinde farklı deneyimler yaşar. Düşünce hayatını ilk olarak Henry Bergson ve Nietzsche etkiler ardından bunun üzerine çalışmalar hazırlar ve seminerler izler. Felsefi fikirlerinin ardından şair dostu Sikelianos’un milliyetçi fikirlerinden etkilenen Kazancakis, Berlin’de bulunduğu sürede komünizm ile tanışır. Siyasi yönü bir noktada ön plana çıkar. Bir süre geçimini Fransızca, Almanca, İngilizce ve Eski Yunanca’dan çeviriler yaparak sağlamıştır. Zaman sonra Budizm’e merakı artar ilgili yazıları inceler ve Buda üzerinde çeşitli araştırmalar yapar. Bunun hakkında bir piyes hazırladığı bilinir. 1906 yılında ilk eseri Yılan ve Zambak yayımlanır fakat Kazancakis’e ününü kazandıran asıl eseri 1946 yılında yayımlanan Aleksi Zorba’dır. Edebiyat dünyasına ses getiren eser, 1964 yılında siyah beyaz olarak perdeye aktarılır ve seyirci tarafından yine büyük beğeni alır. Nikos Kazancakis, çok yönlü bir kişilik olmasının yanı sıra dokuz kez Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösteriliyor ve aslında Nobel’in devamındaki hikâye de okuru bir hayli şaşırtıyor. En azından birçoğumuzun duyumsamalarına göre, 1957 yılında, 1 oy farkla Nobel Edebiyat Ödülü’nü Kazancakis değil, Albert Camus kazanmıştır. Fakat Camus ödülü aldıktan sonra Kazancakis’in bu ödülü kendisinden daha fazla hak ettiğini söyler. Nikos Kazancakis ve romanları, oyunları, anıları ve felsefi denemeleri edebiyat dünyasında yaygın olarak okunmakta. Üstelik kitaplarından uyarlanan filmler de etkisini tüm dünyaya yaymıştır. 1930’lu yıllarda geçen Zorba, Giritli yazar Nikos Kazancakis'in ilk romanıdır. Ülkemizde ilk olarak Ataç Yayınevi tarafından 1963 yılında Aleksi Zorba ismiyle yayımlanmasının ardından 1982 yılında Ahmet Angın’ın yetkin çevirisiyle Can Yayınları’ndan Zorba ismiyle yayımlanmaya başlanmıştır. 1946'da yayımlanan hikâye, anlatıcının Girit'e uzun bir yolculukta kendisine eşlik eden Zorba ile olan dostluğunu anlatıyor. Bir linyit madeni işletmek için Girit’e giden karakterlerin günden güne birlikte geçirdiği zamana şahit olurken aslında pek çok maceraya atılıyorsunuz. Roman, karakterlerin son derece farklı kişilikleri ve bakış açıları etrafında dönüyor. Anlatıcı, soyut düşünceye meyilli genç bir adam, kitap kurdu bir entelektüel iken, Zorba, anlatıcının kendisi için elde etmek istediği bir şey olan, hayata ve birçok olaya karşı deneyimli coşkulu bir takdire sahip altmış beş yaşında tutkulu bir adam olarak karşımıza çıkmakta. Yazarımız, roman boyunca hiçbir zaman anlatıcının ismini vermez. Aleksi Zorba, anlatıcıyı daha çok ‘‘kağıt faresi’’ yahut ‘‘patron’’ olarak tanımlamaktadır. Anlatıcı son derece entelektüel, yaşamı kitaplardan ve uzun uzun düşünmekten ibaret iken işçi olarak madende çalışmak üzere yanına aldığı Zorba'nın yaşam tarzı nedir? Zorba kimdir? Biraz bunu irdelemekte fayda var. Yaşamında gördüğü her şeyi ilk kez görüyormuş gibi sevinçli bir karakter Zorba. Kendi tecrübeleri, kendi dünyası onu insan yapmış biri. İnsanlar ihtiyarladıkça sessizliğe bürünüyor, diyor kendisi ve şunu da ekliyor, “Bende her şey tersine gidiyor Patron. İçimdeki ateş sönmüyor.” Anlatıcının aksine bazı şeyleri kitaplardan değil de hayatın tam içinde düşe kalka yaşayarak öğrenmiş. Onu tanıdıkça yaşamın tadını sonuna dek çıkarmak bu karakterin hayat felsefesi diyebiliyoruz. Hayatı kendi zevklerine göre yaşıyor. Yaşamı boyunca farklı işler yapmış ve yeni ve farklı insanlarla tanışmış bir karakter. Yemeğe, müziğe, dansa, santuruna, kadınlara, şaraba ve dahi her şeye müthiş tutkulu. Aleksi Zorba, hayatını yaşarken bir sebebe bağlamadan yaşıyor. Hatta kitabın bir yerinde, “Bir adam sebepsiz bir şey yapamaz mı?” diyerek sitemini de dile getiriyor. Hüzünlendiği vakitlerde, “senin şu kitaplar ne diyor Patron?” diyebiliyor. Acının, ölümün, onu kalbinden yaralayanın manasını kendi dünyasında bulamadığında kitaplara soruyor. Ve tek bir sonuç ortaya çıkıyor: Bazı kelimelerin, bazı olayların, bazı hislerin karşılığının kitaplarda dahi tarifinin olamayacağını bize gösteriyor. Yeri geldiğinde mağdurun yanında olan yeri geldiğinde tüm insanlığını gözler önüne seren fakat kadınlar karşısında bambaşka bir adam olan tamamı ile gelgitli birisi diye tanımlayabiliyorum kendimce. Üçüncü bir kişi olarak romana uzaktan dahil olduğunuzda Kazancakis, adeta iki farklı bakış açısı sunuyor okuruna. Bir yanda kitaplarla hayatı öğrenen fakat gerçek yaşamı sadece seyreden yani yaşamayan bir Patron karakteriyle tanıştırıyor. Ardından Patron ’un, yaşamı gerçek manada yaşayabilen, Zorba üzerinde edindiği izlenimlerini okura aktarıyor. Birbirinden farklı iki karakter birlikte zaman geçirmeye başladıkça kazanımlar da artıyor. Zorba, insanlar neden ölüyor, nereden geliyorlar ve bir Tanrı var mı gibi zor sorular sorabiliyor. Bazen adalet, özgürlük kavramlarını, iyilik, kötülük kavramlarını kendince sorguluyor ve bazen kapitalist düzende patron ve işçi sınıfını ele alıyor. Kadınlar hakkındaki görüşlerini uzun uzadıya dile getirmekten kaçınmıyor. Onları hem şeytan görüyor hem de onlardan korkuyor fakat çoğunlukla her kadına göğüs gererek merhametini esirgemiyor. Her ne düşünürse düşünsün kadını kırmaktan çok korkuyor. Patron’u ve aslında birçok insanı rahatsız eden türden anlam sorularıyla zihnini meşgul edebilme cesaretine açmış biri Aleksi. Ve okuyucu, iki zıt karakterde de gösterildiği gibi, insanın fiziksel ve entelektüel doğaları arasındaki ayrımı kitap boyunca görebiliyor. Kazancakis’in bu eseri kaleme alırken kendinden ne denli çok şey kattığını karakterler üzerinden eleştirel olarak ele aldığı konularda görebilmek mümkün. Yine bir yerde Budistliğe ilgi duyan Patron karakterinin yanında, din hakkında olumsuz görüşleriyle Aleksi Zorba beliriyor. Aleksi, birkaç defa Tanrı ve şeytanın bir ve aynı olduğunu dile getiriyor. Bunu dile getirirken gözünün önünde pek çok acı anı canlanıyor ve adalet kavramını kendi sızlayan yüreğinde yeniden sorguluyor. Yazar’ın kitabı yazarken dönemin manastır hayatını ve dini yapısına tenkitlerde bulunduğu da gözlerden kaçmayacak önemli bir unsur. Patron ve Zorba'nın, oradaki hayattan hayal kırıklığına uğramış bir keşiş olan Zacharias'ın daveti üzerine ziyaret ettiği dini toplulukla tanışıyor okuyucu. Manastırın duvarları içinde, görünüşte Tanrı'nın hizmetine adanmış keşişlerin küçük kıskançlıklar, skandal cinsel taciz olayları, açgözlülük ve liyakat yerine kayırmacılığa dayalı bir yaşam sürdürdüklerini keşfediyor her iki karakterimiz. Nerede bir adaletsizlik ve hor görülme varsa orada da elbette Aleksi Zorba vardır. Zaman geliyor ve Zorba'nın yardımıyla Zacharias, manastırı yakarak keşişlerden intikam alıyor. Elbette, Kazancakis'in romanını gerçek bir klasik yapan Aleksi Zorba'nın ta kendisidir. Zorba yürüyen bir çelişki; bir anı neredeyse çocuksu bir figür olarak tasvir edilirken, bir sonraki anı bambaşka bir şeydir. Kazancakis, yine okuyucusunun aklıyla oynamayı seven de bir yazar. Öyle ki bir bölümde yaşça zayıflamış olgunluğa erişmiş düşünceli bir Zorba'yı okuyucuya gösterirken başka bir bölümde kurnaz, neşeli bir Zorba'yı gösteriyor. Her sayfada yeni bir adamla karşılaşırken aslında Zorba üzerinden bir insanın çeşitli ruh hallerine nasıl büründüğü başarılı şekilde aktarılıyor. Patron ya da diğer adıyla Kâğıt Faresi, Zorba'yı bazen Tanrı'ya, İblis'e, Buda'ya ve bazen de Zeus'a benzetiyor ve bir bakıma okurun gözünde de Zorba’nın hepsiyle aynı özellikleri paylaştığı yazar tarafından alt mesaj olarak bizlere sunulmakta. Bir bütün olarak roman, büyük ölçüde varoluşçuluğun felsefi geleneğine bağlı ve diyaloğun bir kısmı, hayatının erken dönemlerinde Kazancakis'i etkilemiş olan düşünürlerin fikirlerinden oluşuyor. Yazar, kitabının başından sonuna dek Patron karakterinin çektiği varoluşsal sancıyı anlatırken karakterin bu süreçte kendi içinde gelişim aşamalarının arka planını dahi okuyucusuna güçlü bir şekilde iletiyor. Genel olarak, Nikos Kazancakis romanlarında belirli sosyal meselelerin dışında felsefi sorularla da karakterlerini bütünleştirmiş biri. Bu kitapta birçok sebeplerle gerçekten hem felsefi hem psikolojik haykırışlarla dolu. Eserde kendi benliğini arayıp duran Patron hakkında ne kadar az şey bildiğimiz bir problem olmaktan öte bir teknik olarak bize sunuluyor. Başta da söylediğim gibi, yazar, bu karaktere bir isim dahi vermiyor. Şöyle ki, okur, kitabı okuduğu müddet zarfında kendisini kitaplarla haşır neşir olan Patron karakteriyle özdeşleştirebiliyor. Buna ek olarak zihinlerde, ‘‘acaba bende mi böyleyim?’’ sorusu son derece hoş bir rahatsızlık olarak parlıyor. Zorba; trajik, acımasız, dürüst ve hatta bazen saldırgan bir kitap. Zorba, zaman zaman çok seveceğiniz sizi neşelendiren, hüzünlendiren, dans ettiren ve bazen eleştiri oklarını yöneltebileceğiniz sağlam bir karakter. Size daha iyi bir insan olmanız için ilham veren bir roman. İyileştirme, ilham verme gücüne sahip. Romanın her sayfası ise buram buram Türkiye ve Yunanistan kokuyor. Zorba’nın hafızasından ve anılarından diline dökülen anılarla beraber bu iki ülke arasında gidip geliyorsunuz. “Aklını başına topla Aleksi, hiçbir zaman insan yüreğini yaralama.” Zorba işte budur. Ağzından dökülen cümlelerdir, öğrendikleridir, öğrettikleridir, öfkesidir, merhametidir. Zorba, bu dünya karmaşasının içinde belki de en güzeli, en delisi ve aynı zamanda en akıllısıdır. Hayatınızın merkezinde olmasını isteyeceğiniz fakat olmamasını da dileyip eleştireceğiniz bir karakter. Son olarak, Nikos Kazancakis hakkında bir ön araştırmaya daha giderseniz, mezar taşında yazan, “Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm” yazısının okuru düşündürmeye sevk edecek bir cümle olduğunu düşünüyorum. Zorba gibi bir karakter yazarın hayatında var olmuş yahut yazarından izler barındıran eşsiz bir karakter. Her iki ihtimalde Zorba’yı bir şekilde var ediyor. Var olsun.
Zorba
ZorbaNikos Kazancakis · Can Yayınları · 202016bin okunma
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.