Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

204 syf.
10/10 puan verdi
HİÇ GENELEVE GİTTİNİZ Mİ?
Hiç hayat kadınlarıyla empati yaptınız mı? Onların “çalışma” koşullarından haberiniz var mı, haberimiz var mı? Onlara iş verir miyiz, onlarla evlenir miyiz? Herkesin cevabı koca bir “hayır” olur. Fakat onların orada olmalarının sebebi biziz. Bedenini satan kadınların, tacize tecavüze uğramış çocukların acılarında bizim sorumsuzluğumuz, umursamazlığımız, empati yoksunluğumuz yatıyor. Çok azı hariç hiçbir hayat kadını bu yaşamı kendi seçmiyor. Onlar da genellikle çocuğu için, onların aç kalmaması için bu “kolay” yolu tercih ediyor. Çoğunun geçmişinde taciz, tecavüz, şiddet, aile içi şiddet, ensest, aileden dışlanma yer alıyor. Çoğunu babası, annesi, amcası, abisi, kocası, sevgilisi satıyor; onlardan geçiniyor. Yeryüzünün en berbat “mesleği”, vergi rekortmeninin bir dönem Manukyan adlı genelev işletmecisinin olduğu düşünülürse ortada büyük miktarların döndüğünü söylemek hiç de zor olmuyor. “ Başta aile, ardından çevre, toplum ve devlet nezdinde damgalanan bu kadınlar, hem dışlanıyor hem de yeri geldiğinde "sen orospu değil miydin" diye geçmişleriyle kabul edilmiyorlardı. Yeni bir sayfa açmak, cezaevinden çıkan eski bir mahkum için bir zorluksa, hayat kadını için en az üç katı zorluk demekti.” (syf 129) Her gün aşağıladığımız, ismini en aşağılayıcı küfürlerde gezdirdiğimiz insanlara gel o işi bırak diyoruz. Oradan zar zor çıkabildiklerinde ise geçmişiyle dövüyoruz onları. Bu bizim toplumca ikiyüzlülüğümüz. Onlara sövmeyi biliyoruz, ama onlardan vergi almayı unutmuyoruz. Her kağıdında kendi eti, acısı olan kadınların paralarını onlara bırakmıyoruz, fakat o “haram” paraları gönlümüzce yiyoruz. Kurban keserek genelev açıyoruz. Sabah bayram namazına, ardından geneleve gidiyoruz. Genelevleri en çok dini bayramlarda ve asker sevkiyatının olduğu günlerde dolduruyoruz. Vatan uğruna “peygamber ocağına” giderken geneleve de uğramayı ihmal etmiyoruz. Zina ediyor, fakat asla cünüp gezmiyoruz. Karımızdan, çocuklarımızın anasından istediğimizi bulamayıp, her türlü canavarca fanteziyi hayat kadınlarından istiyoruz. İşimiz bitip kendimize geldiğimizde de az önce zevk alan biz değilmişiz gibi “Sen buraya nasıl düştün?” diyoruz. Yüzde doksan dokuzumuz Müslüman, fakat devlete bağlı bir sürü genelevimiz var ve onları hiç boş tutmuyoruz. Toplum olarak ikiyüzlüyüz, ahlaki açıdan bitmiş bir vaziyetteyiz. Ünlü siyasetçimiz(?) bile genelevlerin kapanması hakkında “kapatalım da vatandaş bizi mi s*ksin” diyebiliyor. “Türkiye’de 60’ı aşkın genelevinde 3 bin 700 hayat kadını çalışıyor. Genelevlerinde çalışan bu 3 bin 715 kadının dışında, Türkiye’de tescilli hayat kadını sayısının 15 bin olduğu biliniyor. Türkiye’de genelevlerinin dışında randevu evleri, apartlar ve fuhuşun ön plana çıktığı otellerle birlikte vesikasız çalışan hayat kadını sayısı yaklaşık 100 bini buluyor. Türkiye’de kadın nüfusun, toplam nüfusun yarısından biraz fazla olduğu düşünülürse, ülkemizde 350 kadından 1’i fuhuş batağında yaşam savaşı veriyor. Üç büyük kentte genelevinde çalışmak için vesika bekleyen kadın sayısı 30 bine yaklaşıyor. Türkiye’de genelevleri, oteller, randevu evleri, bar, pavyon, disko vb. mekanlarla fuhuş sektöründe 3-4 milyar dolarlık paranın döndüğü tahmin ediliyor. Genelevlerinde çalışan kadınların yüzde 30’u kocaları, yüzde 10’u anne, baba ya da ağabeyi tarafından satılıyor. Vesikalı ya da vesikasız olarak cinsel ilişkiye giren kadınların 63.4’ü resmi, yüzde 12.2’sini imam nikahıyla evli kadınlardan oluşuyor. Türkiye’de her üç kadından biri cinsel tacize uğruyor.” (syf 195) Burada her ayrıntıyı yazmak istemem, mideniz almaz fakat oradaki koşullar gerçekten berbat. Bir kere “parasını veriyorsan” her türlü şeyi yapma hakkın var, ters ilişkiye zorlaman dövmen, yüzüne kezzap atman, vücudunu çizmen… Çoğu hayat kadınının sırf iştahı açılıp kilo almasın diye müşterisine güzel gözükmek uğruna doğum kontrol hapları kullanması yasak. Gelen erkeklerin de takdir edersiniz ki neredeyse hiçbiri korunmuyor. Maalesef bu kadınlar üç dört ayda bir hamile kalıyor, sürekli kürtaj oluyorlar ve bir süre sonra asla anne olamayacak hale geliyorlar. Normal bir kadının kürtaj sonrası bir süre cinsel ilişki yasağı olmasına rağmen onlar sadece birkaç saat sonra yine “işlerine” kaldığı yerden devam ediyor. Adet dönemlerinde de çalıştırılıyorlar. “Evlere şenlik denilebilecek hayat kadını muayenesi ise şöyle oluyordu. Adet olan hayat kadını bir gece önce kanının durması için bir fincan dolusu kahvenin içine bulamaç haline gelinceye kadar limon sıkar, bunu yerdi. Bunu fincan fincan içilen kahveler izlerdi. Ertesi günse çatala çıkmadan tazyikli suyla yaptığı temizliğin ardından önce muayenesini olur ardından da hiçbir şey yokmuş gibi çalışmaya devam ederdi.” (syf 64) “Genelevde kadınların korunmasına başta patronlar olmak üzere kimse sıcak bakmıyordu. Doğum kontrol hapını, patronlar hayat kadınının iştahını açması nedeniyle onaylamıyordu. Kızlarının azıcık toplu olmasındansa üç beş ayda bir hamile kalıp kürtaj yaptırmasında, en sonunda da rahimlerinden olmasında ne sakınca vardı! Yine bünyede kanın birikmesine neden olduğu için hayat kadını da vücudunun deforme olacağı düşüncesiyle doğum kontrol hapı kullanmaya yanaşmıyordu. Gelen erkeklerin yüzde 95'inden fazlasının prezervatif kullanmaması ortalama üç, dört ayda bir hayat kadınının hamile kalmasıyla sonuçlanıyordu.” (syf 162) Çoğu hayat kadını bu düzene kendini uyuşturarak katlanıyor. Genelevin girişindeki “alkol, uyuşturucu yasaktır” ibarelerine rağmen içeride bunun alası yer alıyor. “Mersin’de çalıştığı evde kadınların büyük bölümü gündüzleri votka içiyordu. Bedeni çarkın içinde peşkeş çekilen bu kadınlar arasında hap ve esrar kullanıldığını da orada öğrendi. Genelevlerde hayat kadınlarının hafif baygın bakışlarla erkeklere bakmasının rahat davranmasının ve ağızlarını yayarak “Gelseneee…” deyişi, uyuşan bir beyin ile bu maddeler arasında saklıydı.” (syf 100) hizliresim.com/FmwnQf Bu resmi internette bulamadım ama vardır mutlaka, kitabın arkasından çektim. Ayşe Tükrükçü’nün bakışındaki acıyı, içerideki hapishaneden beter yerden uzanan ele olan bakışını görünce hayattan soğudum, her şey anlamını yitirdi. Peki kim bu güçlü kadın? Antepli, 67 doğumlu. Babası onu çok küçük yaşta bırakıp Almanya’ya çalışmaya gidiyor. Kendisine çok sevdiği babaannesi bakıyor. Almanya’ya gidip orada yaşıyor fakat babaannesinin ricası üzerine geri dönüyor. Hayatının ilk ve en büyük travmalarından birini yaşıyor. Amcası Ali Rıza tarafından 9 yaşında tecavüze uğruyor. Amcasının erkeklik organını üzerinden fare geçtiğini sanacak kadar masum ve küçük. Birkaç ay sürüyor bu işkence. Amcası yıkıyor ve kurutuyor onu. Bu yaşına gelmiş kadın bu yüzden duştan sonra hiç kurulanmıyor hayatında. Almanya’ya geri dönüyor. Aile içi şiddet almış başını gidiyor. İlk reglini olduğunda tecavüz kanı sanıp sinir krizi geçiriyor. Ailesine dava açılıp yurda veriliyor. Annesi ve babası uğradığı tecavüze inanmıyorlar, öz annesi tarafından bizzat hakim önünde “orospu” yaftası vuruluyor. Kendi söylemiyle hayatının en rahat safhası olan yurtlar dönemine giriyor. Yurtta bir gün eğitim amaçlı taciz sahnesini görünce odasına çıkıyor; dağıtmadık, kırmadık hiçbir şey bırakmıyor. Ailesine kendi isteğiyle geri dönüyor, evden kovuluyor. Sokaklarda yaşıyor, aşık oluyor ama bedenine kimseyi dokundurmuyor. Aşık olduğu genci çok seviyor, sevdiği adamın onun elini tutarken bile izin istemesi Ayşe’de büyük bir güven duygusu uyandırıyor. Fakat çocuğun ailesi bu ilişkiye izin vermiyor. Türkiye’de evleniyor, çocuğunu düşürüyor. Bu hayattaki en büyük acılarından biri oluyor. Bir erkeğe yeniden güveniyor. İşte hayatının en büyük faciası olan ve 2.5 yıl sürecek genelev hayatı burada başlıyor. Kendini iyi niyetli tanıtan, Ayşe’yi evlenme hayaliyle kandıran Bahri, kocası, onu geneleve satıyor. “19 Kasım 1993 Cuma günü, akşamüstüydü… Polis noktasından geçerken hayret içinde Ayşe, “Burası neresi?” diye sordu. Görevli memurun bu soruya yanıtı, “Haydi içerde alışırsın.” oldu.” (syf 98) Ondan sonra en kötü günler başlıyor, en ağır dönemler. Birçok hayat kadını gibi o da ilk müşterisini unutamıyor, ilk travmasını… Fakat o diğerleri gibi alışmak istemiyor, hep başkaldırıyor. Firar ediyor, müşterilerinin tepesinde vazo kırıyor, patronlara isyan ediyor. Bedelleri büyük oluyor. Özellikle ilk firarının cezası ıssız bir yayladaki eve götürülüp polisler tarafından toplu tecavüze uğraması oluyor, öldürmeyecek ama yaşatmayacak dayaklar günlerce sürüp gidiyor. Sonunda morlukları kapatan bir makyaj, uzun etek ve üstlük, odasındaki siyah ve mor neonları yakıyor, hayatına kaldığı yerden devam ediyor… Genelevde düğün yapmakla bir ilk oluyor, kendi bedeniyle kendi düğününü yapıyor, kendi evini düzüyor. Orada da rahat olmuyor, ıslah-ı nefis için kocasına katlanmaya devam ediyor. Bilmeyenler için ıslah-ı nefis belgesi, hayat kadınlığını sicilinden silme belgesidir. Yasalara göre 5 yıl bir adamla evli kalırsanız artık devletin gözünde hayat kadını olmuyorsunuz ve tüm geçmişiniz siliniyor. - Fakat bu lafta kalıyor tabii. - Ayşe sırf bunun için genelevde yemediği dayakları kocasından yeme pahasına da olsa katlanıyor, geri dönüş yok diyor. “ 9 Mayıs 1996’da Kütahya Genelevi’ne verdiği “Islah-ı Nefis” başvurusunun bir sonuca ulaşması için Ayşe uzun yıllar emek verdi. En son Kanal D’de kadın programı hazırlayan televizyoncu Esra Ceyhan’ın masraflarını üstlenmesiyle Ayşe, avukatı Esra Baş kanalıyla, 27 Kasım ve 10 Aralık tarihlerinde “Islah-ı Nefis”ten faydalanabilmek için Kütahya Valiliği Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyon Başkanlığı’na başvuruldu. Yapılan bu başvurulara 28 Aralık 2007’de gelen cevapta on bir buçuk yıl sonra şu cümleler yer aldı: Ayşe Tükrükçü’nün Islah-ı Nefis istemi kabul edilerek ilimizdeki vesika kaydı silinmiş ve ilimizdeki sicil kayıtlarında gerekli düzenlemeler yapılarak Islah-ı Nefis kararı alınmıştır!” (syf 194) Sonra yine sokaklarda kalıyor, ardından bizim de şahit olduğumuz dönem geliyor. Televizyon programlarına çıkıyor, sesini duyurmaya çalışıyor, eylemler yapıyor. Hatta milletvekili adayı bile oluyor! Bir ilk oluyor tabii, yurtdışı basında da büyük ses getiriyor. Sonra da Hayata Sarıl Derneği’ni sevenlerinin yardımıyla kuruyor. Evsizlere yemek, iş, barınma imkanı sağlıyor. Son hayali evsizler için bir rehabilitasyon merkezi kurmak… Kitabı satın alarak destek olabilirsiniz, ya da İstanbul’da oturuyorsanız Hayata Sarıl Lokanta’sında yemek yiyebilirsiniz. Son olarak, kitap ağır bir kitap. Burada yazdıklarımın bin misli kitabın içinde yer alıyor. Okuduktan sonra çok etkilenecekseniz; erkeklere, cinselliğe bakış açınız değişecekse okumayın. 48. Altın Portakal En İyi Belgeseli seçilen Bedensiz Ruhlar Belgeseli: youtube.com/watch?v=2GHMaJ7...
Hayatsız Kadın Ayşe
Hayatsız Kadın AyşeAlper Uruş · Kibele Yayınları · 2019138 okunma
··2 alıntı·
1 artı 1'leme
·
1.064 görüntüleme
Neşe okurunun profil resmi
Marie, ben incelemeyi okurken zorlandım. Sen kitabı nasıl okudun, yazan nasıl yaşayabildi? İnsanın insana zulmünün sınırı yok. Hep uzaktan bakıyoruz; oh, neyse ki benim başıma gelmedi, vah vah deyip yolumuza devam ediyoruz. Oysa ki bunları yapanı da, yaptıranı da yetiştiren bizleriz. Çelişkiler, çifte standartlar... Hiç bitmeyen dramlar... Hepsinin farkındayız da, benim en kabullenemediğim kısmı kadının kadını yargılaması. Onu yerin dibine sokarken kendini yücelttiğini zannetmesi. Oysa hep birlikte yuvarlanıyoruz uçuruma. Arkadaşın, komşun, tanıdığın, kısacası diğer insan güvende değilse toplum olarak güvende değiliz demektir. O bir yangın ki, bir yerden söndürsek başka yerden başlıyor. “Orda dağlar bir mezarlık Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm Orda evler oda oda kanarken Burda yeşerenin canı cehenneme.” Ağlayıp sızlayalım mı? Bu mu yapabileceğimiz? Elbette hayır. Canavarın büyüğü aileden gelince belki çaresiz kalsak da çocuklarımızı doğru eğitmek, bilinçlendirmek en büyük görevimiz olsun. Çok uzattım; öfkem dağlar kadar oldu yine. Eline sağlık. Bunları okumak da, dile getirmek de, paylaşmak da cesaret ister. Cesaretin için teşekkürler.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Aile çok önemli... Bunların sebebinin çoğu aileye hasret çekilen ortamlarda büyümek. Teşekkürler, anonim bir hesapta zor olmuyor, asıl cesaret dışarıda başlıyor. İnsanların kafasını değiştirmek de gerçekten zor. Ama buradan da olsa ufak ufak başlamak gerek. Ve tekrar teşekkür ederim, okuduğun ve düşündüğün için.
Sultannn okurunun profil resmi
Okurken tüylerim diken diken oldu. Bu nasıl bir hayat? İnsanın en güvendiği ailesinden darbe yemesi ve sonrasında gelen acılar. Ayşe'ye helal olsun. Yılmamış, mücadele etmiş. Ama belgeyi alsa da o artık toplum tarafından damgalı. Bir kere o damgayı yemeye gör, toplum tarafından dışlandın demektir. Toplum çok acımasız. İskenderun'da oturduğumuz zaman, (çocukluğumda) bir komşumuz vardı. Liseye giden kızı, ailesi istemediği için sevdiği gence kaçmıştı. Sonradan öğrendik ki, o genç, kızı Adana'da bir geneleve satmış. Ailesi kızlarını aldı, sahip çıktı. Keşke her aile kızlarına böyle sahip çıksa. Emeğinize sağlık. İncelemeyi okurken bile zorlandım, siz kitabı okurken kimbilir nasıl bir acı çektiniz.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Şuan toplumda bir kahraman olarak görülüyorsa da dediğiniz gibi hala damgalı, hala geçmişini bazı kişilerle paylaşamıyormuş izlediğim videolara göre. O aileye helal olsun. Elalem ne der'i takmamış, kızının yanında durmuş. İşte olması gereken. Okuyun derim, kaldırabileceğinizi düşünüyorsanız.
Barbaros okurunun profil resmi
Ayşe Tükrükçü’yü tanıyorum. Zamanında Ateizm Derneği ile Gezi Parkı, Galatasaray Lisesi, Taksim çevresinde evsizlere çorba, kıyafet vb. ihtiyaçlar dağıtıyorduk. Çoğu uyuşturucu bağımlısıydı. İçlerinde eski Yeşilçam aktörlerine dek bir sürü insan vardı. O dağıtımların bazılarında Ayşe Tükrükçü de bizimle gelir, yardıma katılırdı. Evsizlerin çoğunu da tanırdı. Tavırlarına, davranışlarını ben türkücü Dilberay’a benzetiyordum. ☺️ Hakkında kitap yazıldığını görünce sevindim. Bundan önce
İktidarın Mahremiyeti
İktidarın Mahremiyeti
kitabını okumuştum. Orada hayatından bahsediliyordu diye hatırlıyorum.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Yaa, ben de tanımak isterdim onu. Keşke İstanbul'da olsaydım dediğim milyon andan biri.. Tanıyorsanız okumalısınız da, size hitap edecektir.. Okudum ben de ama nedense hatırlayamadım. Bir göz atacağım.
Ecem okurunun profil resmi
Emeğine ve cesaretine teşekkür ediyorum, senin yazdıkların fazlasıyla "fazla" fakat dikkat çekmek zorunda olduğum bir konuyu yazmak istiyorum. 18 yaşındaki "yetişkin çocuklar" şehir dışına üniversite okumaya gidiyor. Bir kısmının ailesi maddi yetersizlik sebebiyle bir kısmı da "şımarmasın, çok harcamasın" diye yeterli maddi desteği vermiyor çocuğuna. Bu çocuk ordaki hayatını devam ettirmek, kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için para bulmak zorunda. İlk tercihleri okuldan sonra bir mekanda çalışmak. Cafe, restoran, avm vs. Fakat buradaki çalışma saatleri 17:00-24:00 arası gibi ülkemizce tehlikeli saatler. Bu çocuklar orda sürekli tacize uğruyor tehlike altında kalıyor ve can korkusu ile işten ayrılmak zorunda kalıyor. Ama para lazım yaşamak için. İşte burdan sonra devreye yaşca kendisinden epey büyük, geneli evli ve çocuklu, paralı erkekler giriyor. Avına sinsice yaklaşan avcılar çocuklar mezun olana kadar onları kemiklerine kadar kemiriyor ve çocuklar çok kişiden ise tek kişiye "mecbur kalmaya" razı oluyor. Sonra ne oluyor peki? Toplumun cahil, vicdansız ve empatiden yoksun yoz kesimi kalkıp "üniversitede okuyan kızlar o*spu oluyor" diyor. Anne babalar kendi hatalarını kabul etmeyip sorumluluğu ve "suçu" evlatlarına yüklüyor. Ve şunu da ekleyeyim bu tarz faaliyetlerin en çok yaşandığı şehirler din Allah Muhammed diye en önde yaygara yapan ahlâk bekçisi, iki yüzlü leş sürülerinin olduğu şehirler.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Evet. Hatta evli olmayan, genç bekar erkeklerden dahi bunu yapanı duydum. Sevgilisini arkadaşlarına pazarlayan. Leş hayatlar gerçekten.. Ve dediğin de maalesef doğru. Hep dinci kesimden insanların fazla olduğu yerlerde kadın sayısı da fazla...
Necip G. okurunun profil resmi
Yani gece gece daraldım, nutkum tutuldu, acı çektim... Yorum bölümüne geldim, yazıp yazıp siliyorum. Hiç de yapmadığım bir şey normalde... İncelemenin ilk cümlesine dönelim: “Hiç hayat kadınlarıyla empati yaptınız mı?” Hayır yapmadım. İstesem de yapamam herhalde. Ama genelevlere giden erkeklerle empati yapabilirim belki... Neden bir insan geneleve gider? Bu da bambaşka bir soru... Her şey ne kadar yetersiz, her şey ne kadar eksik ve acımasız... Nedenler karmaşık, sonuçlara katlanmak güç... Neyse, daha fazla yazmayacağım... Bir kitap incelemesi üzerinden olağanüstü bir farkındalık makalesi... Marie, eminim okuması ayrı yazması ayrı zordur... (Bir de bunları yaşayanlar var ki işte bunun karşılığı bir kelime, bir kavram yok) Harika bir inceleme olmuş. Çığlığın sesi, satırlardan yükseldi, kulaklarımda çınlıyor şu an... Verdiğin emek için çok teşekkürler... Sevgiler...
marie sklodowska okurunun profil resmi
Çok teşekkürler hocam, benimki kitabı okuduktan sonra gelen bunaltının bir sonucuydu. Şuan yaz denilse yazamam, ben de yazıp yazıp silerim. Yumuşacık koltuklarımızda oturup konuşuyoruz bunları, karanlık sokaklarda neler olup bitiyor, bilmiyoruz.. Bize okuması, yazması zor gelen şeyler her gün yaşanıyor bir yerlerde.. En kötüsü de asla bitmeyecek olması. Yine de dileğimiz, çekip kurtatabildiklerimizi alalım bu bataklıklardan.
Yeşim okurunun profil resmi
Zina ediyor, fakat asla cünüp gezmiyoruz. Ah! Ne zor bir hayat...ne zor hayatlar...🥺 Benim bu kitaptan haberim yoktu, sayenizde haberim oldu. İlk fırsatta alırım ki katkım olsun. Elinize sağlık ☘️🌼
marie sklodowska okurunun profil resmi
Teşekkürler, ilk fırsatta okuyun 👌
Metehan Aydoğan okurunun profil resmi
Kimse isteyerek o işi yapmaz
marie sklodowska okurunun profil resmi
Bunu anlasa çoğu insan çok farklı gözle bakılacak onlara ama, zor.
Yazgı Yurdaarmağan okurunun profil resmi
Elinize ve yüreğinize sağlık👏🏻 Farkındalık yaratan kitaplardan biriymiş ve incelemeniz de bunu gösteriyor. Cesaretinizden diyeceğim istemeden, çünkü bir kadının yaşamöyküsünü, toplum tarafından dışlanan kadınların yaşamöyküsünü dile getirmek tebrik edilesi bir şey iken, "cesaret gerektiren" bir şey oluyor maalesef. Yürekten tebrik ediyorum sizi. Dilerim kadınlarımızın yaşadığı, istemeden yaşadıkları bu hayatlar ve olaylar bir son bulur artık. Kitaptan haberdar oldum sayenizde, mutlaka okuyacağım.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Mutlaka okuyun diyorum ben de..
Tayfun okurunun profil resmi
Toplumun en dinamik kolluk kuvvetleridir hayat kadınları... Silahları, savunmaları yoktur ancak suç oranlarını -taciz, tecavüz- azaltmada onlardan iyisi yoktur. Verdiğin veriler sadece kayıtlı hayat kadınlarıdır. Ki Türkiye'deki hayat kadınlarının sayısını milyonu aştığını çok iyi söyleyebilirim. Bunlar sadece Türklerde değil; Özbek, Türkmen, Rus, Ukrayna, İran, Suriye ve yazmadığım sayısız ülke uyruklarıdır. Geneli ise mecburiyetten değil kişisel yetersizliklerinden, para hırsından, daha iyi bir yaşam arzusundan bu yolu seçmişlerdir. Günde 150 bin tl kaldıran escortlar var... 3 sene çalışır 50 sene yerim diyeni var... Ankara Bedderesi, İstanbul Karaköy, Diyarbakır Mardinkapı vs vs gibi yerlerde artık müşteri bile bulunmaz. Onlar yolu yordamı bilmeyen yeni başlayan kişilerdir. Asıl fuhuş her mahallede ve neredeyse her apartmanda !!!! Cahillik desen bu işe ciddi bir hayat kadını üniversite öğrencisi ya da mezunu, ihtiyaç desen hepsinin altında son model arabalar... Tahminimce herkes işine geldiği gibi yaşıyor. Sanırım yazarın gözlemleri zaman aşımına uğramış... Zaman değişti. İnceleme için teşekkür ederim.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Bu kadının genelevde olduğu yıllar 90 li yıllar ki o zamanlar genelevler çok çok daha rağbet görüyordu. Kendi isteğiyle kendini satan kadınları zaten bu kadınlara bir tutamayız, benim bahsettiğim her gün çalışan değil tecavüze uğrayan ve sahipsiz olan, toplum tarafından reddedilen kadınlar. Günde milyonlarca para kaldırsa bile bu toplum yapısının ve onun yaptığının berbat bir şey olduğu gerçeğini değiştirmez. Ayrıca suç oranlarını hep beraber erkeklerin altına yatarak mı azaltacağız anlamadım?
5 sonraki yanıtı göster
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.