Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

523 syf.
·
Puan vermedi
Eksilmeyen Işık'a ithafen 2
Leviathan.. Bir Dünya görüşü. İnsan insanın kurdudur söylemini dile getiren Hobbes bu kitapla sorunları ele almaya çalışmıştır. Eser din ve devlet kurumunun geniş bir perspekttifle ele alındığı güzel bir metin olmuştur. İngiliz iç savaşının da etkili olduğu dönemde Hobbes bu eseriyle siyasete dair görüşlerini dile getirmiştir. Bu yönüyle Machiavelli'ye benzetilebilir pek tabii. Her ne kadar din ve siyaset kurumu temel alınmış olsa da eserde farklı konulara da değinmekten geri kalmamıştır Hobbes. Kitap; İnsan Üzerine, Devlet Üzerine, Hristiyan Bir Devlet Üzerine ve Karanlığın Krallığı Üzerine olmak üzere 4 kısıma ayrılarak işlenmiştir. Kitabın hemen başında düşünür insan algısı ve tahayyüllerine deginmistir. Ona göre insanlar algılama ve tahayyüllerinde bazen hatalara dusebilmektedir.  Çevre, dil, kültür ve psikolojik etkiler algılarımızı değiştirebilir, yönlendirebilir ve hata yapmamıza neden olabilir. Dolayısıyla bir şeyi iyi anlamak için nasıl algıladığımıza da dikkat etmek gerekir. İnsan doğasına değinen düşünür insanlar ile hayvanlar arasındaki farka dikkat etmeye çalışmıştır. İnsan, hayvanlardan farklı olarak düşünme yetisine sahiptir. Ayni zamanda istekleri bilinçlilik düzeyinde olur. Hayvanlar da istek duygusuna sahiptir lakin insanın istekleri bilinçlilik düzeyinde olduğu için insan ve hayvan istekleri temelde ayrıdır. İnsan ve hayvan arasındaki yegane farklardan biri de meraktır düşünere göre. Bu vb argümanlarla Hobbes insan ve hayvan doğası arasına sert çizgiler çizip eserde bu konuyu işlemiştir. Doğa ve işleyişi hakkında da beyanlarda bulunan Hobbes evreni ya da dogamizi anlamak için çaba sarfetmistir diyebiliriz. Nitekim fizik ve hareket kurallarına da deginmistir eserde. Habbes a göre bir şeyin iyice anlaşılması için kullanılan ifadeler açık olmalıdır. Bundan dolayıdır ki eserin ilk bölümü bence tamamen buna ayrılmıştır. Dilin işlevlerine değinen düşünür dilin yanlış kullanımından dolayı yanlış anlasilmalardan ve anlasilamamaktan dolayı yakinmistir. Özellikle kendinden önceki filozflara bir güzel eleştiri getirmiştir. Ona göre bir filozof bir şeyi dile getirmeden önce, o şeyin anlaşılması için kullanılacak kavramları öncelikle ilk elden açıklaması gerekir. Ele alınan kavramlar ele alan kişi tarafından ne anlama gelmektedir. Hobbes bunların metin başında açıklanması taraftarıdır. {Misal Kant 'ın saf aklın eleştirisini mi okuyacaksiniz. Anlaşılması için Kant' ın eserinde kullandığı kişisel kavramları önceden belirtmesi gerekir (maksim gibi numen gibi vs vs.)} Dolayısıyla anlam karmaşası olmaz ve herkes düşünürün kullandığı kavramlarla ne söylediği, ne söylemeye çalıştığını daha iyi anlar. Kullanılacak kavramların açıklanmamasi durumunda ise okuyan herkes kendisince yorumda bulunacak ve anlam karmaşasına neden olacaktır. -acaba ne demek istemiş burda -bence kuzeyden bahsediyor -hayır hayır güneyden bahsediyor -ya hayır kuzey ve güney yok ki. Dünya yuvarlak sonuçta  :))) kim haklı olur ki böyle bir durumda. İşte Hobbes tam olarak buna şerh getirip dilin olabildiğince ayrım ve ayrıntı düzeyinde kullanılması düşüncesinde olmuştur. Manevi duygulara sıfatlara yakıştırmalara da değinen Hobbes bana göre oldukça kişisel davranıp genel geçer yargılarla ele alıp hata yapmıştır. Şerh koyabilecegim noktalardan biri de bu. Haysiyet, onur, değer, şeref gibi kavramlar cok fazla genel geçer şekilde ele alınmış. Bu kavramları da bi güzel ele almış düşünür açıkçası. Lakin bu sıfatlara sahip kişiler konusunda ayrımcılık yaptığı inkar edilemez. Egemen şerefli ama uyruk egemene göre şerefsiz. E uyruğun ne günahı var ki egemene göre şerefsiz olsun ya da şereften yoksun olsun. Hiç yakıştırmadim bu ifadeleri Hobbes 'beyefendiye' . ( düşünürlerin şerefsiz demesi ya da bu kelimeyi kullanmalari bana hep ilginç gelmiştir. Şerefsiz :) tıpkı voldemort un Potter a şerefsiz demesi gibi aklıma geldikçe gülüyorum. İnsanlar isteklere sahiptir. Ve bu istekler hiç bir şekilde günah sayılmazlar düşünere göre. Pek tabi günah sayılması için yapılacak eylemin önceden yasalar çerçevesine ele alınmış olması gerekir ve yasaklanması gerekir. Bu bile tek başına günah sayılmaz. Nitekim bir konsensüs oluşturularak yapılan bir yasa her ne kadar genelleyici olsa bile, eylemi gerçekleştiren kişi yasadan bihaber ise, eylemi gerçekleştiren kişi eylemi gerçekleştirdiğinden ötürü günah işlemiş sayılmaz. Günah manevi bir yaptırımdir. Lakin yasa daha çok maddi bir oluşumdur. Maddi bir oluşumun manevi bir yaptırımı olabilir mi ki. Olabilir. Çünkü Hobbes sanırım devlet ve Tanrıyı ve doğayı ozdeslestirmis. Devlet yeryüzündeki Tanrı'nın gözleridir. Devlet üzerine... Hani inceleme başında insan insanın kurdudur demiştik ya. Hobbes demişti daha doğrusu. İnsanlar içten içe birbirlerine karşı düşmanlık beslemektedir ya da bu potansiyele sahiptir düşünüre göre. Dolayısıyla devletin yegane varlık sebebini buna bağlar. Ve devletin amacı, bireysel güvenliktir der.. Pek tabi bu söz kısmen de olsa hala geçerliliğini korumaktadır. Lakin devletin gerekliliği için sadece güvenligi ele almak abesle iştigal olur. Devlet bambaşka bir kurumdur. Bana göre de gereklidir. Çok gereklidir. Lakin gerekliligi sadece güvenlik ihtiyacı ile ele alınamaz ki. Ama Hobbes güvenlik konusunda ısrarcı olmuştur diyebiliriz. Ki eserde söyle dile getirmiştir aynı zamanda; "Bu güvenlik doğal hukukla sağlanamaz. Çünkü adalet, hakkaniyet, tevazu, merhamet ve, özet olarak, bize ne yapılmasını istiyorsak başkalarına da onu yapmak gibi doğa yasaları, bunlara uyulmamasını sağlayacak bir gücün korkusu olmaksızın, bizi taraf tutmaya, kibre, öç almaya ve benzer şeylere sürükleyen doğal duygularımıza aykırıdır. KILICIN ZORU olmadıkça ahitler sözlerden ibarettir ve insanı güvence altına almaya yetmez. Dolayısıyla, doğa yasalarına rağmen, (bu yasalara uyulmak istendiğinde ve güvenlik içinde uyulması mümkün olduğunda) kurulu bir iktidar yoksa veya bu iktidar güvenliğimiz için yeterince büyük değilse;herkes,bütün diğer insanlara karşı korunmak için, kendi gücüne ve kurnazlığına dayanacak ve üstelik bunu meşru olarak yapabilecektir." Evet.. Evet evet. Sanırım okuyucular içten içe buna katılıyorlar. Bu sözlere. Açıkça söylemek gerekirse çok haklı düşünür. Olan hakkında güzel bir çıkarım bencd de. Peki olması gereken bu mu sizce? Niye güvenlik ihtiyacı duyulsun ki. Devletin görevi güvenlik ihtiyacını karşılamaktansa güvenlik ihtiyacını ortadan kaldırmaya çalışmak olsa mesela... Mesela meselaa işte. Sizce de daha iyi olmaz mı. Benim dediğim ütopik birsey. Ama her ne kadar ütopik olsa bile, olan düzenden daha iyi değil mi. Olması gerekenler yolunda atılan her adım olandan uzaklasmakla birlikte ileriye atılmış bir adım olmaz mı. Her ne kadar hiçbir zaman olması gerekene ulasamasak bile. En azından çabamiz, olması gerekene yol almak olmalıdır. Karıncaya sormuşlar. Sevgili karınca güzel karınca küçük karınca minnoş karınca.. Sen nereye gidiyorsun böyle. Karınca cvp vermiş. Dostuma gidiyorum dostuma. Meraklı olan diğer varlık karıncanın haline bakmış ve üzülmüş sanırım ve şöyle demiş. İyi de sen bu ayaklarla zor ulaşırsın dostuna demiş.. Karınca sinirlenmiş, başı dönmüş, iç çekmiş, öflemis puflemis sonra sakin bir edayla;olsun demiş,varamazsam bile yolunda ölürüm demiş.. A bizim meselemiz de tam olarak bu işte. Olması gerekene ulasamayiz ya da ulasmayacagiz belki de ama olmasi gerekenin yolunda ilerlemek gerek. Velev ki düşüp dizlerimiz kanasa bile. Yara bandı ne güne duruyor. Hobbes devletin uzlaşı konusunda kurulmasını salık verir aynı zamanda. Kendilerini temsil edecek kişi ya da kişiler ya da oluşumlar konsensüs yoluyla ele alınmalıdır. Ve bu oluşum yegane güçtür. Hobbes oluşan bu yegane güç karşısında mutlak itaat edilmesi konusunda ısrarcı olmuştur. Bu devlet oluşumunun yaptıkları ve yapacakları sorgusuz sualsiz kabul edilmelidir. Nitekim oluşumu yani devleti meydana getiren bizler olup bizi temsil etme hakkını biz vermişizdir. Dolayısıyla ister hoşumuza gitsin ister gitmesin, devletin kararlarına uygulamalarına koşulsuz itaat etmemiz lazım. Bununla sınırlı da kalmıyor Hobbes. Devlete aynı zamanda suç yuklenemez. Çünkü devleti oluşturanlar egemenlerdir. Egemenler de kendilerini kötüleyemez. Egemenler üst tabaka olup nihai karar merciidir. Egemenlerin kararları uyruklarca uyulması üzerine kuruludur devlette. Bu özgürlükle bağdaşacak bisey değildir elbette ki. Seçtim diye herseyine kail olamam ya. Her hareketimi belirleyebilecek kurum kuruluş olamaz ya. Bu siyaset dilinde tamamen statüko ile ifade edilebilir. Bu hususta egemene çok geniş yetkiler verilmiştir eserde. Egemenler hükumet şeklini değiştirebilir ama uyruklar değiştiremez. Yahu egemeni, egemen yapan halk değil midir ki. Halk olmasa egemen, kime egemenlik yapacak ki? Egemen güçten vazgeçilemez mesela. Başka bir güç ya da düşünce benimseme olamaz. Egemen güç neyse ona tabi olmak kaydı vardır. Bir egemen çoğunluk ile oluşmuşsa ona muhalif olanlar da tabi olmak zorundadır. Burda da 'çoğulculuk' anlayışı yerine 'çoğunluk' anlayışini görmekteyiz. Egemenin yapmış olduğu hersey doğaldır ve uyruk tarafından elestirilemez. Egemenler tarafından yapılan bir hata uyruklar tarafından cezalandırılamaz. Uyruklarının barışı ve savunulması için neyin gerekli olduğuna karar veren egemendir. Uyruklara hangi düşüncelerin ogretilecegine egemen karar verir. Yargılama ve anlaşmazliklari çözme hakkı da egemene aittir. Hani burda güçler ayrılığı aklıma geldi ve sanırım Hobbes un devletinde güçler ayrılığı yok. Çünkü herseyde egemenin görüşü önemli. Savaş ve barışa karar verme yetkisi de egemene ait. Ödül ve ceza, şeref ve paye vermek de egemene aittir. Başlarda dedim ya uyruk zaten egemene göre şereften yoksundur. Verilecek şeref hakkı bile egemene ait.. Ne eksik biliyor musunuz. Harem o da vardır muhakkak ama eserde rastlamadim. Ya da gözümden kaçtı. Hobbes'a göre tiranlik ve oligarşi, monarşi ve aristokrasinin farklı isimleridir. Monarşik bir düzende kralı beğenmezseniz tiran dersiniz. Aristokrat bir düzenden yakınacak olsanız bunu oligarşi ile tanımlarsiniz. Buradaki kıstas 'işine gelme' dır ancak ve ancak. Dolayısıyla bir devlette aynı anda hem monarşi hem de tiranlik olabilir. Kral Şemsettine iyi davranıyorsa Şemsettin monarşi der. Tersi durumda kral Kazım efendiye kötü davransa tiran olarak dusuncede tahayyül edilecektir. Bu durum oligarşi ve aristokrasi için de geçerlidir. Kravatlı aristokratlar Șukufe hanıma iyi davranırsa Șukufe hanım için gercek aristokratlar olurlar. Ama bu oluşum aynı dönemde Zekanur hanıma kötü davransa Zekanur hanım oligark olarak tanımlar. Lanet olası pis oligarklar güzel ülkemden defolun diyecektir herhalde Uyrukların özgürlüğüne de deginmistir düşünür. Pek tabi uyruk özgürlüğü egemene göre ancak ve ancak kuyruk özgürlüğü olur. Çünkü egemene tabiidir. Egemenin yasaları çerçevesinde özgürlüğünü yaşayabilir. Uyruklar birbirleriyle alım-satım yapabilirler. Evlerini seçebilir eşlerini seçebilirler. Çocuklarını istedikleri şekilde de yetiştirebilirler. E bi zahmet bu kadar olsun değil mi. Uyruklar varlıklarını savunma özgürlüğüne sahiptirler. Ve ayrıca bir uyruktan bir başka uyruga zarar vermeye yönelik zorlanamazlar. Savaşmaya da zorlanamazlar uyruklar. Lakin bunun egemen tarafından belirlenen kaideleri elbette ki vardır. Bir uyrugun tamamen ozgurlesmesi yine egemene bağlı kılınmıştır. Eğer ki egemen düşerse, uyruğu koruyacak yegane düzen ortadan kalkacağı için uyruk doğal yasalara tabii olup kendisini koruyabilir kaçabilir iş kurabilir düşüncelerini dile getirebilir vs vs. Gelgelelim yasalara. Daha önce de belirttiğim gibi yasalar tamamen egemenler tarafından ele alınmaktadır. Bu yasalar ister Uyruklar için olumlu olsun ister olumsuz olsun tüm uyruklar tarafından uyulması zorunlu emirlerdir. Ve devlet bu emirlere riayet edildiği müddetçe güçlüdür ve baki kalır. Aksi durumda toplumsal düzende aksaklıklar olacaktır ve devlet parçalanmaya gidecek anarşi tureyecekrir. Bunların sonucunda devletin yıkılması karşısında doğal yasalar hakim olacaktır. İnsan insanın kurdudur ya. Devlet yok olduğu zaman artık kim kimi yerse. Yasa koyucu egemen güçtür. Egemen güç toplum yasalarına tabi değildir. Bir yasa zamana göre ele alınamaz. Ancak ve ancak egemenin rızasına dayanarak kullanılır. Doğal hukuk ile toplum yasaları birbirlerini içerir der Hobbes. Bu tam olarak nasıl bisey ben de anlamadım. Toplum yasaları bilinçle ele alınacakken doğal yasalar farklıdır bence yaw. Neyse.. Yerel yasalar konusunda örfi kurallar uygulanamaz. Bir yasa yapılmış ise ve duyurulmamıș ise yasa olarak kabul edilemez. Daha önce günah konusunda dile getirmiştik aynı zamanda bu durumu. Bir yasanin uygulanabilmesi için duyurulmuş olması gerekir. Aksi halde hiç kimse yasanın getirdiği yasaklardan dolayı cezalandırılamaz. Günümüzdeki Resmi Gazete örneği ile tamamen  aynı durum. Ve ayrıca yasayı yapan kişinin de bilinmesi gerekir. Gelişi güzel yapılan bir yasa yasa olamaz. Imzasi gereklidir yasa yapıcınin. Oluşturulan yasalar resmi kayıtlar, yargıçlarve mühürler tarafından teyit edilmesi gerekir. Yasaların ne anlama geldiği neyi kapsadığı neyden muaf tuttuğu uyruk tarafından belirlenemez. Belirleyici kişi elbette ki yine egemendir. Dusunure göre üç çeşit devlet tipi vardır. Bunlar;monarşi, arisrokrasi vs demokrasidir. Eğer ki devlet bir kişi tarafından yönetiliyorsa bu monarşi olur. Belirlenen bir topluluk tarafından yönetiliyorsa arisrokrasi. Eğer ki toplumun geneli eşit hakka ve oya sahip ise ve istediklerini yönetime getirebiliyorsa da bu demokrasi olur. Eserin üçüncü bölümü Hırisriyan bir Devlet Üzerine başlığıyla karşımıza çıkmaktadır. Açıkçası bu bölüm bence çok sıkıcı ve gereksiz uzatmalarla doluydu. Ha bire uzatmış sevgili düşünür. Dusunure göre din ve devlet iç icedir. Ve ne yapılırsa yapılsın muhakkak ki alanlar birbirine temas etmektedir. Dolayısıyla böylesine iki güçlü kurumun yan yana devam edebilmesi için olabildiğince uzlaşmacı olmalılar. Tanrı uzlaşmaya yanasmali demek istiyor sanırım densiz. Din aynı zamanda düşünüre göre örgütlenmenin bir parçasıdır. Din adı altında oluşumlar olabilir insanlar ortak bir amaç etrafında toplanabilir. Lakin bu amaçlar devlete karşı olmamalı devlete hukmedici nitelikte olmamalıdır. Tam tersine devlet çatısı altında varlığını devam ettirmelidir. Niye mi? Sevgili okuyucular siz de bilirsiniz ki toplumda değişik dinlere mensup kişiler olabilir. Ve bundan ötürü sorunlar olabilir. Ki din farklılığı yüzünden günümüzde savaşlar bile yapılabiliyor. Bırakın dini farklı mezheplerden dolayı bile toplumlar içinde ayrismalara tanık olmaktayiz. Dolayısıyla bir ülkede din, devlet kurumu üzerinde yer alırsa bu problemlere de neden olabilir. Lakin devlet yani Hobbes'a göre CİVİTAS bir konsensüstur. Ortak bir uzlasidir. Pagan, Hristiyan, Yahudi, Müslüman, Ortodoks, Katolik, Sünni, Şii artık ne ise herkesin uzlasarak oluşturdugu ortak bir konsensüstur. Sanırım Hobbes bundan ötürüdur ki dinin ya da kilisenin devletin altında olması gerektiğini dile getirmiştir. Düşünüre göre niteliği ne olursa olsun dini kurumların hepsi devletin pozitif kurallarına tabidir. Riayet etmelidir. Papalik, devlete hukmedemez ya da hukmetmelidir ya da hükmetmeye çalısmamalidir. Devlet başkanı kilisinenin de başkanı olmalıdır. Kendisi koyu bir inanç sahibi olmasina  rağmen bu düşünceleri belki tezat oluşturabilir kafalarda. Lakin Hobbes, devletin bekasıni ve siyaset adamlığı gereğince ele almıştır. Eserin bu bölümünde tanrının doğasına da deginmistir düşünür. Ona göre tanrı kavranamayacak mükemmelliktedir. İnsan algısı onu kavrayamaz. O en yüce varlık sebebidir. Bu bölümde kutsal kitapları oldukça incelemeye almış düşünür. Okudukça bikacağıniz düzeyde hemde. Eski ahit yeni ahit gidip geleceksiniz. Kutsal metinleri çok titiz bir şekilde ele alıp incelemistir. Dili anlama ve dili kullanma becerisi zekasının ne derece sivri olduğunu kanitlamaktadir. Düşünür günümüz din adamlarına taş çıkarabilir kanaatindeyim. Apokrifler gelenek ve görenekler, havarilerin yorumları ve davranışları vs vs. Peygamberlere ve görevlerine de yer vermiştir. Kilise tarihini baştan sona ele almıştır diyebilirim sanırım. Ha bu arada kitapta bazı Yahudi kültürüne ait isimlere rastlayacaksiniz. İnanın bana kulağa çok hoş geliyor bu isimler . Özellikle peygamber isimleri :)) kadim ve mistisizm kokan isimler. Çocuklarınız olacaksa düşünebilirsiniz :) Gelgelelim 4.bolume. Yanisi Karanlığın Krallığı Üzerine... Hobbes başlangıç olarak manevi karanlıktan bahsetmektedir bu bölümde. Bu manevi karanligi düşmana bağlamıştır da düşman kim tam anlayamadim. Düşman 4 ana unsurlar bu karanlığa vesile olmaktadır. Kitapları kötüye kullanarak, pagan sairlerinin demonolojisi(ölü insan ruhları, cinler, periler) Grek din ve felsefesinin yorumlarını kurallarını kutsal kitapla karıştırarak (sanırım aristoyu kastediyor) ve yanlış veya şüpheli gelenekleri karıştırarak. Bunlar Hobbes'a göre manevi karanlığın asıl nedenleridir. Doğa felsefesi hakkında çıkarımlar yapmıştır kendisince düşünür. Ayni zamanda eski filozoflara atıfta bulunmuştur bu bölümde. Suretler ve fantazmalar konusuna da değinen düşünür bu konuda oldukça ayrıntılı düşüncelere yer vermiştir. Sonuç : Hobbes bir devdir. Mükemmel bir ayırt edicilige sahiptir dil konusunda. Leviathan ile siyaseti yeniden düşünüp inşaa etmeye çalışmıştır. Eser okunması gerekenler arasında ve felsefe dünyasında yeri yadirganamaz. Ki çok önemli bir eser. Dili anlaşılır düzeyde. Ama sabır lazım. Bitmiyor çünkü. Esenlikle... İyi okumalar
Leviathan
LeviathanThomas Hobbes · Yapı Kredi Yayınları · 2020939 okunma
·
261 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.