Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

95 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
Yazarımız kitap hakkında bilgiler verirken Gazzali’nin neredeyse bütün külliyatından örnekler vererek konunun anlaşılmasını kuvvetlendiriyor; bu durum gösteriyor ki, yazarımızın konuya hakimiyeti oldukça üst düzeyde, bunu kitabı okurken sürekli muhataba sezdiriyor; bu açıdan şunu netlikle söyleyebiliriz ki: öylesine yazmak için yazılmış bir kitap değil bu, üzerinde bir ömrün emeği varmış gibi gözüküyor. Özellikle örnekler verirken karışık haldeki bilgiyi, maddeler halinde okuyucuya sunması bilgilerin kalıcığını sağlıyor. Örnek verecek olursak, İhya ve Mizanul Amel kitaplarında bulunan Ahlak konusu hakkında bilgi verirken salt bilgi vermekten ziyade iki eseri harmanlayıp okuyucuya sunmuş. Eserde, Gazzali külliyatından seçmeler halinde bazı konuların üzerinde özellikle durulduğu gözüküyor, bunlardan maddeler halinde bahsedecek olursak: 1. Gazzali, felsefenin doğru kullanılması hususunda özellikle tebaayı uyarıyor. Cahil halkın henüz Temel İslami İlimlere hakimiyeti yokken, felsefe gibi uluhiyet konuları üzerinde yoğunlaşmasını, zehirli yılanla oynayan çocuğun durumuna benzetiyor. Onlara şu uyarıda bulunuyor: hadi yüksek zümre bilgisine güveniyorda bu konularla meşgal oluyor, siz neyinize güveniyorsunuz! Onlar kendilerini kurtaracaklar, peki ya siz ne yapacaksınız? - Bugün bu nasihata çok ihtiyacımız olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Henüz İslami Temel’e sahip olmayan öğrencilerin İlahiyat Fakültelerine başlar başlamaz, bir müçtehit edasıyla yoğun bir felsefi eğitimle baş başa bırakılması; ayetlerle te’vil yapma yarışı içerisine sokulması, hadislerin sıhhatinin nefse göre yorumlanmasına teşvik edilmesi, küçük bir çocuğun zehirli bir yılanla oynamasından başka bir şey değildir. 2. O İhyasında kelamcıları eleştirirken şu konuya dikkat çekiyor: Neden siz muhataplarınızın tek tek tezlerini çürütmeye çalışıyorsunuz; bataklıktaki sineklerle uğraşarak vakit kaybediyorsunuz, bataklığı kurutsanıza. Yine farklı bir eleştirisi de kelamcıların asıl maksatlarından şaşarak riyakarlık içinde ehli sünneti savunma çabasına girmeleridir. - Günümüzde oryantalistlere karşı yapılan münazara tarzımıza dikkat etmeliyiz, ehli sünneti muhafaza ediyoruz diye televizyonlarda dinin uç konularını tartışmamalıyız. Bataklıktaki sinekler olan şarlatanlarla uğraşmak yerine, ağababalarının zehrini akıtmalıyız; gerçeği hiç kimsenin inkâr edemeyeceği şekilde gözler önüne sermeliyiz. 3. Yine dikkat çeken bir nokta ise mutasavvıflara yaptığı eleştiridir. O günümüzdekine benzer şekilde dinde aşırıya gidenleri eleştirmiş, onları ihya etmeye çalışmıştır. - Şöyle ki, kendini bir cemaatin içine atıp, kendini dış dünyaya kapatan; dışarda kıyamet kopsa şeyhinin müferrih olmasıyla ilgilenen; elindeki bilgiyle yetinip yeni eserler üretmeyen kişileri eleştirmiştir. Bunları halkın sırtından beslenen kimselere benzeterek oldukça sert yermiş; kendilerini gerçekleştirme fırsatları varken dini muhafaza ediyoruz diyerek, tembelliği meslek edinmeleri dolayısıyla Allah katında sevilmeyen kimseler olduklarını belirtmiştir. 4. Eserin son bölümünde Ahlak konusundan bahsederken öğretmen ve öğrencilere tavsiyeler verilmiş, bunlar günümüze ışık tutması açısından oldukça önemli doktrinlerdir. Kesinlikle okunmasını tavsiye ederek, konunun dağılmaması açısından kısa birkaç maddeye değinerek geçiyoruz. - O ilim adamlarına mütehassıs konuların halka açık yerlerde tartışılmasına şiddetle karşı çıkar. - Öğrencilere tavsiyelerde bulunurken, ilmi diğer bütün dünyevi meşguliyetlerden üstün tutmasını; gerekirse ailesinden, vatanından ayrılması gerektiğini söyler. Öz eleştiri mahiyetinde, bugün konfor ortamının dışına çıkamayan biz zamane gençliği bu düstur üzerinde özellikle durmalıdır. 5. Eğitimcilerin üzerinde yıllardır bir sonuca ulaşamadığı konu olan; iyi öğrenci, kötü öğrenci bir arada mı okutulmalı yoksa niteliklerine göre ayrılmalı mı konusu üzerine temelden bir yaklaşım sergileyerek; öncelikle insanları ahlaki açıdan dört sınıfa ayırmış ve ıslah olacak öğrencilerle, olamayacak derecede sapıtan öğrencileri kategorize etmiştir. - Uzun süredir zihnimi meşgul eden bu konu hakkında yorum yapacak olursak, bugün eğitimi kalitesiz kılan en büyük etkenler biriside bu meselenin doğru şekilde yapılandırılamamış olmasındandır. Şöyle ki, psikoloji ve sosyoloji ilimlerinin kesin olarak ortaya koymuş olduğu bir doktrin vardır ki, o da şudur: İNSAN ÇEVRESİNE GÖRE ŞEKİL ALAN BİR VARLIKTIR. Bu minvalde, bugün içinde nice cevherler barındıran öğrencilerimiz, arkadaş çevrelerinin zihinsel sınırlamaları içerisinde kendilerini gerçekleştirememektedirler. Kitapta gerek Gazzali’nin eserlerinden bahsedilirken gerek zor fıkıh kavramları açıklanırken okuyucunun anlayacağı seviyede anlatılması taktire şayandır. Gazzaliyi, Gazzali yapan eleştirel bakış açısıydı, biz de eserde birkaç noktayı eleştirip hakikate hizmet etmeye çalışacak olursak. Tabiatperestlik gibi halen günümüzde tezahürlerini müşahede ettiğimiz deruni bir konuda; feylesofların iddiaları net bir şekilde okuyucuya yansıtılırken, cevap kısmında tatmin edici bir doktrin ortaya konulamadığından ötürü şüphe içinde bırakılan bir okuyucu kitlesi oluşabilir. Gazzali’nin hayatının zirvesindeyken bütün makamını, şan-şöhretini bırakarak Nizamiye Medresesinden ayrılması ve kendini sürgün edercesine başka bir memlekette inziva-vari bir hayat yaşamaya başlaması; bizi bugün bir anlığına durup düşündürmelidir. Özellikle günlük hayatın meşgalelerinin büyülüyeci şekilde insanı içine çektiği bu dönemde, modern çağ insanının yapması gereken en elzem iş, bir anlığına durup hayatın gidişatını yeniden gözden geçirmek olacaktır. Gazzali, dünyanın geçici olduğunu gerçek manada idrak eden ve hayatını birden değiştirecek kadar keskin kararlar alan kahraman biriydi, bugün onu konuşuyorsak onun bu cesaretli kararları sayesindedir; insan imtihanda olduğunu anladığında diğer öğrencilerle uğraşmayı bırakmalı, önündeki sınav kağıdına odaklanmalı bazen... Ez-Zebidi’nin ihyaya yazdığı İthafü’s-sade adlı şerhte şöyle bir bilgi geçmektedir: ‘’Gazzali’nin yazdığı eserler bütün ömrüne bölününce her gününe dört cüz (yaklaşık kırk sayfa) düştüğü tespit edilmiştir’’. Bugün, bizim sahip olmamız gereken becerilerden biriside budur. Hep savaşları biz veriyoruz, ganimetleri başkaları topluyor; Orta çağ da ilimler tahsis ediyoruz ama sistematik hale getiremediğimiz için, batılılar bizden aldıkları bilgiyi dünyanın kanını emen bir vampir gibi kullanıyor; Kurtuluş savaşında ön safta sarıklı, cübbeli askerler yer alıyor ama algıyı yönetenler ülkenin en elit yerlerinde yıllarca şehitlerin kanlarına aykırı şekilde bir hayat sürürek onların kemiklerini sızlatıyor. 28 Şubat süreci oluyor, dini kurtarmanın cefasını samimi birkaç dava adamı omuzlanıyor ama sefasını liyakat nakıs sahte taklitçi romantik İslamcılar sürüyor. Bu örnekler daha fazla verilebilir. Kısacası sadece çalışmakla bir yere varılamıyor, o bilgiyi doğru şekilde muhafaza edemezsek istatistik olarak bu dünyadan göçmemiz hiçte olağan dışı değil. Savaşlar, cephede silahlarla kazanılır; İlim adamlarının kalemleriyle de muhafaza edilir. yakupgok.blogspot.com
Gazzâlî
GazzâlîMustafa Çağrıcı · Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları · 201767 okunma
·
76 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.