Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ateş'in "Ureyneliler" hadisi değerlendirmesi
Turan Dursun, kitabının 48-60. sayfalarında, bazı rivayetlere dayanarak İslamın şiddeti öğütlediğini, anlatmakta ve Hz. Muhammed'i de suikastlar yaptıran, el ve ayakları tersinden kestirip gözleri oydurtan bir şiddet uygulayıcısı olarak tanımlamaktadır. Dayandığı rivayet, birçok hadis kitabında yer alan vahid (tek kişi) haberidir: "Olay öğrenilir. Medine'ye, Peygambere haber verilir. Peygamber öfkelenmiştir. Adamların yakalanmaları için buyruk verir, hepsini yakalanır. Suçluları, Hz. Muhammed'in huzuruna getirirler. Peygamberin kararı kesindir: - Elleri, ayakları çapraz olarak kesilsin. Gözleri oyulup çıkarılsın... ! Emir uygulanır. Suçluların elleri, ayakları çapraz olarak kesilir. Gözleri oyulur. Medine dışında, güneşin altında ateş gibi yandığı jç.in "Harre" adı verilen yere götürülürler. Suçlular su isterler, su verilmez. "Taşları kemirirler", "Ağızlarıyla dişleriyle toprağı kazarlar." Ölünceye kadar öyle bırakılırlar. (Buhari Zekat 68, Cihad 52; Tecrit/Vudu, hadis 172; Müslim, Kesamel9-14, hadis 1671; Ebu Davud, Hudud 3, hadis 4364-4371; Tirmizi, Ebvabu't-Taharet55, hadis 72-73; Nesei, Tahrimü'd-demi; ıbn Mace, Hudud/20, hadis 2578-2579. Buhari, bu hadise yedi yerde ve dokuz yolla, Ebu Davud bir yerde beş yolla, Nesei bir yerde dört yolla gönderme yapmıştır.) Nedir suçları bu adamların ve öncelikle kimdir bunlar? Ukl veya Ureyne kabilelerindendirler. Peygambere gelmiş Müslüman olduklarını bildirmişlerdir. Renkleri sarıdır, hastadırlar. Peygamber, önce bütünsevecenliğiyle deve sütü ve "deve sidiği" içirerek, onları iyileştirir. Havadar bir yere gitmek isterler. Peygamber, bir deve sürüsü verir ve yanlarına bir çoban katar. "Herifler" çobanı öldürür ve Peygamberin deve sürüsünü de alır,götürürler. "Peygamber, işkenceye karşı olduğu halde, bu olayda nasıl olmuştur da işkenceyle öldürülmelerini emretmiştir?" Bu soru hadis kaynaklarında tartışılır. Kimileri, Peygamberin bu infazı "işkenceyi yasaklamadan önce uygulattığını" öne sürerler. Kimisi, uygulamanın bir "kısas" olduğunu belirtir: Çünkü suçlular da Peygamberin çobanına aynı işkenceyi yapmışlardır. Hakim görüş. ise Peygamberin Maide suresinin 33. ayetini yerine getirdiği, yani Allah'ın buyruğuna göre hüküm verdiği yönündedir." **** Esasen bu rivayet, Maide Suresinin 33. ayetine iniş sebebi olarak düzenlenmiştir. Her ayete bir iniş sebebi bulma çabasında olanlar, bu senaryoyu da bu ayet için hazırlamışlardır. Ama gerçekte ayetin, bu rivayetle hiçbir ilgisi yoktur. O ayette: Allah'a ve Elçisine karşı savaşan ve yeryüzünde bozgunculuk yapmağa çalışanların: ya öldürülmeleri, ya asılmaları, ya birer el ve ayaklarının çapraz kesilmesi, ya da sürgün edilmeleri şeklinde cezalandırılacakları belirtilmektedir. Bu ayet, yahudilerle ilgili olarak inen ayetler arasında yer almaktadır. Maide Sfıresinin 12, ayetinden itibaren Hicaz Bölgesinde ve Özellikle Medine'de oturan Yahudilerin, Peyğamber'e ve ıslama karşı olumsuz davranışlarına işaret edilmekte; kendi peygamberlerine karşı da kötülük yaptıkları anlatılmakta; Musa'nın sözünü dinlemedikleri, onu kritik zamanlarda yalnız bıraktıkları; ayrıca yeryüzünde bozgunculuk yapıp cana kıydıkları; bu yüzden ısrail ogullarına bir cana kıyanın, bütün toplumun canına kıymış sayılacağı yasasının konduğu belirtilmektedir,Bütün bunlar, asıl konuya giriştir. O da, kendi peygamberlerine karşı gelmiş, toplumlarına zarar vermiş, bozgunculuk yapmış bu insanların, Hz. Muhammed'e ve Onun oluşturduğu İslam toplumuna karşı da bozgunculuk yapmağa çalışmalarıdır. Nitekim Medine'de oturmakta olan Nadir Oğulları, Peyğamber'e suikast düzenlemişler, bundan dolayı kuşatılıp sürgün edilmişlerdir. Kaynuka Oğulları ahidIerini bozmuşlar, onlar da sürgün edilmişlerdir. Bunların yaptığından ders almayan Kurayza Oğulları, bunların yaptığından çok daha kötüsünü yapacak, Hendek Savaşında ıslam toplumunu tamamen imha etmek üzre gelen onbın kişilik Kureyş ve diğer Arap kabileleri ordusu ile birlik olacak, müslümanlarla birlikte Medine'yi dışdüşmana karşı savunmaya söz vermiş olan bu Yahudi kabilesi, Peyğamberle ittifaklarını bozacak, en kritik dönemde müslümanları tamamen imhaya kararlı düşman ordusuyla birleşerek Allah'a ve, Resulüne karşı savaş durumuna gireceklerdir. ışte bu ayette, Allah'a ve Resulüne karşı savaş açanların, şiddetle cezalandırılacakları: ya öldürülecekleri, ya asılacakları veya birer el ve ayaklarının çapraz kesileceği, yahut da sürgün edilecekleri belirtilmiştir. Henüz Ahzab olayı vuku bulmadan önce inmiş olan bu ayetler, ıslam toplumunun güvenliğine zarar vermeğe çalışanları uyarmaktadır. Bu ayetlerin, Bahreyn'den gelen yoksul insanlarla hiçbir ilgisi yoktur. Zaten birkaç ayet sonra gelen 41. ayet bunun, tamamen yahudilerle ilgili olduğunu göstermektedir: "Ey Elçi, agızlarıyla 'Inandık' dedikleri halde kalbleri inanmamış olanlar arasında küfürde yarış edenler seni üzmesin, Yahudiler arasında da yalana kulak veren, sana gelmemiş olan bir kavme kulak verenler vardır. Onlar, kelimeleri yerlerinden kaydırırlar: 'Eger size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının' derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allan'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın, kalblerini temizlemek istemedigi kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.'" Daha sonra Yahndilerin çeşitli olumsuz tutumları sergilenmektedir. Şimdi bu baglam içine getirip yoksul Ureynelileri yerleştirmek ve sadece bu ayeti onlarla ilgili görmek elbette dogru degildir. Zaten metni Kur'an'a ters olan bu rivayetin sözleri de çelişkilerle doludur. Zira bir rivayette gelen bu toplulugun, Ukl'den, başka bir rivayette Ureyne'den, Ebu Hureyre rivayetinde ise Fezare'den oldukları söylenir. Bir rivayette Peygamber bunların gözlerini oydurmuş, diger rivayette oydurtmamıştır (İbn Kesir, Tefsır: 2/48, 50) Alemlere rahmet olarak gönderilen Allah Elçisinin, günahları ne olursa olsun, bir cemaatin ellerini, ayaklarını çapraz kestirip gözlerini oydurarak acılar içinde ölüme terk edecegini sagduyu kabul etmez. Kaldı ki bu uygulama Maide Sınesinin 33. ayetine de terstir. Çünkü ayette Allah'a ve Elçisinekarşı savaşanların ya öldürülecekleri, ya asılacakları, ya birer el ve ayaklarının tersinden kesilecegi veya sürgün edilecekleri belirtiliyor. Yani bu cezalardan birinin uygulanacagı bildiriliyor. Bu cezanın uygulanması için bu kimselerin, Allah'a ve Elçisine karşı savaşmaları gerekir. Bu olayda böyle bir şey olmamıştır, sadece bir hırsızlık, soygun olayıdır. Ayette muzari' (geniş zaman) kipi kullanılmıştır. Bunun mota mot anlamı şöyledir: "Onlar·ki Allah ve Elçisiyle savaşırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Işte onların cezası ..... dır." Bu ifade, sözü edilen kişilerin eylemlerinin olup bittigini degil, sürdügünü gösterir. Yani bu kişiler çobanı öldürüp develeri götürmekle iş bitmiş, geride kalmış degildir. Allah ve Elçisiyle savaşlarını; yeryüzünde bozgunculuklarını devam ettirmektedirler. Demek ki ayetin kasdı, develeri götürmüş olan yoksul Ureyneliler, ya da Ukl'lüler, ya da Fezareliler degildir. Çünkü onların eylemi bir defa olup bitmiş, artık geride kalmıştır. Zaten öyle cılız ve yoksul birkaç kişinin, sarsılmaz orduya sahip güçlü bir devlete karşı savaşa girmesi ve bunu da sürdürmesi söz konusu olamaz. Eğer ayet, o yoksul kişileri kasdetmiş olsaydı, yüklemlerin mazi kipinde olması gerekirdi. Yani:" "Onlar ki Allah ve Elçisiyle savaştılar ve yeryüzünde bozgunculuk yaptılar, işte onların cezası .....dır." Nitekim İbn Abbas, bu ayetin, Peyğamber'le yapmış oldukları anlaşmalarını bozan Kitap Ehli hakkında, yahut müslümanlara saldıran müşrikler hakkında indiğini söylemiştir (İbnKesir, Tefsir: 2/48). Bu Ureynelilerin, Allah ve Elçisine Karşı terör yaptıklarını varsayalım. Ayette sayılan ceza, sadece Allah ve Elçisine karşı savaşmanın degil, bu savaşla birlikte bozgunculuk yapmanın cezasıdır. Çünkü yüklemler birbirine (ve) edatıyla bağlanmıştır. Şayet (ev) edatıyla bağlanmış olsaydı, bu eylemlerden herhangi birini yapana, bu cezalardan biri verilirdi. Ama öyle degil, yüklemler (ve) ile bağlandığından, her iki eylemi birlikte yapana, yani hem Allah ve Elçisiyle savaşıp hem de yeryüzünde bozgunculuk yapana bu cezalardan biri uygulanır. Şimdi bu Ureyneli sıgınmacıların yaptığı eylem nedir? Allah ve Elçisiyle savaşmak değil. Develeri götürmek. Herhalde buna engel olan çobanı öldürmek. Eger çobanı öldürmüşlerse, bunun için kısas yapılır, yani öldüren kişi öldürülür. Ama bu cinayetin sübutu şahiderin şehadetiyle vuku bulur. Bu adamların çobanı öldürdügünü kim görmüş? Herhalde kendileri gelip de böyle yaptıklarını söylemediler. O zaman en ufak bir kuşku ile kısas cezası düşer. Bu, Islam hukukunun bir kuralıdır. Develeri götürmek ise bir hırsızlık sayılır. Ama develer kapalı , yerden çalınırsa el kesme cezası uygulanır, el ve ayak kesme cezası değiL. Bu olayda develer, açıktan götürüldüğüne göre buna el kesme cezası da uygulanmaz. Daha hafif ceza verilir. Demek ki bu olay, ayetle anılan eylemlere uymamaktadır. Tutalım ki ayet, bu olaya işaret etmektedir. Bu kez bunlara, ayetle sayılan cezaların hepsi veya ikisi değil, sadece biri uygulanır. Çünkü ayete göre bunlara ya ölüm ezası verilir, ya el ayak kesme cezası veya sürgün. Genellikle cezaların en hafifıni uygulama, bir prensiptir. O halde Peyğamber, bunları sürgün cezası uygulayacağı yerde ne diye ayette zikredilmeyen cezayı uygulasın? Çünkü rivayetten anlaşıldığına göre Peygamber, haşa;bunların el ve ayaklarını çapraz kestinniş, gözlerini de oydurnuş, sonra Güneşin iyice yakıp kavurduğu Harre bölgesine götürtüp ölüme terk etmiş. Sıcaktan kavrulan, ızdıraptan kıvranan bu adamlar, susuzluktan ve açlıktan dolayı taşları kemire kemire, acılar içinde ölüp gitmişler. Bunu değil alemlere rahmet olarak gönderilmiş Peyğamber, gönlünde en ufak bir şefkat ve merhamet duygusu olan bir insan dahi yapmaz. Ayrıca ayette göz oyma cezası yoktur. Peygamber, ayette olmayan bir cezayı nasıl uygular? Bu rivayetin ne yolla geldiğini araştırdım.Rivayetin hemen bütün varyantları Enes'e dayandırılmıştır. Ebiıhüreyre'ye dayanan rivayet de var ama bunlar garip ve zayıftır. Şimdi bu kadar önemli bir olayı, o zaman sadece 15 yaşlarında olan Enes ile, henüz Medine'de bulunmayan, müslüman dahi olmamış Ebu Hureyre mi bildi? Başka bilen yok mudur? Çünkü Ebu Hüreyre'nin ıslamı, Hayber'den sonra olmuştur. Oysa bu ayetin içinde bulunduğu Maide suresi Yahudilerin, henüz Medine'de büyük bir güç oldukları sırada, 4.H. yılı civarında inmiştir. Ebu hüreyrenin müslümanlığı ise 7.H. yıldadır. Olayın Enes'ten anlatımı da çok farklıdır. Kimi rivayete göre bu kişiler Ureynelidir (Buhari, Zekat, 68; Nesai, Taharet, Zikru Ihtilaf'ın- nakılin; Tirmizi, Taharet, b. 5, h. 72). . Kimi rivayete göre bunlar Ukul'den sekiz kişidir (Müslim, Kaseme: b. 2, h. 10) Kimi rivayete göre bunlar Ukul'den sekiz kişidir (Buhari, Diyat: 22) Kimine göre bunlar Ukl ve Ureyne'dendir (Buh. Mağ· 36; Müslm, Kasame:b 2, h. 12). ' Kimine göre bunlar Ukl veya Ureyne'dendir (Buh. Muharibın: /3; Müslim, Kasame~ b. 2, h. LL; Ebu Davud, Hudud: 3; Nesai, Taharet, Ihtilafu'n-Nakılin,7/87-90). Kimine göre de bunlar Becile'den dört kişidir. (ıbn Kesir, Tefsir: 2149). Rivayeti yazan Nesai, bunu mürsel olduğunu, aslında bunu Said ibn el-Müseyyib'in naklettiğini söylüyor (Sünen: 1/131). Bu olayın, şiddet yanlısı, işkence ile insanları sindirmeğe çalışan zalim yöneticiler tarafından uydurtulduğunda kuşku yoktur. Nitekim rivayetin kendisine nisbet edildiği Enes'in, bunu Emevi hükumdarı Abdu'l-Melik'e anlattığı ve sonra da bunu anlattığına son derece pişman olduğu ifade edilir. Yine ıbn Kesır'in ifadesine göre tarihte benzerı az görülen zalimlerden, Emevi valisi Haccac, minbere Çıkıp halka bu olayı anlatarak göz dağı verir ve "Resulullahda bunları yapmıştır "diyerek kendi işkencelerine bu rivayeti delil gösterirdi. (ıbn Kesir: 2149) Rivayetin yalanlığı şuradan belli ki, Peygamberin, kendisine gelen bu zavallı, yoksul insanlara deve sütü ve sidiği içmelerini emrettıği söylenir: Deve sütü ve sidiği içmesi iyi ama, kendisine gelen ilk ayetlerden itibaren: "Elbiseni temizle?" (Müddessir: 4) diye kendisıne temızlığın emredildigi Hz. Muhammed, pis şeylerden nefret ederdi. Sidigin elbiseye sıçramasımdan dahi son derece sakınılmasını emreden Peygamber, hiç sidik içmeyi emreder mi? Bu makul müdür? Kitapları dolduran, Kur'an'a ters, Peygamber'in tabiatına aykırı bu tür rivayetler, Peygamberden sonraki asırlarda egemen olmuş kişilerin düşünce yapısını yansıtmaktadır. Kur'an, Peygamber'i, batıl gelenekleri, hurafe zincirlerini kırıp atan bir elçi olarak nitelendirirken, bu tür rivayetler, onu sidikle tedavi yolunu uygulayacak kadar bir taklidci göstermektedir. Haşa, onun ahlak ve tabiatı buna müsait degildir. Kur'an onu gelenekleri yıkan büyük bir devrimci olarak niteliyor: "Onlar, yanlarında bulunan Tevrat ve Incil'de (gelecegi) yazılı olan Ummi Peygamber'e uyarlar. O Ümmi Peyganıber, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara yasaklar. Üzerlerindeki ağırlıkları ve sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar! .. " (Araf: 157) Şimdi güzel, temiz şeyleri insanlara helal, pis şeyleri de haram kılan Peygamber, sidik içmeyi emreder mi? Kendi koydugu kurallara göre sidik pistir, necistir, elbiseye bulaşsa namaza engeldir. Kendisine elbisesini temizlemesi emredilmiştir. Elbiseye bulaşmasına müsaade edilmeyen pisligin, nasıl olur da içilmesi tavsiye edilir? Bu yalanlara bakıp da Peygamber'e dil uzatmak, insanın vicdanım titretmelidir. Bu rivayetin baş tarafı böylece Kur'an'a terstir. Gelelim işkence ile öldürme mes'elesine. Rivayetin son tarafında anlatılan işkence ile öldürme olayı da yalandır. Çünkü bu, Kur'an'ın tanımladıgı Peygamber ahlakına aykırıdır. Şimdi Kur'an'ın anlatımına göre Peygamberimizin ahlakını ögrenelim: . "Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Oyleyse onları affet, onların hatalarının bağışlanmasını dile. İşinde onlara danış!" (Al-i İmran: 159) Andolsun, içinizden size öyle bir Elçi geldi ki,sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir. Size düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir!" (Tevbe: 128) "Muhakkak ki Sen, büyük bir ahlak üzerindesin!" (Kalem: 4) Şimdi merhametli, kabaIıktan uzak, zarif, yüksek ahlak sahibi Peygamber, birkaç deveyi götürdüler diye bu zavallı insanların ellerini ve ayaklarını kestirir, gözlerini oydurtur ve öylece ölüme terk eder mi? Böyle bir insan nasıl merhametli, yüksek ahlak sahibi olarak nitelenir? Vallahi, o kaba, katı yürekli degildi. Merhametliydi. Hanımlarına bir fiske vurmamıştı. Hizmetçisi Enes, kendisine on yıl hizmet ettigini, onun bir dünya işi yüzünden kimseyi azarlamadığınıı, "Niçin şöyle yaptın" demedigini anlatmıştır. Mekke'yi fethettigi zaman, amcasını öldürtmüş olan Hind'i, Vahşi'yi ve kendisinin can düşmanları olan Mekke liderlerini affetmişti. Acaba birkaç deve, amcası Hamza'dan daha mı kıymetliydi ki amcasının katillerini affediyor da, birkaç deve götürmüş olan, sonra elbette yalvarıp af dileyen zavallıları affetmiyor ve öyle feci bir biçimde öldürtüyor? Bu tür rivayetler, şiddetten zevk alan sadist insanların uydurmasıdır. Kur'an'ın tanımladığı o ümmi, zarif, yüksek ahlak, şefkat ve merhamet sahibi Peygamber, bu tür yalanlardan beridir. Bu tür yalanların, Kur'an ışıgında gözden geçirilip İslamın bunlardan arındırılması gerekir. Esasen bizzat Kurtarı-ı Kerim, bu tür yalanların ortaya çıkacagına işaret etmiş ve mü'minlere Allah'ın ayetlerine karşı küfür olan, onlara aykırı hadisleri kabul etmeyip onlara uygun hadislere geçmeyi emretmiştir: "Allah size Kitapta şöyle indirmişti: Allah'ın ayetlerine karşı nankörlük edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman bunu yapanlar başka bir hadise dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi (günah işlemiş) olursunuz." (Nisa: 140) "Ayetlerimiz hakkında (gerçek dışı sözlere) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir hadise geçinceye kadar onlardan yüzçevir."(En'am: 68) "Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi hadise inanacaklar?" (Casiye: 6) , "Kur'an'dan sonra hangi hadise inanacaklar?" (Araf: 185 Mürselat: 50). Gerçi bu Ayetlerde geçen hadis ile Peyğamber devrinde Kur'an aleyhinde konuşulan sözler kasdedilmiştir ama, sebebin özelliği, hükmün genelliğine engel değildir. Bundan dolayı, bu ayetlerde, ileride vuku bulacak bir olaya işaret görülmektedir. ' Ebubekir, Ömer, Ali (Allah hepsinden razı olsun) gibi büyük sahabilerin yazılmasını ve yayılmasını önlemeye çalıştıkları hadis hareketi daha sonraki zamanlarda güçlenmiş; böylece Kur'an'ın ruhuna uygun Peygamber sözleri yanında; Kur'an'ın hükümlerini rafa kaldıran, onun açtığı geniş ufukları daraltan, eski Arap geleneklerini din haline getirip insanların sırtına yükleyen; insanların Sırtındaki ağırlıkları, bağları kaldırmakla görevli Peyğamber'in dinini ayrıntılara boğan, daraltan, yozlaştıran, hatta şirke bulayan; Kur'an'a ve Peyğamber'inn dÜnya görüşüne aykırı rivayetler de hadis altında derlenmiştir. İşte bu ayetlerde, Kur'an'a aykırı olan, onun hükümlerine ve prensiplerine ters düşen sözlere inanılmaması, kişi rivayeti olan bu sözlerin inanç temeli yapılmaması hususunda mü'minlerin dikkati çekilmiştir.
·
208 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.