Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

512 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
125 günde okudu
Okuma sürecim bir Ortadoğu sinemasında yol filmi izlemek gibiydi. Hatta kitabın başlarında üç kadın kahraman olduğunu okuyunca bana "Bar Bahar" filmini hatırlattı. İşte bu durum daha en başından kitaba içimin ısınmasına ve kalbimin gülümsemesine neden oldu. Ortadoğu’da “kadın olmanın” tabi bu münasebetle “var olmanın” zorluğunu Ece Temelkuran ağızda tadı kalan anlatımıyla yaşatıyor. Keşke tüm kadınlar için, madam Lilla gibi ne istediğini bilen kadınların rehberliğinde kız kardeşleriyle birlikte yolculuğa çıkıp kendilerini keşfetme şansları olsa… Tunus, Libya, Mısır ve Lübnan’ın sokaklarında kendilerini arayan, karşısındakine kimi zaman yoldaş kimi zaman sırdaş kimi zaman can suyu, nefes olmaya çalışan 4 kadını takip ediyoruz. Kendi hikâyelerini yazmaya cesaret edebilmeleri için ise sınırları aşmaları ve yeniden doğabilmeleri için önce ölmeleri gerekiyor. Bu kederli coğrafyaların parçası olan bir yolcu olarak, onlarla birlikte yürüdükçe çölün kızgın kumları benim de genzime doldu, beyaz gecelikleriyle anlattıkları hikâyeleri onlarla oturup dinledikçe benim de gözlerim ışıldadı, elimin üstünde kız kardeşimin sıcaklığını duyumsadım. İhtiyacım olan merhameti ve anlayışı sundu her biri gözlerimin içine bakarak. Bu coğrafyalarda yetişmiş her kadına aynı dili konuşamasa dahi gerçeğine ayna tutabilecek, bir araya getirebilecek romandı benim nezdimde. Bunda kitapla doğru zamanda, açlığını duyduğum hislerle birlikte karşılaşmamızın da etkisi olduğunu ve bu sebeple kitabın kurumuş toprağımı zamanında sulayıp tavına getirdiğini düşünüyorum. Bu sebeple daha fazla etkilenmiş olabilirim. Bu topraklarda kadınlara kurban oldukları öğretilir her şeyden önce. Kendi rızaları ile başlarını önlerine eğip kaderlerine razı gelmeleri. Bundandır belki de kendisine yazılan kaderle savaşır, kendisi için mücadele eder de yine takılır ayağı büyütülürken dinlediği masallara. Vurmayı dokunmak, kırmayı sevmek, öfkelenmeyi inanmak sanan çocuklar tarafından incitilir ha bire. Vazgeçer nefes almaktan, yaralı bir hayvan gibi kaçmaya çalışır uzaklaştıkça peşi sıra gelen gölgelerinden. Ama hayal çekirdeğinin kendisinde saklı olduğunu asla unutmamalı bir kraliçe. Kitap daima şifanın yine bizim içimizde, hayatın bizim nefesimizde olduğunu vurguluyor. Ümit veriyor çölün içinde yeşillenip, erguvanlara sürgün verebilmemiz için bir daha. Doğdukları ülkelerin onlara tanımladığı kimliğe ait olmakta zorlanan kadınların kendi hayat hikâyelerini var etmelerini görüyoruz. Açıkçası kitabın eleştirilerine de göz gezdirdim, bu konuda bir kaç kelam etmek istiyorum. Okuyucuyu hemen bir sonraki sayfayı çevireyim diyerek heyecanlara gark eden bir olay kitabı değil elinizdeki, herkese istediğini vereceğini de düşünmüyorum gerek zengin tasvirleri ve yuvarlak anlatımı gerekse hikâyesi bakımından. Bu beklentilerle başlayacak okuyucular uzak dursun. Ben kendi adıma zengin betimlemelerinden de olayların ilerleyişinden de keyif aldım. Feminizm kisvesi altında kadınların spiritüel ifadeleri kullanarak kadın olmayı güzellemesinden öteye gitmediğini ifade eden okuyuculara da böyle atıp tutana kadar sizde kadınlar için pusula görevi görecek bir kitap yazında sizi de destekleyelim okuyalım demek istiyorum. Çünkü kadınlarla ilgili duymamız gereken daha çok şeyin, kadınlığımızın zengin aromasında keşfedilecek her zaman yeni bir notanın olduğunu biliyorum. Bu kitapları sizi tatmin edecek, sorularınıza cevap olabilecek daha da iyileri için basamak olarak kullanabilirsiniz. Kimi kadın için bu kitaplar “Kurtlarla Koşan Kadınlar” ın yarattığı etkiyi bile uyandırabilir. Ki ben sadece o ihtimal için bile okunması taraftarıyım. El vereceğiz, el verdikçe ellerimiz çoğalacak. Bunların dışında kitapta koyu renkle yazılmış cümlelere bence gerek yoktu. Her bölümde önce olayın sonunun verilmesinin ve sonra da "tabi başımıza daha neler geleceğini bilmiyorduk, olaylar bakalım nasıl cereyan edecekti" benzeri her defasında diğer bölüme atıf yapılması ve bunun defalarca yinelenmesi yılgınlık, bıkkınlık hissi verdi. Bu tarz, bir kaç yerde ya da sonda olsaydı daha etkileyici olabilirdi. Ve adını dahi bilmediğimiz yolculuğumuza eşlik eden Türk gazeteciyle ilgili daha derin bir hikâyeye yer verilmesini tercih ederdim. Kendisinin de dediği gibi başkalarının kurduğu oyunlara alınmadığı için oyuncaklarını çalıp onlardan hikâye yaratan bir yazar olduğu için çokta beklenti içinde olmamak gerekirdi aslında. Ama bunlarda kitabın nazar boncuğu olsun. Kesinlikle bir zaman kaybı değil şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Düğümlere Üfleyen Kadınlar
Düğümlere Üfleyen KadınlarEce Temelkuran · Can Yayınları · 20164,243 okunma
·
78 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.