Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Salah Birsel
Deneme yazarı ve şair kimliği ile öne çıkan hem yazdığı onlarca eser hem de çevirdiği eserlerle adeta bir yazı makinesi olan Salah Birsel okumalarıma bugün başlayacağım. Önemli yazarlarda daha önce yaptığım gibi yazar hakkında bir bilgi iletisi paylaşacağım. Ben Salah Birsel'in denemeci yönüyle daha çok ilgileniyorum. Şimdilik elimde
Şiir ve Cinayet
Şiir ve Cinayet
ve
Asansör
Asansör
kitapları mevcut. Şiir ve Cinayet ile başlayacağım. Epey bilgilendirici bir yazı hazırlayan T24'ün yazarlarından Hülya Soyşekerci'nin Salah Birsel yazısından derlediğim bazı kısımları paylaşmak istiyorum. Yazının tamamı epey uzun tamamını okumak isteyenler için linki de buraya bırakıyorum. t24.com.tr/k24/yazi/deneme... Denemelerin en renkli yazarı; 14 Kasım 1919’da Bandırma’da dünyaya gelir Salâh Birsel. Asıl adı Ahmet Selâhaddin’dir. Ailenin en küçük çocuğudur. (Ablası Şehbal Hanım, yıllar sonra, sanatçı-yazar Mehmet Güreli’nin annesi olacaktır.) Babası Hafız Talât Bey, yedi kuşak İzmirli bir aileye mensup üzüm tüccarıdır. Annesi ise Bandırmalıdır. Salâh Birsel’in doğumundan altı ay sonra aile İzmir’e taşınır; İzmir’in Karşıyaka, Bayraklı semtlerinde ve Soğukkuyu Caddesi’nde otururlar. 1931’de Saint-Policarpe Fransız İlkokulu’nu bitiren Salâh Birsel, ortaokulu 1934’te Saint-Joseph Fransız Koleji’nde tamamlar. Saint Joseph’in lise kısmı yalnızca İstanbul’da olduğu için aile 15 yaşındaki bir çocuğu uzak bir şehre göndermeyi göze alamaz ve 1934’ten sonra Salâh Birsel öğrenimine İzmir Erkek Lisesi’nde devam eder. Liseden sonra hukuk öğrenimi için İstanbul’a giden Salâh Birsel hem üniversitede okur hem de Sümerbank’ta memur olarak çalışır. Hukuk Fakültesi’nin ikinci sınıfından ayrılıp İzmir’e döner ve 1938-1939 ders yılında İzmir Alsancak Gazi Ortaokulu’nda tarih ve yazı öğretmenliği görevinde bulunur. 1940’lı yıllarda yeniden İstanbul’a giderek İstanbul Üniversitesi’nde felsefe öğrenimine başlar. Bir taraftan İş Bankası Bahçekapı şubesinde çalışmaktadır. Felsefe öğrenimi sırasında uzmanlık alanı olarak Avrupa resim sanatını seçen Salâh Birsel, 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirir. 1943’te Burhan Arpad ile birlikte AB Neşriyat adıyla bir yayınevi kurarlar. Daha sonra İhsan Devrim de ortak olunca Cağaloğlu Yokuşu’nda ABC Kitabevi’ni açarlar. Ne yazık ki 4 Aralık 1946’da “Tan Olayı” sırasında kitabevi yağmalanır ve yıkılır. Bunun üzerine Çalışma Bakanlığı’na başvurup iş müfettişi olarak görev alır Salâh Birsel. Daha sonra, iki yıl yaşadığı Anadolu’dan ayrılır ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphane Müdürlüğü’ne atanır. Bu görevini sürdürürken Türk Dil Kurumu üyeliğine seçilir. Bu arada Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nde boş bulunan Fransızca çevirmenliği kadrosuna atanarak Ankara’da yaşamaya başlayan sanatçımız, Ankara Üniversitesi Basımevi Müdürlüğü görevini de üstlenir. Şiir yayımlamaya ara verdiği dönemde deneme yazmaya odaklanan Salâh Birsel, denemeyi hem kendisi hem de okuyucusu için keyifli bir tür haline getirdi. Yazdığı bütün denemeleri 14 ciltten oluşan Binbir Gece Denemeleri’nde toplayan sanatçı, bu türün edebiyatımızdaki renkli ve nitelikli örneklerini sergiledi. İlk deneme kitabı 1969’da yayımlanan Kendimle Konuşmalar’dır. Kısa denemelerden oluşan bu kitabın ikinci baskısı 1985’te Yapıştırma Bıyık’la birlikte okuyucuyla buluşur. Salâh Birsel’in denemelerinin konuları, sanat ve edebiyat dünyasından; şair, yazar ve sanatçıların hayatlarından, kendi kişisel yaşantılarından kaynaklanır. 1994’te çıkan Gece Mavisi yazarın son deneme kitabıdır. Edebi günlükler kaleme alan az sayıdaki yazarlarımızdan biri olan Salâh Birsel, günlük türüne ilgisini şöyle anlatır: “Günlük tutmak hoşuma gidiyor. Bu hevese Delacroix’nın Günlük’ünden kimi parçalar çevirdiğim 1948 yılında yakalandım galiba. O tarihten beri arada bir içimi boşalttığım küçük bir defterim var.” Yazarın ilk günlüğü 1950’de Beş Sanat dergisinde yayımlanır. Bu türdeki ilk kitabı, 1955’te Yeditepe Yayınları tarafından yayımlanan Günlük’tür. Salâh Birsel’in günlükleri 10 ciltlik bir toplam oluşturur. 1986’da Yaşlılık Günlüğü adlı kitabıyla Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü almaya hak kazanır. Ülkemizde, yazdığı günlük ile önemli bir edebiyat ödülünü alan ilk yazar olarak da dikkat çeker. Salâh Birsel’in tek romanı Dört Köşeli Üçgen 1957’de Ulus gazetesinde tefrika halinde yayımlanır. 1960’da kitaplaşan Dört Köşeli Üçgen felsefi bir roman olarak edebiyatımız içinde özgünlüğü ve denenmemişliği ile dikkat çeker. Bu romanının yazılma sürecini şöyle anlatır Salâh Birsel: “Ben insanın, toplumun, evrenin gerçeğini arıyordum. İlkin bu konuda bir deneme yazmayı düşünmüştüm. Gördüm ki iş büyüyordu. Yavaş yavaş bir romana ya da bir uzun öyküye doğru yol alıyordum. Deneme ve roman arasında bir alışveriş...” Bir bakıma, denemeye sığmayıp denemenin boyutlarından taşan düşüncelerin ve olayların romana evrilme sürecidir bu. Salâh Birsel’in deneme tadında yazdığı ve tarih, anı, gezi gibi türleri kaynaştırdığı Salâh Bey Tarihi, edebiyatımızda olarak özel bir öneme sahiptir. Beş ciltten oluşan Salâh Bey Tarihi’nin ilki, 1976’da yayımlanan Kahveler Kitabı’dır. Salâh Bey Tarihi’nin diğer kitapları Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi, İstanbul-Paris adlarını taşır. Bütün bu toplam içinde yazar, Osmanlı saraylarını, Boğaziçi yaşamını, İstanbul’un kahvelerini, gazinolarını ve mesire yerlerini, sanatçıların yaşadığı semtleri; tarihsel bir perspektiften insanımızı ve insanımızın içinde yer aldığı “olaylar mozaiğini” kendine özgü çarpıcı ve renkli üslubuyla dile getirir. Salâh Bey Tarihi üzerinden İstanbul’un geçmiş zaman derinliklerine uzanmak; kente Salâh Birsel’in gözlüğünden bakmak harika gelir insana. Çünkü bu kapsamlı eserde resmî tarihin donuk söylemleri değil; gerçek insan hikâyeleri, anekdotlar ve günlük yaşam ayrıntıları yer alır. Salâh Birsel, inceleme araştırma alanında, kendi poetikasını dile getirdiği Şiirin İlkeleri’nden başka, genç yaşta hayatını kaybeden şair Rüştü Onur’un hayatını ve şiirlerini incelediği Rüştü Onur adlı kitabını 1956’da; Fransız Resminde İzlenimcilik adlı incelemesini 1967’de; ünlü Alman şair Goethe’nin sanatını incelediği Goethe adlı kitabını 1972’de yayımladı. Verimli, anlamlı ve dopdolu bir edebi hayattı Salâh Birsel’inki. Bilgi ve kültür birikiminin parladığı denemelerinde, okuduğu kitaplara dair izlenim ve yorumlarını paylaşırken aynı zamanda kendi düş ve düşünce dünyasını, yaşamından kesitleri de ustalıkla bir araya getirdi. Onun eserlerini okurken; araştıran, yorumlayan, eleştiren, sorgulayan, karşılaştıran, çözümleyen bir düşünce insanının akla ve yüreğe seslenişini derinden duyumsar; yazarla birlikte tarihin, edebiyatın, kitapların dünyasına; düşünce ve düş labirentlerine dalıp gideriz. Denemeleri ve deneme hakkındaki düşünceleri Deneme yazma süreçlerini ve deneme türü hakkındaki düşüncelerini birçok metninde dile getiren Salâh Birsel’e göre “bir yazar kendi duygularını, kendi beğenilerini, kendi eğilimlerini, kendi dünya görüşünü genelde deneme türüyle okurların önüne sürebilir.” “Denemecinin açık sözlü ve içten biri olduğunu” söyleyen Salâh Birsel, kendi denemelerini uzun uğraşlar sonucu yazdığını belirterek, söz konusu uğraşların başında konuyu tespit etme, o konuyla ilgili kitaplar okuma ve denemede anlatılanları belli olaylara dayandırmanın geldiğini dile getirir. Yazarımıza göre, hazırlık döneminden sonra “gerçek çalışma” dönemi gelir; bu dönem “denemeyi yürütecek anahtar tümceyi yazmakla başlar.” “Anlatacağım şeyi de olaylarla anlatırım” diyen yazar, denemelerini yazarken kafasındaki düşüncelere göre olaylar aradığını da belirtir. Salâh Birsel, deneme için “yazının tadı çıkarılarak yazılan bir türdür, belki de tek türdür” der. Bundan dolayı, “denemelerin kahve söyleşileri gibi daldan dala konmasını ya da başladığı yerde değil, başlamadığı yerde bitmesini” sever. Dolayısıyla, denemedeki “planlı gelişigüzellik” özelliği Salâh Birsel’in denemelerine de damgasını vurur. Salâh Birsel, denemeyi, “biraz öykü, biraz söyleşi, biraz iç dökmesi, biraz da şiirdir. En çok da şiirdir” sözleriyle tanımlar. “Denemeyi gazete ya da dergi yazısından ayıran da bu şiir yanıdır” der. Denemenin özünde bulunan şiire dikkatimizi çekerek, denemenin tıpkı şiir gibi yaratıcılık gerektiren, dilin başarılı kullanımıyla sınanan bir tür oluşunu vurgular. Salâh Birsel, denemelerini, felsefe eğitimi almış bir edebiyatçı olarak bilgi ve bilgelik sevgisi ile yazar; yazılarına yaşamından izlenimler, anılar ekler, okuduklarının bıraktığı izleri, okuduklarıyla ilgili duygu, düşünce ve yorumlarını okurla paylaşmayı her zaman önemser. Denemelerin güler yüzlü olması, içinde bir “humour” taşıması Salâh Birsel için çok önemlidir. İnce alay ve ironi, ona göre denemenin başlıca niteliklerindendir. Deneme aynı zamanda öğretici, düşündürücü ve ufuk açıcı olmalıdır. Yerli ve yabancı kaynaklardan çokça yararlanan, okuduklarını okurlarıyla paylaşmaktan keyif alan yazarımız, küçük yaşlardan itibaren öğrendiği Fransızcası sayesinde Batı kültürü eserlerinin derinliklerine ulaşır. Ülkemiz yazarları arasında en çok okuyan ve okuduklarını eserlerine aktaran başlıca kişilerden olduğu söylenen Salâh Birsel için Vecihi Timuroğlu Yazınımızdan Portreler adlı kitabında şunları yazar: “Her denemesinde en azından yirmi kitap ve yazar adı saymaktadır. Hem, onların salt adlarını yazmakla kalmıyor, yapıtlarını da kanıtlayıcı biçimde tanıtıyor.” Salâh Birsel, deneme yazarının üslubuna dikkat etmesi gerektiğini belirtir; denemecinin dilin bütün inceliklerini kavramış olmasının önemine işaret eder. Ona göre deneme her şeyden önce biçem demektir; “biçem yani üslup yoksa deneme de yoktur” diyen Salâh Birsel, “denemecinin yazısına hiçbir gereksiz sözcük yaklaştırmadığını” belirtir: “Denemecilerin üslupçu olmaları, dilin bütün inceliklerini elde etmiş olmaları gerekir. Denilebilir ki deneme şiirden sonra, daha doğrusu şiirle birlikte, az sözle çok söyleme sanatıdır. Bunu en ustaca yürüten denemecilerin başında Ahmet Haşim vardır. Falih Rıfkı da bir üslupçudur. Ataç, Eyüboğlu, Anday, Akbal, Kanık da üslubu olan denemecilerdendir” der Salâh Birsel, kendine özgü anlatımıyla deneme hakkında şöyle yazar: “Bir ‘bilgi kumkuması’ olan denemede, yazarın gördüklerinden, duyduklarından ve okuduklarından doğan bilgiler fışkırır. Bilgiyi yalnızca kitaplarda aramamalıyız, yaşamın içinde de bulmaya çalışmalıyız. Çünkü ‘en büyük bilgi kitabı’ yaşamdır. Yaşam yazarın önünde hasırcıarnavut karpuzu gibi koskoca ve dopdoludur. Yazarın onu kütletmesi, kütürdetmesi için bıçağı eline alıp yüreğine saplaması yetişir” Salâh Birsel gerçeğin yanı sıra düş gücüne de önem verir; ona göre bir insanın düşünce, yaratma ve sonuç çıkarma yönünün gelişmesi için düş gücü şarttır. Yazar, düş gücünden yoksun olanları bilgelikten yoksun kişiler olarak görür. Salâh Birsel’in denemeleri çoğu zaman güler yüzlüdür, ironiye ve yergiye yer verilse de, asıl olarak insanın yüreğini içten içe ısıtan bir “humour” vardır bu denemelerde. Salâh Birsel, edebiyat, sanat ve tarihin derinliklerinde, gizemli köşelerinde dolaştırır bizleri. Bazen günümüze, bazen yüzyıllar öncesine uzanır; daldan dala konmayı pek seven yazarımızla birlikte harika bir zaman-mekân yolculuğuna çıkarız. Böylece, pek çok sanatçının gizli yönlerini, yaşamlarından sayfaları, farklı kültürlerin enteresan özelliklerini öğrenme olanağı buluruz. Onun denemeleri kültürün, tarihin, edebiyatın, sanatın kaynaştığı gerçek birer fikir hazinesidir. Salâh Birsel’e göre denemelerde bulunması gereken başka bir özellik de öğreticiliktir. “Bu öğreticiliği “Bacon’un, Gide’in, Valery’nin, Emerson’un, Eyüboğlu’nun, Anday’ın, Yetkin’in, Nermi Uygur’un, Vedat Günyol’un, Oktay Akbal’ın denemelerinde bulabiliriz” der. Salâh Birsel’in denemelerini okurken, farkında olmadan pek çok bilgi ve hayat tecrübesini de dağarcığımıza katmış oluyoruz. Yazarın Paf ve Puf adlı kitabıyla ilgili yazımda şunları dile getirmiştim: “Eğer deneme türü bir eğitim/öğretim yöntemi olarak kullanılsaydı, bu konuda ülkemizdeki en başarılı, ilginç ve etkili kullanımın belki de Salâh Birsel’de olduğu sonucuna ulaşırdık. Onun denemelerinde bilgi ve iletilerin metnin dokusuna sindirilmesindeki yaratıcı boyuta hayran olmamak mümkün değil. Paf ve Puf’taki denemelerden de yine pek çok şey öğrendiğimizi fark ediyoruz; ansiklopedi karıştırıp kuru bilgiler edinseydik, bize hiçbir zaman böylesi bir okuma keyfi veremeyeceğini derinden duyumsuyoruz. Bütün bu denemeleri okurken yazarın çok fazla sayıda kitap okumuş olduğunu keşfediyor ve onun sunduğu süzülmüş bilgilerin insanda zihin açıcı etki yarattığını görüyoruz. Paf ve Puf, deneme türünün Salâh Birsel’in yaratıcı ellerinde aynı anda hem bilgi aracına hem de sanatsal bir ürüne dönüştüğünü bir kez daha kanıtlayan bir kitap. Bilgiler, denemelerde özgür bir akıl ve derin bir yorumla kaynaşıyor. Metinlerdeki fikir örgüsünün yanı sıra karşılaştırma, kanıtlama ve çıkarsamalar, bilinç taşıyıcı ve ufuk açıcı nitelikte. Salâh Birsel, bu kitabında, öteki eserlerindeki gibi, konuşma dilini ustalıkla yazı diline dönüştürüyor ve hiçbir zaman sıradanlığa düşmüyor.” Bir yazarın, denemesinde okuyucusunun dikkatini uyanık tutma gereğini de vurgular Salâh Birsel: “Bir yazar kimi zaman hiç gereği olmadan da bir açıklama yaparak hem kendi aklını hem de okurlarının aklını zarpadak ikiye ayırmalıdır. Öyle ki, az biraz vakitte bunlar yine bir araya gelip birbirlerine yapışırlarsa ortaya kanatsız bir kuş çıksın.” Gerçek bir “kelime hokkabazı” olan Salâh Birsel, her kitabında dilimize yepyeni sözcükler kazandırdı; sıradan görünen kimi sözcüklere inanılmaz bir parıltı ve renk kattı. Metinlerinde arada bir “Ey okur!” gibi ünlemlerle okuruna seslenerek sayfalar arasında varlığını duyumsatan Salâh Birsel’in denemeleri, tam anlamıyla bir okuma şöleni sunuyor; sohbet eder gibi, içten, şakacı, ironik tarzı, okuyanda tiryakilik yaratıyor. “Özgür düşüncenin ülkesi” denemeye bilgilendirici, düşündürücü, keyifli bir yolculuk yapmak ve yeni ufuklara, yaratıcılığa yelken açmak istiyorsanız Salâh Birsel’in kitaplarına mutlaka uğrayın… Hülya Soyşekerci, T24, 2016
··
402 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.