Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ali Yakup Bey, Arnavut olmasına rağmen, Osmalıcayı çok güzel okur ve hatasız yazardı. Bir gün derse gittiğimizde, Safahat okuyorlardı. Biz gelince kapattılar... Ali Yakup Bey'in bazı safiyâne sualleri olurdu. Dalgınlıkla, fazla düşünmeden, içinden geldiği gibi konuşuverirdi. O gün de İhsan Efendi'ye: Efendim, Safahat'ı bu kadar biliyorsunuz. Akif Bey'i bizden fazla anlıyor ve seviyorsunuz.. Safahat'ı sadeleştirelim, diyorlar, Bu. nu siz yapsanız, iyi olmaz mı? diye soruverdi. İhsan Efendi tebessüm etti: - Hazret, o zaman sade su olur. İçinde tane kalmaz. Sade su beslemez. Çorbanın içinde tane olmalı... Artık bu millet, Safahat'ı da anlayamayacak bir hâle gelecekse; gitsin de, Allah yeniden bir millet getirsin. Size şunu söylemek isterim. Yeni yeni işitir oldum: Şiir okurken, yanınızda kamus bulunmayacakmış! Şiiri, hiç lügate bakmadan anlayacakmışsınız! Bu nasıl olur? Muhakkak her şiirde, lügate bakmamızı icap eden kelimeler olur. Bir şair, görmüş, bilmiş, hissetmiş, düşünüp taşınmış, en yüksek hislerini, gönlünün, ruhunun duygularını kâğıda dökmüş. Bunun için tabii ki, günlük lisanda bulunmayan, derin, ince manaları ifade eden kelimeler, rumuzlar kullanacaktır. Bütün dillerde de bu böyledir. Ön bin mıs-radan fazla Safahat'ı okuyacaksın, ama lügate bakmayacaksın. E! Edebiyat senin mesleğin mi? Lisana ne kadar âşinasın? Şiir okurken kaç yaşında olacaksın? On beş, yirmi, kırk, elli! İnsan ana dilinin edebiyatını bilerek mi dünyaya gelir ki, hangi şiiri veya edebi yazıyı okusan, her yaşta, anlayacaksın? Bunlar saçma fikirler! - Yahu adam, ömrünü vermiş: Fâtih Camii ile başlamış. San'atkâr ile bitirmiş. Tevhidi var, feryadı var, camii var, kahvesi var, hastası var, var, var, var... -1400 senelik Islâm, 600 yıllık Osmanlı ve bin senelik Müslüman Türk tarihini, yükselişiyle, başına gelen felaketleriyle, her safhası ile yazmış.. -Tasviri var, feryadı var, fikriyatı var! Sen bunların hepsini, lügate bakmadan, okuyup anlamak istiyorsun! İnsaf yahu, insaf! Ali Yakup Bey, isteginden çoktan vazgeçmiş; sorduğuna soracağına pişman olmuştu. -Aman efendim, sözümü geri aldım diye araya girdiyse de, İhsan Efendi bu mühim bahsi tamamladı: Evlâdım, bu sadeleştirme işi, milleti cahil bırakmanın bir şekli, bir mazereti ve bir bahanesidir. İnsanlar, tembeldir. Kolayı gördükçe gevşer, rahata alışır. Gayret sarf edilerek anlaşılacak eserlerden kaçar. Böylece bir zaman sonra, birkaç nesilde, milletin tamamı cahilliğe mahkum olur. Artık ondan sonra, bilen, çalışan, düşünen insanlar yadırganır. İşte o zaman tam felaket demektir.* *Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu: Hatıralar
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.