Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

.... Düşünceleri o acıklı görüntüye kaydığı zaman, bir yandan sakinleştiriyordu, öte yandan ama, kocasına o anda kendisine eziyet veren sıkıntılarını anlatmaktan alıkoyduğunu hissediyordu. Albert dönünce, Lotte onu tedirgin bir telâş içinde karşıladı; keyfi yoktu, işleri iyi gitmemişti, komşu yerin hukuk danışmanı, eğilmez bükülmez, dar ufuklu biriydi. Kötü yol da keyfini kaçırmıştı. Bir şey olup olmadığını sordu, o da tezcanlı cevap verdi: Werther dün akşam buradaydı. Mektup geldi mi diye, sordu, bir mektupla paketlerin odasında olduğu yanıtını aldı. Oraya gidince, Lotte de yalnız kaldı. Sevip saydığı adamın varlığı, kalbinde yeni bir etki yarattı. Yüce gönlünün, sevgisinin ve iyiliğinin anısı onu daha sakinleştirdi, gizli bir çekimle ardından gitmek istedi, eline işini alıp, çokça yaptığı gibi, adamın odasına gitti. Onu, paketleri açıp okur buldu. Bazılarının hoş şeyler içermediği anlaşılıyordu. Ona bazı sorular yöneltti, adam kısa yanıtlar vererek, yazı yazmak üzere, kürsünün başına geçti. Bu şekilde bir saat birlikte oldular, ama Lotte'nin gönlü gittikçe daha çok karardı. Kalbindekini, pek keyifli olsa bile, kocasına açmanın, ne kadar güç olacağını hissetti: Gizlemeye ve gözyaşlarını yutkunmaya çalıştıkça, daha korkulu olan bir elemin içine düştü. Werther'in hizmetkârı görününce, Lotte'yi en büyük sıkıntıya boğdu; oğlan elindeki kâğıdı Albert'e uzattı, o da karısına dönüp: Tabancayı ver ona, dedi. - Ona mutlu yolculuklar dilediğimi ilet, dedi delikanlıya. - Bu, Lotte'yi bir gök gümbürtüsü gibi vurdu, kalkarken sersemledi, neye uğradığını bilmedi. Yavaş yavaş duvara yürüyüp, silahı indirdi, üstündeki tozu aldı, duraksadı, Albert sorgulayan bir bakışla onu sıkıştırmasaydı, belki de daha uzun süre tereddütte kalacaktı. Ağzından bir tek söz çıkaramadan, uğursuz aleti oğlana verdi, ve o evden çıkınca, işini toplayıp, hiç anlatılmaz bir belirsizlik içinde odasına çekildi. Kalbi, bütün dehşetleri önceden biliyordu. Hemen kocasının ayaklarına kapanıp, her şeyi, dün akşamın öyküsünü, kendi suçunu ve sezgilerini açıklamak istedi. Sonra yine bu girişiminden bir sonuç çıkmayacağını gördü, en az da kocasını Werther'e gitmeye iknayı umut edebiliyordu. Masa kurulmuştu ve sadece bir şey sormak için gelen iyi bir kız arkadaşı hemen gitmek istemesine karşın - kaldı, masadaki sohbeti biraz çekilir kıldı; kendilerini zorladılar, konuştular, anlattılar, kendilerini unuttular. Lotte'nin verdiğini öğrenince, Werther silâhı getiren oğlandan hayranlıkla aldı. Ekmekle şarap isteyip, oğlanı yemeğe gönderdikten sonra, yazmaya oturdu: Senin ellerin değdi onlara, tozlarını aldın, bin defa öpüyorum onları, elin değdi: ey sen, göklerin ruhu, kararımı kolaylaştırıyorsun! ey sen, Lotte, bana aleti sunuyorsun, elinden ölümü arzuladığım sen, ve ah! şimdi bulduğum. Oh, oğlanı sorguya çektim. Bunları ona verirken ellerin titriyormuş, elveda demedin! Eyvah! eyvah! elvadasız! - Beni sana ebediyen bağlayan an yüzünden, kalbini bana kapatmış olabilir misin? Lotte, bin yıl bile o izlenimi silemez! ve hissediyorum, senin için böylesine yanan birinden nefret edemezsin. Yemekten sonra, oğlana, her şeyi toplayıp paketlemesini buyurdu, pek çok kâğıdı yırttı, dışarı çıkıp ufak tefek borçlarını karşıladı. Yine eve geldi, yine çıktı, kapının önüne, yağmura aldırmaksızın, Kontun bahçesine gitti, çevrede dolanıp durdu ve gecenin sökünüyle dönüp yazdı: Wilhelm, son bir defa tarlayı, ormanı ve gökyüzünü gördüm. Sana da elveda! Sevgili annem, beni bağışlayın! Onu teselli et, Wilhelm! Tanrı'ya emanet olun! İşlerimin hepsi tamam. Size elveda! Yine ve daha sevinçli görüşeceğiz. Sana kötü davrandım, Albert, sense beni bağışlıyorsun. Evinin huzurunu bozdum, aranıza kuşkuyu soktum. Elveda! sonuna getirmek istiyorum. Ölümüm sayesinde mutlu olunuz! Albert! Albert! meleği mutlu et! O zaman Tanrı'nın lütfu üstüne olsun! - Akşam kâğıtlarını daha çokça karıştırdı, bir çoğunu yırtıp sobaya attı, birkaç paketi de Wilhelm'in adresiyle mühürledi. Bazılarını gördüğüm küçük denemeleri, düşünce kırıntılarını kapsıyorlardı; ve saat onda ateşe baktırdıktan ve bir şişe şarap getirttikten sonra, bütün öbür ev çalışanlarının yatak odaları gibi, odası evin çok arkalarında olan hizmetkârı yatmaya gönderdi, oğlan da sabaha hemen hazır olmak için, giysileriyle uzandı; zira efendisi, posta atlarının altıdan önce evin önünde olacağını söylemişti. On birden sonra. Çevremde her şey öyle dingin, ruhum öyle huzurlu. Şükür sana, Tanrım, bu son anlara bu sıcaklığı, bu gücü bağışladığın için. Pencereye geliyorum, biriciğim! bakıyorum ve hâlâ akın akın kaçıp giden bulutların arasından ebedi gökyüzünün tek tük yıldızlarını görüyorum! Hayır, siz düşmeyeceksiniz! ebedi varlık sizi kalbinde taşıyor ve beni. Takımyıldızlar arasında en sevdiğim Büyük Ayı'nın arış yıldızlarını görüyorum. Gece senden ayrılıp, kapından dışarıya çıkınca, karşımda duruyordu. Nasıl bir esriklikle onu sık sık seyrettim! ne çok ellerimi kaldırarak, onu kendi uğurumun işareti, kutsal alameti yaptım! bir de - Oh, Lotte, bana seni anımsatmayan bir şey var mı! beni sarmıyor musun! ve her çeşit küçük şeyi doyumsuz bir çocuk gibi, ey kutsal kadın, elinin değdiği her şeyi kapmadım mı! Sevgili gölge resim! Onu sana geri veriyorum, Lotte, ve ona değer vermeni diliyorum. Binlerce, binlerce öpücük kondurdum ona, evden çıkınca, eve gelince, bin selam verdim. Bir notla babandan cesedimi korumasını diledim. Kilise avlusunda iki ıhlamur var, arka köşede tarla tarafında; orada yatmak istiyorum. Bunu dostu için yapabilir, yapmalıdır. Sen de rica et. Dini bütün Hristiyanlardan, vücutlarını bir zavallı bahtsızın yanına yatırmalarını bekleyemem. Ah, beni gelip geçen papazın, din adamının, mahut taşın önünden duayla geçtikleri, iyi yürekli insanın yaş döktüğü, bir yol kıyısında ya da ıssız bir vadide gömmenizi isterdim. İşte, Lotte, ölümün baş dönmesini içeceğim, soğuk, ürkünç kupayı tutmaktan ürpermiyorum! Onu bana sen sundun, ben de tereddüt etmiyorum. Hep! hep! Böylece yaşamımda dilek ve umutların hepsi yerine geldi! Ölümün tunçtan kapısını öyle soğuk, öyle sert çalmak için. Senin için ölmek mutluluğuna ermiş olmam! Lotte, senin için can vermek! Yaşamının huzurunu ve hazzını yine yaratabileceksem, senin için cesaretle, sevinçle ölmek istedim. Ama ah! sevdikleri için kanlarını akıtıp, ölümleriyle dostlarına daha yüz defa yeni bir hayat kıvılcımı vermek, ancak az sayıda soyluya bağışlanmış. Bu giysiler içinde, Lotte, gömülmek istiyorum, onlara senin elin değdi, kutsandı; babandan da bunu istedim. Ruhum, tabutun üstünde süzülüyor. Ceplerim aranmasın. Seni ilk defa çocukların arasında gördüğüm zaman göğsünde taşıdığın bu soluk kırmızı fiyong - ah, çocukları bin defa öp ve onlara talihsiz arkadaşlarının yazgısını anlat. Sevimliler! çevremde fıkır fıkır kaynaşıyorlar. Ah, nasıl kilitlendim sana! ilk andan itibaren seni bırakamadım! - Bu fiyong benimle birlikte gömülsün. Doğum günümde onu bana armağan ettin! Bütün hepsini nasıl da içime çektim! - Ah, yolun beni buraya getireceğini düşünmedim! - - Sakin ol! yalvarıyorum, sakin ol! - Dolduruldular - On ikiyi vuruyor! Öyleyse tamam! - Lotte! Lotte, elveda! elveda! - Bir komşu, barutun alevini gördü ve patlamayı işitti; her şey sakin kaldığı için, buna daha fazla aldırmadı. Sabah altıda elinde ışıkla hizmetkâr içeriye girer. Yerde efendisini, tabancayı ve kan görür. Bağırır, ona yapışır; yanıt yok, yalnızca hırıldıyordu. Hekime, Albert'e koşar. Lotte, çıngırağın çekildiğini işitince, eli ayağı titrer. Kocasını uyandırır, kalkarlar, hizmetkâr uluya, kekeleye haberi verir, Lotte, bayılarak Albert'in önüne düşer. Hekim, talihsizin yanına geldiğinde, onu kurtuluşsuz yerde bulur, nabzı vuruyordu, elleri ayakları kötürümdü. Sağ gözünün üstünden kafasına ateş etmişti, beyni dışarı çıkmıştı. Üstüne üstlük bir de kol damarından kan salındı, hâlâ soluk alıyordu. Koltuğun dirsekliğindeki kana bakıp, yazı masasının önünde oturarak, eylemi gerçekleştirdiği sonucunu çıkarmak mümkündü, sonra yere yığılıp, koltuğun çevresinde çırpınmış. Pencere tarafında takatsız sırtüstü yatıyordu, çizmeleri ayağında, sarı yelekli mavi frakıyla baştan ayağa giyinikti. Ev, komşular, kent ayağa kalktı. Albert girdi. Werther yatağa kaldırılmış, alnı sarılmıştı, yüzü ölü yüzü gibiydi, hiçbir üyesi kımıldamıyordu. Ciğeri hâlâ bazen güçlü, bazen zayıf ürkünç hırıldıyordu; sonunun gelmesi bekleniyordu. Şaraptan yalnızca bir bardak içmişti. Kürsüde Emilia Galotti açılmış duruyordu. Albert'in şaşkınlığını, Lotte'nin perişanlığını anlatmama gerek yok. Yaşlı danışman, haber üzerine, koşup geldi, sımsıcak gözyaşlarıyla ölmek üzere olanı öptü. En büyük oğulları da hemen onun arkasından yürüyerek geldiler, en bastırılmaz acının ifadesiyle yatağın kenarında çöktüler, ellerini, ağzını öptüler ve onun hep en çok sevdiği en büyük oğlan, canını teslim edinceye ve zorla çekilinceye kadar dudaklarına yapışık kaldı. Öğleyin on ikide öldü. Danışmanın orada olması ve düzenlemeleri bir koşuşmayı önledi. Gece on bire doğru, onu seçtiği yere gömdürdü. İhtiyarla oğulları cenazenin ardından yürüdüler, Albert ise buna dayanamadı. Lotte'nin yaşamından korkuluyordu. Hizmetkârlar onu taşıdılar. Hiçbir din adamı yoktu
·
157 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.