Gönderi

''Psikolojik bilginin felsefi bağı, bizim coğrafyanın bu yakasındakiler için iki defa kopuktur. Birinci kopuş, felsefenin 1933 reformuyla birlikte Türkiye üniversitelerindeki yapılanması sebebi iledir. İkinci kopuş ise, buna paralel, psikolojik bilginin Türkiye'deki üniversitelerde yapılanmasıyla ilişkilidir. Psikoloji Türkiye'de ilk olarak 1915 yılında İstanbul Üniversitesi'nde bir bölüm olarak Kayzer Almanya'sından gelen Alman akademisyenler ve birkaç Osmanlı akademisyen ile birlikte kuruldu. Kısa bir süre, Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Şekip Tunç gibi akademisyenlerin çalışmalarıyla psikolojik bilginin en azından batı felsefesi ile bağı sürdürüldü. Nurettin Topçu gibi bazı düşünürlerin insanı ele alışlarında İslam Felsefesini okumak mümkün olmakla birlikte bu birliktelik sistemli bir hale gelmediği gibi kısa sürede psikoloji disiplini içinde 'bilimsel' olmadığı gerekçesi ile dışarıda bırakıldı ve hemen takip eden kuşaklarda psikoloji öğrencileri ve akademisyenleri için bilinmezler dünyasında kaldı. 1940'ların sonunda Mümtaz Tarhan'ın bölüme gelişi ve dönemin baskın pozitivist-empirist bilim anlayışını bölüme yerleştirmesiyle felsefe-psikoloji bağı 1940'lar sonu itibarıyla tamamen ortadan kalktı. Daha sonraki yıllarda kurulan yeni üniversiteler ve açılan yeni bölümlerle birlikte Türkiyeli akademisyenler ve mezun ettikleri profesyoneller, yaygın ve baskın mantıksal pozitivist temelli 'evrensel' psikoloji bilgisi ile hareket etmeye başladı. Dolayısıyla felsefe ile psikoloji arasındaki bağ, kavramlaştırmaların, ve kavramların özgün kaynakları felsefeden hem Türkçe olarak hem de epistemolojik olarak iki defa koptu.''
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.